Üretkenlik, büyüme ve enflasyon
Ekonomilerin üretkenlikleri birim girdi başına ne kadar üretim yaptıkları ile ölçülür.
Üretkenliği tam olarak ölçmek her ne kadar zor bir iş olsa da bu konuda geliştirilen yöntemler ile ekonomilerin üretkinlik seviyelerini takip edebiliyoruz ve karşılaştırabiliyoruz. Son yıllarda küresel çapta yükselen enflasyon ve buna karşı artırılan faizler karşısında ekonomik büyümenin vereceği tepki çok tartışıldı. Özellikle ABD için ekonomik durgunluk tartışmaları gündemden hiç düşmedi.
Beklenen durgunluk gelmedikçe beklentiler önce ötelendi sonra fikirler değişti ve yumuşak iniş senaryosu ana senaryo haline geldi. Bu tartışmalar sırasında çok gündeme gelmese de perde arkasında ABD’de üretkenlik artışları yaşandığı anlaşılıyor. Her ne kadar üretkenlik konusu tartışmaların erken döneminde konuşulmasa da 2023 yılı son çeyrek üretkenlik verileri ABD’de üretkenliğin %2,6 arttığını gösterince konu daha fazla gündeme geldi.
Aynı dönemde Euro alanında üretkenliğin %1,2 azalması Atlantiğin iki yakasında ekonomik büyümenin görünümüne ilişkin daha fazla ipucu verdi. Pandemi sonrasında ABD ekonomisinde iş gücüne katılım pandemi öncesine dönmedi. Fakat güçlü bir ekonomik büyüme ile ekonomi yoluna devam etti.
Avrupa’da ise çalışan oranı rekor yüksek seviyelerde fakat ekonomik büyüme zayıf. Bu durum iki ekonominin üretkenlik açısından neden farklılaştığını gösteren sebeplerden birisi. ABD’yi üretkenlik artışında diğer ekonomilerden ayıran faktörler ise büyük bir devlet desteği (2 trilyon dolarlık bir paket söz konusu) ile üretimde yeşil dönüşümün teşvik edilmesi, yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler ve uzaktan çalışma ortamının yaygınlaşması olarak görülüyor.
Bu gelişmeler ABD ekonomisinin resesyona girmeden enflasyonla mücadelede nasıl yol aldığını bir ölçüde açıklıyor. Ekonomistler ve FED başkanı Powell üretkenlik artışlarının kalıcı olduğu konusunda henüz emin değiller. Benzer bir durum 1990’larda yaşanmıştı. Bilgisayarlaşmanın yaygınlaşmasının üretkenliği artırdığı düşünülüyordu. Fakat bu artış rakamlara geç yansımıştı.
Nobelli ekonomist Robert Solow 1987 yılında “bilgisayar çağınının üretkenlik verileri dışında her yerde gözlenebildiğini” söylemişti. Üretkenlik artışlarının kalıcı olduğu konusunda FED yetkililerinin ikna olması 1990’ların ortalarından sonra oldu. 1990’larda yaşanan üretkenlik artışları imalat sanayinde önemli üretkenlik artışları sağlarken aynı şeyi son dönem için söylemek mümkün görünmüyor.
Financial Times gazetesinde yayınlanan bir makaleye göre* son yıllarda imalat sanayinde gözlenen üretkenlik artışı çok sınırlı. Söz konusu gelişmelerin daha ziyade hizmetler sektöründe verimlilik artışlarına neden olduğu anlaşılıyor. En yüksek üretkenlik artışları bilgi teknolojileri, profesyonel iş hizmetleri, özel eğitim ve sağlık hizmetlerinde yaşanıyor. Bir diğer değişle, yapay zeka gibi teknolojilerin kullanımı henüz belirli sektörlerde üretkenliği artırıyor.
Bu etkilerin diğer sektörlere yayılması muhakkak zaman alacak. Bu bilgiler ışığında önümüzdeki dönemde sektörler arası kaynak dağılımının üretkenlik artışı yaşayan sektörler yönünde olacağını düşünüyoruz. Ayrıca sektörler içerisinde de verimliliğe dayalı kaynak dağılımının olması kaçınılmaz görünüyor.
Bir başka deyişle, sektör içerisinde de yeni teknolojilere ayak uydurabilen, verimliliği yüksek şirketler ayakta kalırken gelişmelere ayak uydurmakta güçlük çeken şirketler uzun ömürlü olmayacak.
Dünyada bu gelişmeler yaşanırken Türkiye gibi dışa açık ekonomilerin bu gelişmelerden etkilenmemesi mümkün görünmüyor. Geçtiğimiz on yıl içerisinde sektörler arası kaynak dağılımı tercihlerimizi üretkenliği yüksek şirketler lehine kullandığımız söylenemez. Önümüzdeki değişim sürecinde aynı lükse sahip olduğumuzu düşünmüyoruz.
Bu bağlamda, sektörel öncelikler belirlenerek kaynak dağılımının daha rasyonel yapıldığı, üretkenlik ve sürdürülebilirlik kavramlarını içselleştiren bir programa ihtiyacımız var. Aksi takdirde önemli bir değişim fırsatını elimizden kaçırma ihtimalimiz yüksek. Böyle bir programın son dönemde çokça tartıştığımız enflasyon ve sürdürülebilir büyüme problemlerimiz açısından da olumlu sonuçları olacağını düşünüyoruz.
* Understanding America’s productivity boom, Financial Times, February 29, 2024.