Üretken yapay zekânın denetimi ve enerji öngörüleri
Üretken yapay zekâ uygulamalarının yaygınlaşmasının sonuçları ile ilgili şüphe/ endişeler gerek gelişmiş ülkelerin kamuoylarının gerekse sosyal bilimcilerin gündeminde. Büyük teknoloji şirketlerinin kontrolündeki sosyal medya mevcut durumda da yanlış bilgilerin kolayca yayılması, çeşitli önyargıların oluşturacak içeriklerin paylaşılması ve fikri mülkiyet unsurlarının haksız kullanımı gibi sorunları beraberinde getiriyor.
Üretken yapay zekâ uygulamalarının, toplum, iş ve özel hayat üzerindeki olumsuz etkilerinin sınırlandırılmasında, devletler tarafından oluşturulacak hukuki çerçeve kilit rol oynayacak. Temel sorunlarını çözebilmiş toplumlar için önümüzdeki on yılın ana gündeminin bu konu etrafında oluşması muhtemel.
Yeni başkan teknoloji yatırımcılarının desteğini aldı
Konuyu ABD seçimlerinde teknoloji yatırımcılarının hangi başkan adayını destekledikleri üzerinden de analiz etmek ve ilginç sonuçlara ulaşmak mümkün. 2016’da özellikle petrol ve kömür üreticileriyle bankacılar tarafından desteklenen yeni başkan, bu seçim sürecinde daha çok teknoloji yatırımcılarının desteğini aldı.
Örneğin önde gelen gazetelerden Washington Post’un ve Amazon’un sahibi Bay Bezos, önceki seçimlerin aksine gazete yönetiminin demokratları desteklediğini açıklamasına mani oldu ve yoğun tepkilere rağmen tarafsız kalacaklarını ilan etti (takiben abonelerinin %15’ini iki hafta içinde kaybetti). Yeni yönetimin yapay zekâ ve otonom sürüş konularında daha az sınırlayıcı bir politika setini uygulaması beklentisi hâkim.
Yapay zekâ uygulamaları risklere göre sınıflandırılacak
AB ise Dünya’da bu konudaki ilk kapsamlı düzenlemenin (The EU AI Act) taslağını hazırladı. Buna göre yapay zekâ uygulamaları risklerine göre sınıflandırılacak ve buna göre kontrol edilecek. “Kabul edilemez” risk sınıfına girenlerin (sosyal skorlama, fotoğraftan duygudurum analizi, davranış manipülasyonu, biyometrik tespitler) Birlik dâhilinde kullanılmasına izin verilmezken, “yüksek riskli” görülen uygulamalar (eğitime erişim, altyapı, seçmen davranışını etkileme ve iş alım) detaylı kurallara tabi olacak. Dil modellerinin üreticileri bu modelleri eğitmekte kullandıkları veri setinin özetini kamuoyuyla paylaşmak zorunda kalacak.
Belirlenen başlıca risk alanları ise şöyle: (1) yanlış bilginin yayılımı, (2) ayrımcılığının teşviki, (3) insanların fikir, davranış ve tüketimlerine göre sınıflandırılması, (4) fikri mülkiyet haklarının çiğnenmesi, (5) siber güvenlik, (6) özel hayatın mahremiyeti, (7) sunucularda aşırı enerji kullanımı sonucu çevresel zarar ve (8) KOBİ’lerin bu yeni teknolojilere erişiminde dezavantajlı olması. Bu düzenlemeler, dil modellerinin yanı sıra otonom sürüşte yapay zekânın temel alacağı karar seti (örneğin kaza anında yayaya mı diğer araca mı yoksa bariyerlere mi çarpmaktan kaçınması), karmaşık sağlık tetkiklerinin yapay zekâ tarafından yorumlanması ve hastalık tanısının konması gibi konularda kısa zamanda hayatımıza dâhil olacak uygulamaları da şekillendirecek. İhlallere verilecek cezalar, ihlali yapan şirketin küresel cirosunun %7’sine kadar ulaşabilecek.
Yüksek enerji fiyatları ekonomiyi baskılıyor
Yapay zekâ konusunda bu gelişmeler gerçekleşirken, Uluslararası Enerji Ajansı, Dünya Enerji Görünümü raporunu yayınladı. Raporda, petrol, LNG, güneş paneli hücreleri ve bataryalar için aşırı üretim kapasitesinin oluşmakta olduğu, güneş ve rüzgârdan elektrik üretimine yönelik artan yatırımların 2030’a doğru kömür kullanımını azaltacağı öngörülüyor.
ABD’de iç bölgelerdeki gaz yataklarından deniz kıyısındaki terminallere doğru LNG taşınmasını mümkün kılacak boru hatları yatırımları ve gerek Ortadoğu’da gerekse Afrika ve Brezilya’da hayata geçirilecek yeni LNG üretim yatırımları doğal gaz ve LNG fiyatlarını önümüzdeki dönemde baskılayabilir ki bu yüksek enerji tüketen sanayilerin lehine olacaktır. Diğer yandan petrol ve gaz fiyatlarında yaşanabilecek gerilemelerin hidrojen ve yenilenebilir enerji yatırımlarının mevcutta cazip olmayan getiri oranlarını daha da aşağı çekebileceği dikkatten kaçmamalı. Yüksek enerji fiyatları ekonomik büyümeyi baskılarken, düşük fiyatlar ise çevresel riskleri artırabiliyor.