Üretimde yeniden yapılanma
Temsil ettiği sektörü yakından takip ettiğim Oluklu Mukavva Sanayicileri Derneği (OMÜD), her yıl olduğu gibi bu yıl da sektör istatistiklerini yayınladı. 2022 yılında oluklu mukavva üretiminin yaklaşık yarısı Marmara Bölgesinde gerçekleşmiş.
Oluklu mukavva, üretilen ürünlerin dış ambalajı olarak kullanılıyor. Bu istatistikten yola çıkarak son tüketicinin kullandığı ürünlerin yarısının Marmara Bölgesinde üretildiğini anlıyoruz.
Bunun önemli bir kısmını da İstanbul ve çevresi oluşturuyor. 2002 yılında, Maliye Bakanlığı tarafından ABD’ye master eğitimi için gönderildiğimde Chicago havaalanına inmiş, oradan üniversitemin bulunduğu Urbana-Champaign kasabasına iki saatlik bir yolculuk yapmıştım. İlk tespitim Türkiye’nin bir tarım ülkesi olmadığıydı.
Yol boyu, mısır ve sonradan soya fasulyesi olduğunu öğrendiğim yeşil bir bitkiyle kaplıydı. Okulun bulunduğu İllinois Eyaletinin yüz ölçümü olan yaklaşık 150 bin km2 (Türkiye’nin yaklaşık 1/5’i) alanda sadece bu iki ürün üretiliyordu.
Eyalet bu ürünlerin sanayisinde de söz sahibiydi. Benzeri üretim yapıları, diğer eyaletler için de planlanmıştı. Sadece tarım ve sanayide değil, hizmetler ve ticari sektörlerde de benzeri planlamalar vardı.
Halkı liberal bir ekonomi ve demokrasi içinde yaşayan ülke, devletin düzenleyiciliği açısından sosyalist bir ülkeyi andırıyordu. Türkiye ise farklı bir üretim yapısına sahip. Küçük sınırlamalar ve teşvikler bir yana tarımda istediğiniz ürün konusunda merkezi bir planlama yok.
Onun için bazı ürünlerin kıt ve fiyatının yüksek olması sonucu takip eden yıl veya yıllarda bol ve fiyatının maliyetlerini karşılamaması gibi dengesizlikler çokça yaşanıyor. Tarımsal üretimin genelde aile işletmelerine dayanması, alanların miras yoluyla bölünmesine, ekonomik olmayan bir üretim modeline neden oluyor.
Tarımda iyi bir planlama ve aile işletmelerinden kurumsallığa doğru bir dönüşüm gerekli. Bu sanayi için de bir cazibe oluşturacaktır. Sanayi üretiminde de benzeri bir başıboşluk ve plansızlık hakim. Bizim teşvik sistemimiz genelde vergi bağışıklığına dayanır.
Bölgelere göre farklı alanlarda yaptığınız yatırımları ödeyeceğiniz vergiden düşebileceğiniz bir teşvik sistemimiz var. Ancak kar edemeyeceğiniz daha önemlisi rakiplerinizle mücadele edemeyeceğiniz bir alanda elde ettiğiniz vergi teşviğinin de bir anlamı kalmıyor.
Sanayide, bölgelerin karşılıklı üstünlüklerine göre sektörel bazda yapılandırılması bir zorunluluk. Bu durum zamanında devlet fabrikaları yoluyla kısmen de olsa, bilinçli bilinçsiz hayata geçmiş. Örneğin Tuzla’da İstanbul tersanesi ile bir tersaneler bölgesi oluşmuş. Karadeniz Ereğli’de yassı çelik kullanımına yönelik bir sanayi mevcut. Örnekler artırılabilir.
Kamu artık üretimden çıktığı için konuya ilişkin öncülüğü de sona ermiş durumda. Bazen de liderini, başarılı olanı takip et stratejisi, belli sektörlerin belli bölgelerde yoğunlaşmasını sağlamış.
Örneğin bu yolla Karaman bölgesinde bisküvi ve benzeri ürünlere yönelik bir kümelenme olmuş. İstanbul ve çevresini, özellikle olası bir depreme de hazırlık anlamında, sadece konut açısından değil, üretim açısından da yeniden yapılandırmamız gerekli.
Teşvik sistemimizi değiştirerek benzeri ve birbirini tamamlayan sektörleri, sanayicilerin de görüş ve kabulünü alarak, üretim avantajı yakalayacakları bölge veya bölgelere taşımalıyız.
Bunu devletin yönlendirici, planlayıcı gücü organize etmeli. Olası bir depremde hayatta kalsak bile, bölgede gerçekleşen ve ülke üretiminin neredeyse yarısına denk gelen kısmının, kısmen veya tamamen veya belli bir süre boyunca duracağını hesaba kattığımızda, felaketin boyutunu tahmin etmek bile mümkün değil.
Türkiye’de Devlet Planlama Teşkilatı, ömrü biten kuruluşlar kervanına katıldı. Oysa aynı dönemde Amerika etkin bir planlama mekanizmasına sahipti. Sizce kim yanlış yaptı?