Üretim

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ [email protected]

Geçtiğimiz haftalarda işletmelerin iki işlevinden biri olan pazarlama işlevinin amaçlarını işlemiştik. Bu yazıyla birlikte üretim işlevinin amaçlarını tartışmaya başlayacağız. Daha önce üretim işlevinin de pazarlama gibi sadece dört amacı olduğunu söylemiş ve bunları (1) İşletmenin sunacağı mal ve hizmetleri planlanan fiziksel ve diğer özelliklerde yeterli miktarlarda; (2) Planlanan kalitede; (3) Planlanan zamanda ve (4) Planlanan maliyette üretmek olarak sıralamıştık.

Hatırlanacaktır kar amacı güden işletmeleri ürettikleri mal veya hizmetleri takas ederek para kazanan örgütler olarak tanımlamıştık. Kar amacı gütmeyen kuruluşları ise yaptıkları takası pazarlayan örgütler olarak ayrıştırmıştık. Bu önemli konuya tekrar geleceğiz. 'Üretilen mal ve hizmetlerin takası' ve üretimin amaçlarını iyi anlayabilmek için daha önce bir başka konuyu irdelememiz gerekiyor: İşletmenin ne ürettiğini ve kiminle takas etmek istediği. Yani, işletmenin işinin tanımı. "Canım buna ne gerek var?" diyenleriniz olabilir. "Firma ayakkabı yapıyorsa işte işi odur. Buzdolabı satıyorsa işi beyaz eşya işidir" deyip geçmek isteyebilirsiniz. Fakat hata edersiniz. Bir işletmenin 'işi' her zaman o kadar da açıkça belli değildir. İşletme sadece iki işlevden oluştuğuna göre bir şirketin işinin de tanımlanması için bu iki işlevin tanımlanmasının yetmesi gerekir. Gerçekten de bir şirketin işi o şirketin kime ne sunduğu ile tanımlanır. Yani pazar (pazarlama) ve üretim. Bu konuya ileride oldukça detaylı bakacağız çünkü iş tanımı strateji tasarımının ilk adımı bir yerde şirket stratejisinin özet halidir. Şimdilik şu kadarını söylemekle yetineyim: Bir şirketin işini doğru tanımlayamazsak o şirketin stratejisini tasarlamamız bir eski siyasinin deyimiyle "Abesle iştigal" olmaz mı? Şimdi bir kuruluşun işinin tanımı niye zor iş anlatmaya çalışayım.

Büyükçe bir Afrika ülkesinde dış ticaretle ilgili çalışmalar yaparken "Bizim en büyük ihracatçımızla tanışmak ister misiniz?" diye oranın hükümet yetkilileri beni bir şirkete götürdüler. Adı lazım değil. Gayet alçak gönüllü bir iş yeri gördüm ve daha alçak gönüllü bir zengin kişiyle tanıştım. O ülkenin en zengin adamı olmasına karşın sade döşenmiş küçük bir odada oturuyordu. Birçok alanda iş yapıyor dediler anladım ki pek öyle değil sadece üç sahada çalışma yapıyor. Beyaz eşya ithal edip satıyor, eski adı mahun cevizi olduğunu sandığım cashew fıstıkları hem üretiyor hem satın alıp ihraç ediyor ve bankerlik yapıyor.  Üç şirketinde patronu kendisi. Gününü üçe bölmüş gibi. "Mevsimine göre sabah fıstık, öğlenden sonra banka, akşamüstü de beyaz eşya işine bakıyorum" dedi. Büyük olasılık sizde benim o zaman düşündüğüm gibi "Bravo adama nasıl beceriyor?" diye şaşırıyorsunuzdur. Ufak şirketler filan değil bahsettiğimiz şirketler. Milyon dolarlar dönüyor her hafta. "Nasıl beceriyor?" diye sormakta haklısınız. Bunu öğrendiğimde ben de kısa süren bir "Vay canına" tepkisinden sonra aklımı başıma toplayıp "Bu işte bir iş var" diyerek o ünlü şirketin işlerine daha yakından bakmaya karar vermiştim. O nedenle tanışma toplantısından sonra bir kaç kere daha ziyaretine gittim çay içip sohbet ettik. Cin gibi bir iş adamı.  Neden "Bu işte bir iş var" dedim kendi kendime çünkü bir kişinin konuları apayrı bu çapta üç şirketi aynı anda idare etmesi ve başarılı kılması benim aklıma pek yatmamıştı. Bu işte bir iş olduğu kanım özellikle beyaz eşya işine biraz bakınca daha da kuvvetlendi.

