Üretilen sütün yarısından çoğu ya kayıtdışı olarak işleniyor ya da sokak sütü olarak satılıyor

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Tarık TEZEL - SETBİR Yönetim Kurulu Başkanı

Türkiye'nin de üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Örgütü'nün (FAO) 2001 yılında aldığı karar uyarınca gelenekselleştirdiği "1 Haziran Dünya Süt Günü" önceki hafta Türkiye'de de kutlandı. Kutlamalara Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (SETBİR) ile Tarım ve Orman Bakanlığı da katıldı.

Türkiye süt ve süt ürünleri sektöründe “İçişleri Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı”ndan onaylı, kamu otoritesince kayıtlı ve denetimli, 2 bin 258 işletme faaliyet gösteriyor. Sektörümüz her ay 500 bini aşkın çiftçi-üreticiden temin ettiği çiğ sütü, sağlıklı, ambalajlı, hijyenik içme sütü ve süt ürününe dönüştürüyor. Bunun yanı sıra, gerek sağladığı doğrudan istihdam ve gerekse tedarikçilerinden aldığı mal ve hizmet ile 10 binlerce insanımıza da geçim kapısı oluyor. Sektörümüzün ürünleri, yurtiçinde 600 bin satış noktasında, yurtdışında da 88 ülkede tüketici ile buluşuyor.

Türkiye'de 2018 yılında 22,1 milyon ton çiğ süt üretildi. Bu miktarın %90,5’i inek, %6,5’i koyun, %2,5’i keçi, %0,5’i ise manda sütüydü. Yine 2018 yılında Türkiye'de süt ve süt ürünleri sanayii tarafından 1,66 milyon ton içme sütü, 110 bin ton süttozu, 65 bin ton tereyağı, 756 bin ton peynir, 1,20 milyon ton yoğurt, 730 bin ton ayran üretildi.

Sanayimiz bu üretimi, 2018 yılında üretilen toplam inek sütünün %45’ini işleyerek gerçekleştirdi. Bir başka deyiş ile geçen yıl Türkiye'de üretilen sütün yarısından azı sanayi tarafından işlenirken, yarısından fazlası ya kayıtdışı işletmelerde işleme tabi tutuldu ya da sokak sütü olarak tüketildi. Sektör mevcut kapasitesi, teknolojik altyapısı ve bilgi birikimi ile Türkiye’de üretilen çiğ sütün tamamını işleyebilecekken, kayıtdışının bu kadar büyümesinin başlıca ve en önemli nedenlerinden biri, ambalajlı süt ve süt ürünleri hakkında yayılan bilgi kirliliği. Öte yandan kayıtdışının ulaştığı bu büyüklük, sektörün bugün ödediği vergi kadar bir miktarın da ödenmemesine, dolayısıyla vergi gelirlerinde ciddi bir kayba neden oluyor.

Çiğ süt, insanın sağlığını bozan, hastalıklara neden olarak yaşam kalitesini düşüren tehlikeler içerir. Çiğ sütteki hastalık yapıcı bakterilerden kurtulmanın yolu 1862 yılından beri bellidir, bunun adı pastörizasyondur. Fransız biliminsanı Louis Pasteur'ün bulduğu bu yöntem, 157 yıldır insanları çiğ sütten bulaşabilen ölümcül hastalıklardan korumayı başardı. Şurası unutulmamalıdır ki, evde tencerede kaynatmak, çiğ sütü pastörize etmez, hastalık yapıcı bakterilerden arındırmaz. Bunu iddia eden, insan hayatı ile oynuyor demektir. İnsan hayatı ile oynamak bu ülkede de dünyanın başka bir ülkesinde de suçtur.

Süt ürünleri sektöründe, çiğ sütü hastalık yapıcı bakterilerden arındırmak ve raf ömrünü uzatmak için pastörizasyonun yanı sıra başta UHT olmak üzere diğer ısıl işlem teknolojilerini de kullanılır. Belli çevreler, bunlardan UHT teknolojisinin içme sütünün yararını ortadan kaldırdığını ileri sürüyor. Eğer bu doğru olsaydı hem FAO, hem de başta Tarım ve Orman Bakanlığı olmak üzere ülkemizdeki kamu otoritesi, UHT süt üretimini yasaklardı. UHT, sütün yararını azaltan değil bilakis o yararı koruyan bir teknolojidir.

Ne yazık ki bugün ülkemizde bilimsel eğitimden geçmiş olmalarına rağmen kimi insanlar, uzmanı olmadıkları halde buldukları her fırsatta sanayinin ürettiği süt ve süt ürünlerini karalayarak ahkam kesiyor, tüketiciyi çiğ süt içmeye, evde yoğurt yapmaya, ambalajsız ürün tüketmeye özendiriyor. Bizim sütümüz sağlıklı ama onların bilgisi kirli. Bu bilgi kirliliği, eğer önüne geçilmez ise halk sağlığını tehdit eden gelişmelere yol açabilir. Süt sağlıktır ama pastörize edilmiş, ısıl işlem uygulanmış, hijyenik ambalaj ile korunmuş süt ve süt ürünü sağlıktır. Sokakta satılan, pastörize edilmemiş, ısıl işlemden geçirilmemiş çiğ süt ve pastörize edilmemiş çiğ sütten yapılan her türlü süt ürünü ise risklidir, sakıncalıdır.

Türkiye’de halen kişi başına ortalama 270 kilo süt ve eşdeğeri süt ürünü tüketiliyor. Bu miktar, FAO verilerine göre dünyada ortalama 111 kilo, gelişmiş ülkelerde ise 300 kilonun üzerinde. Hedefimiz, gelişmiş ülkeler ortalaması olan yılda en az 300 kilo süt ve eşdeğeri süt ürünü tüketimine ulaşmak olmalı. Bu hedefe ulaşmak için de yeterli hayvan kaynağına sahip olabilmeliyiz. Ancak bugün Türkiye'de sütte de kırmızı ette de yeterli hayvan kaynağımız yok. Bu nedenle her yıl giderek artan miktarlarda süt ve besi sığırı ithal ediyoruz. Eğer kendi hayvan kaynağımızı geliştiremezsek bu ithalat yarın da devam edecek. Dolayısıyla her halükarda nüfusumuzun hayvansal protein ihtiyacını karşılayabilmek için hayvan sayımızı artırmak, bunun için de hayvancılığa yatırım yapmak şart. Bu yatırım, nüfusumuzu yeterli miktarda hayvansal proteinle beslemekle kalmayacak, bu sayede gelişecek sağlıklı nesiller daha az hastaneye, daha az huzurevine ihtiyaç duyacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar