Üretim artıyor, ancak hala eskiyi arıyoruz
Hafta başında eylül ayına ait sanayi üretim endeksi değerleri açıklandı. Mevsim ve takvim etkisinden arındırıldığında, sanayi üretiminin bir ay öncesine kıyasla yüzde 0.4 oranında azaldığını öğrendik. Buna karşın elbette bir yıl öncesine kıyasla önemli bir artış var üretimde. Kriz sonrası dönemler için böyle farklı büyüme değerlerinin çıkması normal.
Grafik 1'de sanayi üretim endeksinin 2005'in başından bu yana izlediği yol gösteriliyor. 2009'un ilk aylarından itibaren, arada bu ayda gerçekleşene benzer küçük düşüşler olsa da sanayi üretimi belirgin bir artış eğilimi sergiliyor. Salt bu açıdan bakıldığında yüzde 0.4'lük düşüşü önemsememek gerekiyor. Bu, işin olumlu tarafı.
Vurgulanması gereken ikinci nokta da şu: Sanayi üretiminde gelinen düzey hala kriz öncesinde ulaşılan düzeyin altında. Mart 2008'de ulaşılan bu maksimum düzey grafikte yatay çizgi ile gösteriliyor. Şu andaki üretim o zirve değerden yüzde 3.5 daha düşük. Aradan tam otuz ay, yani iki buçuk yıl geçtiğini hatırlatmak isterim. Bu da işin olumsuz tarafı.
Yukarıda yüzde 0.4'lük düşüşü önemsememek gerekiyor dedim. Elbette bu, sözünü ettiğim yükseliş eğiliminin sürmesi durumunda geçerli. Sürer mi? Kredi genişlemesi sürüyor. TCMB bu gelişmeden hoşnut olmadığı için (de) zorunlu karşılık oranlarını artırdı ve bu karşılıklara faiz ödemesi uygulamasını durdurdu. Yıl bitmeden zorunlu karşılık oranlarını bir kez daha yükselteceğini açıkladı. Bu değişikliklerin reel sektöre açılacak kredi miktarını olumsuz yönde etkilemesi beklenir. Ancak zaten kredi artış hızı çok yüksek. Sözünü ettiğim 'olumsuzluk', bu artış hızının düşmesi anlamında; yoksa elbette kredi daralmasından söz etmiyorum.
Daha önce açıklanan ekim ayı kapasite kullanım oranları, kapasite kullanımında artış olduğunu gösteriyordu. Buna karşın, reel kesim güven endeksinde bir miktar bozulma gerçekleşmişti ekim ayında. İki hafta önceki yazımda bu endeks ile sanayi üretimi arasındaki yakın ilişkiyi göstermiştim. Son aylarda açıklanan işsizlik verileri de işsizlik oranındaki azalmanın durakladığını gösteriyordu. Bir yandan Türkiye'ye bol miktarda kısa vadeli sermaye giriyor. Diğer yandan şirketler kesimi hala net dış borç ödeyicisi durumda.
Dolayısıyla, üretime ilişkin karışık sinyaller gelmeye devam ediyor. Ama şurası açık: 2011 için Türkiye'nin son altmış yılda gerçekleştirdiği ortalama büyüme hızından daha yüksek bir hız bekleyen yok. Sadece 2011 için değil, sonraki iki yıl için de resmi belgeler yaklaşık aynı büyüme hızından söz ediyorlar. Orta vadeli programın önümüzdeki üç yılın büyüme oranları hedefleri şöyle: Yüzde 4.5, 5 ve 5.5.
Bu durumda, önümüzdeki dönemin geçmişten çok da farklı olmayacağının beklendiği anlaşılıyor. Oysa bu tabloyu değiştirmek, bu büyüme hızlar ile yetinmemek gerekiyor.
DATE:10-11-106229-1043-80
Üretim artıyor, ancak hala eskiyi arıyoruz
EKONOMİDE UFUK TURU / Fatih ÖZATAY
Hafta başında eylül ayına ait sanayi üretim endeksi değerleri açıklandı. Mevsim ve takvim etkisinden arındırıldığında, sanayi üretiminin bir ay öncesine kıyasla yüzde 0.4 oranında azaldığını öğrendik. Buna karşın elbette bir yıl öncesine kıyasla önemli bir artış var üretimde. Kriz sonrası dönemler için böyle farklı büyüme değerlerinin çıkması normal.
Grafik 1'de sanayi üretim endeksinin 2005'in başından bu yana izlediği yol gösteriliyor. 2009'un ilk aylarından itibaren, arada bu ayda gerçekleşene benzer küçük düşüşler olsa da sanayi üretimi belirgin bir artış eğilimi sergiliyor. Salt bu açıdan bakıldığında yüzde 0.4'lük düşüşü önemsememek gerekiyor. Bu, işin olumlu tarafı.
Vurgulanması gereken ikinci nokta da şu: Sanayi üretiminde gelinen düzey hala kriz öncesinde ulaşılan düzeyin altında. Mart 2008'de ulaşılan bu maksimum düzey grafikte yatay çizgi ile gösteriliyor. Şu andaki üretim o zirve değerden yüzde 3.5 daha düşük. Aradan tam otuz ay, yani iki buçuk yıl geçtiğini hatırlatmak isterim. Bu da işin olumsuz tarafı.
Yukarıda yüzde 0.4'lük düşüşü önemsememek gerekiyor dedim. Elbette bu, sözünü ettiğim yükseliş eğiliminin sürmesi durumunda geçerli. Sürer mi? Kredi genişlemesi sürüyor. TCMB bu gelişmeden hoşnut olmadığı için (de) zorunlu karşılık oranlarını artırdı ve bu karşılıklara faiz ödemesi uygulamasını durdurdu. Yıl bitmeden zorunlu karşılık oranlarını bir kez daha yükselteceğini açıkladı. Bu değişikliklerin reel sektöre açılacak kredi miktarını olumsuz yönde etkilemesi beklenir. Ancak zaten kredi artış hızı çok yüksek. Sözünü ettiğim 'olumsuzluk', bu artış hızının düşmesi anlamında; yoksa elbette kredi daralmasından söz etmiyorum.
Daha önce açıklanan ekim ayı kapasite kullanım oranları, kapasite kullanımında artış olduğunu gösteriyordu. Buna karşın, reel kesim güven endeksinde bir miktar bozulma gerçekleşmişti ekim ayında. İki hafta önceki yazımda bu endeks ile sanayi üretimi arasındaki yakın ilişkiyi göstermiştim. Son aylarda açıklanan işsizlik verileri de işsizlik oranındaki azalmanın durakladığını gösteriyordu. Bir yandan Türkiye'ye bol miktarda kısa vadeli sermaye giriyor. Diğer yandan şirketler kesimi hala net dış borç ödeyicisi durumda.
Dolayısıyla, üretime ilişkin karışık sinyaller gelmeye devam ediyor. Ama şurası açık: 2011 için Türkiye'nin son altmış yılda gerçekleştirdiği ortalama büyüme hızından daha yüksek bir hız bekleyen yok. Sadece 2011 için değil, sonraki iki yıl için de resmi belgeler yaklaşık aynı büyüme hızından söz ediyorlar. Orta vadeli programın önümüzdeki üç yılın büyüme oranları hedefleri şöyle: Yüzde 4.5, 5 ve 5.5.
Bu durumda, önümüzdeki dönemin geçmişten çok da farklı olmayacağının beklendiği anlaşılıyor. Oysa bu tabloyu değiştirmek, bu büyüme hızlar ile yetinmemek gerekiyor.