Üretimden yana olanlar, neredesiniz!
Metal iş kolunda yaşanan ve yayılma eğilimi sergileyen, üretimi durdurma şeklindeki işçi eylemlerinin ne zaman ve nasıl sonlanacağı bilinmiyor. Finansal piyasaların bu durumu zorunlu sebepler ile görmezden gelmesi, konunun önemli olmadığı anlamına gelmiyor. İşverenleri taviz vermeye zorlayan, işçi ve işveren sendikalarını etkisiz hale getiren bir eylem türü ile karı karşıyayız. Bu işkolunun toplam ihracatımız içindeki payının yüzde 40’a yakın düzeyde olması, acil çözüm üretilememesi durumunda çok ciddi sıkıntılar yaşanabileceğini düşündürüyor!
Ne olup bittiğini anlayabilmek için, son on yılda yaşanan toplu sözleşmeler ve perde arkası konularında bilgi sahibi olmak gerekiyor. Üretim ve ihracat rakamları ile bilançolardaki görünüme bakarak sorun olmadığını varsayanlar çok yanıldı ve böyle olmaya devam edecek.
1995 yılı sonrasında kademeli olarak olumsuzlaşan rekabet koşulları, metal iş kolundaki ilişkileri sürdürülebilir olmaktan çıkardı. Maliyetleri aşağı çekebilmek için otomasyon yatırımları hızlandı ve çalışanların satın alma gücü sistemli bir şekilde geriletildi. İşçiler karşılığı bir türlü gelmeyen bir çeşit fedakarlık sürecine mahkum edildi; onlar da çok uzunca bir süre, işsiz kalmamak adına bu duruma boyun eğmek zorunda kaldı! İşçiler olumsuz koşullar arasında bunalarak gerildi! İşçi ve işveren sendikalarının üretimi devam ettirebilmek adına verdiği tavizler olumsuzlukların kısmen de olsa büyümesini ve bardağı taşırmasını engelleyemedi.
Son on yıldaki toplu sözleşme görüşmeleri genelde uzlaşmazlıkla sonuçlandı. Alınan grev kararlarının, uygulanmasına siyasi irade izin vermedi ve uzlaşma yönündeki baskılar adil çözüm üretimini önleyen faktörlerden biri oldu. Tüm sektör için tek sözleşmeden uzaklaşarak orta yol bulunmaya çalışıldı ve bugünkü eylemlerin fitili ateşlenmiş oldu.
Bozulan rekabet koşulları bu işkolundaki tüm işletmeleri az veya çok etkiliyor, yaratılan katma değer pastasını küçültüyordu. İşveren sendikası en olumsuz durumdakilerin üretimi sürdürmesini mümkün kılacak teklifte ısrar ediyor ve tek tip sözleşmede diretiyordu. İşletme kapanması işçi sendikasının da işine gelmiyordu ve en azından üyelerinin bir kısmını memnun etmek adına tek tip sözleşmeye karşı çıktı. Sonuçta durumu daha iyi olanlar daha yüksek oranda ücret zammı verdi ve sosyal destekleri arttırdı; en kötü durumdaki işletmelerde çalışanlar, mağdur edildikleri algısından etkilendiler ve zaman içinde bunu daha yoğun bir şekilde hissetmeye başladılar. Zira aynı işkolunda çalışanlar arasında ciddi farkların oluşması önlenemedi. İşçiler bazında artan ihtiyaçlar ve büyüyen borçlar da, memnuniyetsizliğin büyümesine ve güvensizliğin artmasına katkı yaptı.
Bugün yaşanan fiili durum, geçmişte üretimi ihmal ederek kaderine terk eden yanlış politika ve öncelik tercihlerinin bir sonucudur. Hem işverenler, hem de işçi ve işveren sendikaları bu yanlışlara karşı kararlı bir mücadele içinde olamamışlardır; hal böyle olunca faturanın büyüğü, aralarındaki dayanışmayı azaltacak şekilde işçi kesimine çıkarılmıştır!
Bugünkü koşullar işçi ve işveren sendikasını devre dışı bırakmış, işçi ile işvereni kırk yıllık bir aradan sonra karşı karşıya getirmiştir! Yaklaşan seçimler nedeniyle siyasi irade oy kaybından endişe ederek müdahil olmaktan kaçınmaktadır; üretimden yana olduğunu söyleyenler ağızlarını açamayacak hale gelmiştir! İşverenin sırtındaki yük, seri bir şekilde taşınamayacak kadar ağırlaşmıştır!
Buyurun, piyasa dostu yaklaşımlar ile bu sorunu çözmeye çalışın! Olduğundan farklı görünmek ve günü kurtarmak adına sorunları ağırlaştırmanın birikmiş bedeli ile tanışın! Sistemi zorlamadan işçileri memnun edecek bir çözüm üretemiyorsanız, kemerlerinizi bağlayın ve zor günlere hazırlanın!