Ülkenin bir çok yerinde perakende dükkanları olan ithalatçı şirket en iyi ihtimalle masadan tapi kalkıyor büyük bir olasılıkla da zararına çalışıyordu. Ülkede resmi döviz kuru ile karaborsa döviz kuru arasında yüzde 30'dan fazla fark var. İthal beyaz eşyanın yerel fiyatları neredeyse malın karaborsa kur cinsinden ithal fiyatına eşit yer yer biraz da altındaydı. Bu nedenle peynir ekmek gibi satıyor, nüfus patlaması yaşayan her Afrika ülkesinde olduğu gibi genç nüfus beyaz eşyaya olan talebi de patlatıyordu. Mallar geldikleri dönem bitiyor yeni ithalat siparişi veriliyordu. İşin garip tarafı bu şirketin kar etmemesini patron dahil kimse umursamıyordu. Halbuki hemen alınabilecek bazı tedbirlerle zarar azaltılabilirdi.

Kuruluşun mahun cevizi ticareti karlıydı. Öyle aman aman bir kar etmiyordu ama zarar etme olasılığı da yoktu. Özellikle örneğini birçok ülkede gördüğümüz, çiftçiye önceden finansman sağlayan kuruluş malı tarlada kapatıyor ve uygun fiyatlara alabiliyordu. Alıcı Hindistan'dan bir toptancıydı. İşlenmeden ihraç edilen mal Hindistan'da işleniyor ve başta Avrupa'ya olmak üzere oradan tekrar ihraç ediliyordu. Hindistanlı alıcı senelerdir değişmemiş iki kurum işi otomatik pilota bağlamışlar güller gibi geçiniyorlardı. Geçiniyorlardı ama bu kadar zahmete değecek bir para da kazanılmıyordu.

Kuruluşlarda para kazanan tek şey ne fıstık ne beyaz eşya idi parayı para kazanıyordu. Yani bankerlik kuruluşu. O sıralar ülkenin ekonomisi geçmişte bizde aşırısını gördüğümüz gibi çarpıklıklardan sıkıntılıydı. Yerel faizler bir zamanlar Türkiye'de olduğu gibi yıllık yüzde 40-50, ürün ve hizmetlere iç talep vardı ama ithalat için gerekli dövizi ve üretim için yeterli finansmanı sağlayamayan sanayi kapasite ve kalite sorunlarıyla boğuşuyor ve bu talebi karşılıyacak üretimi beceremiyordu. Sanayi ve ticaretin döviz ve yerel  finansman ihtiyacı sonucu finansman kurumları "Elimi sallasam ellisi telimi sallasam tellisi" örneği müşteri bolluğu içinde bol bol para kazanıyorlardı. İyi müşteri bulmak her zaman olduğu gibi zordu ama zaten bir iki finansman kuruluşu vardı. Yani o kadar rekabet de yoktu. İç tasarruf olmadığı için mevduat rekabeti de yoktu. Özetle, açıkça belli ki bu kuruluş fıstık, buzdolabı falan uğraşmadan sırf bankasıyla çalışsa çok daha fazla para kazanacaktı. Demek ki bizim 'başarılı' patron işinde o kadar da başarılı değildi. Şimdiye kadar tartıştığımız şirketin hedefi, pazarlama ve üretim işlevlerinin amaçları ve yöneticinin işi olan kaynak planlama, temin, dağıtım ve denetiminin hiç birini iyi yapmıyor gibi gözüküyor şirketinin işini iyi yürütemiyor gibi gözüküyordu. 

Şimdi okurlardan rica ediyorum bir daha haftaya kadar düşünsünler bu patrona 'işi' veya 'işleri' konusunda ne tavsiyelerde bulunurlar? 

Sağlıcakla kalın.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019