Üretim artışı n istenilen boyutta, ne de istenilen şekilde!

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Salı günü gene oldukça yüksek bir üretim artışı rakamı ile karşılaştık. Ocak ayında toplam sanayi üretimi beklentilerin üzerinde  %18.9 oranında artmış bulunuyor. (Artık neredeyse her veri beklentilerin üzerinde gelmeye başladı!) 2010 Ocak'ındaki yüksek artış oranı dikkate alınarak, yeni verilerde baz etkisinin de olmadığı, bu nedenle ekonomide ciddi bir ısınma olgusuyla karşı karşıya kaldığımız iddia edilebilir. Öte yandan, gerek artış oranı değil de endeks rakamının kendisi, gerekse de TUİK tarafından hesaplanan mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış endeksteki artış oranı dikkate alındığında, ekonomideki ısınmanın o kadar da yüksek boyutta olmadığı görülmekte. Mesela, son rakamları krizden hemen önceki dönem olan Ocak 2008 ile kıyasladığımızda, çok da müthiş bir üretim artışı yaşadığımızı iddia etmek mümkün değil. O dönemde endeks 112.3 imiş, bugün ise 118.2. Üç senede sadece %5.3'lük bir reel artış! Geçmiş ayların endeks rakamlarına baktığımızda ise, ekonomik faaliyetlerle ilgili daha net bir resmin Mart ve sonrası aylardaki üretim verileriyle ortaya çıkacağı görülmekte.

Aslında diğer veriler dışarıda bırakıldığında (ceteris paribus) yüksek bir üretim artışının sevindirici bir gelişme olması gerekiyor. Ancak diğer verileri dışarıda bırakmak imkansız. Bir numaralı veri de tabii ki "dış ticaret açığı" ve bununla doğrudan bağlantılı olan "cari açık". Kıyaslamayı gene 3 sene öncesiyle, Ocak 2008 ile yaparsak, o ay Türkiye'nin ihracatının 10.6 milyar dolar olduğunu görüyoruz. 2011 Ocak'ında ise toplam ihracatımız 9.6 milyar dolarla bu rakamın %9.4 gerisinde. Bu trend Şubat ayında da devam etmekte. 2008 Şubat'ında 11.1 milyar dolar olan ihracat gümrük kayıtlarına göre bu Şubat'ta 10.2 milyar dolarla 3 sene öncenin %8.1 gerisinde. (Aynı dönemde, Çin'in ihracat artışı ise %30 dolaylarında!) Bu veriler, son dönemdeki üretim artışlarının tamamen iç piyasaya yönelik üretimden kaynaklanmakta olduğunu teyit etmekte. 

Hızla artan petrol fiyatları ve dış ticaret açığı karşısında iç pazarın soğutulmasının gerekliliği ortada. Para ve maliye politikalarının "gibi yaparak" değil de, gerçekten ekonomiyi soğutmaya yöneltilmesi gerekiyor. Aksi takdirde, tüm gelişmeler cari açığın %8 ve üstüne turmanmaya başlayacağını göstermekte. (Tabii, fiiliyatta böyle bir açık gerçekleşemez. En kötü senaryoda,  piyasalar döviz kurlarını ayarlayarak böyle bir açığın oluşmasını engeller. Ancak, bunun maliyeti de çok yüksek olur!) Nitekim, haftabaşında Moody's de bu verilerdeki menfi gelişmeleri dikkate alarak, Türkiye'nin bu şartlar altında notunun artırılmasının söz konusu olamayacağını belirten bir rapor yayınladı.

Merkez Bankası "politika faizini düşür - zorunlu karşılıkları artır" şeklindeki ortodoks-dışı politikasını cari açığı daraltmaktan ziyade, cari açığın finansman kalitesinin düzeltilmesine yönelik bir politika olarak pazarladı. Ancak, açıkçası cari açık %8'lere giderken, hiçbir yabancı yatırımcı "Türkiye'nin cari açığı çok yüksek ama finansmanı da çok kaliteli, bu yüzden biz fonlamaya devam edeceğiz" demez. (Zaten, fonlamanın ne kadar düzelmiş olduğu da başka bir tartışma konusu. Bu konuda, Cuma günü açıklanacak olan Ödemeler Dengesi rakamları daha açıklayıcı olacaktır.)

İç piyasanın soğutulması konusuna gelirsek, zorunlu karşılık artışlarının ilk iki raundunun bu konuda bir fayda sağlamadığı ortada. Aksine, son istatistikler kredi artışlarının devam ettiğini gösteriyor. Piyasa payı kapma yarışında olan bankalar orta vadede ihtimali gün geçtikçe artan bir parasal sıkılaştırma senaryosuyla karşı karşıya kalırlarsa ve bir de Hükümet kanadından "yıllık artışınız %25'i geçmesin" uyarısı alırlarsa, yapacakları en rasyonel hareket kredilerini mümkün olduğunca çabuk artırarak, otoritelerin tepkisini beklemek olur. Nitekim de öyle yapmaktalar.

Neticede, gelişmeler para ve maliye politikalarının beklenenden daha önce ve daha yüksek boyutta sıkılaştırılmasını gerektirir nitelikte. Merkez Bankası'nın "deneysel" politikasından vazgeçerek daha ortodoks tedbirlere yönelmesi gerekecek.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019