Upmanagement dalkavukluk olmamalı

Tamer MÜFTÜOĞLU
Tamer MÜFTÜOĞLU KOBİ'LERDEN GİRİŞİMCİLİĞE

Upmanagement kişinin üstlerini yönetmesi, kısaca üstyönetimi anlamına geliyor. Kişinin yönetim hiyerarşisinde astlarını yönetmesi anlamına gelen ast yönetimi (downmanagement) ve kendi kendisini yönetmesi anlamına gelen (selfmanagement) ile birlikte yönetimin üç boyutunu oluşturuyor.  

Upmanagement denince çokça akla dalkavukluk geliyor.  Kişi bu yoldan yaltaklanarak ve övgüler düzerek üstlerinin güven ve sevgisini kazanmaya çalışıyor. Bazıları bu işi öyle mükemmel bir şekilde yapıyor ki, adeta dalkavukluğu meslekleştiriyor. Bir sanat haline getiriyor. Karşısına çıkan üstleri ne kadar farklı karakter özelliklerine sahip olurlarsa olsunlar, hepsinin güvenini ve sevgisini kazanmayı beceriyorlar. Yerlerini koruyup sağlamlaştırıyor ve hatta kariyer süreçlerinde üst kademelere doğru ilerlemeyi sürdürebiliyorlar. Gelen ağam giden paşam stratejisiyle eski üstlerini unutup yeni üstlerini taltiflendirmenin en etkili yollarını bulup uygulayabiliyorlar. Aşağıdaki dalkavukluk hikayesi bu konuda ne kadar ilginç yolların bulunabileceğine bir örnek. Görüldüğü gibi adeta dalkavukluğun da inovasyonu var. Hikaye şöyle: 

Padişah bir dalkavukluk yarışması düzenlenmesini emretmiş. Sarayda gerekli hazırlıklar yapılmış, yarışma şartları ve ödülleri dalkavuklara bildirilmiş. Yarışma günü her dalkavuk sahneye çıkıp eserini sunmuş. Jüri değerlendirmesi sonucunda birinci gelen eser sadece bir sayfalık yazıdan ibaretmiş. Birincilikte yazının içeriğinin hiçbir katkısı olmamış. Yazının şekil özelliği ise çok ilginç bulunmuş. Yazının bir satırı Latin harfleri, bir satırı Arap harfleriyle olmak üzere devam ediyormuş. 

Dalkavuk bunun nedenini de şöyle açıklamış: Padişahımız efendimiz yazıyı okurken birinci satırda başını soldan sağa doğru çevirdikten sonra ikinci satırı okumak için tekrar sola çevirmek zahmetinde bulunmasın. Bu kez de Arap harfleriyle sağdan sola doğru okumaya devam etsin. Sonra üçüncü satırda tekrar Latin harflerle soldan sağa, dördüncü satırda Arap harflerle sağdan sola okumasını sürdürsün. 

Böylesi bir dalkavukluğun, içinde bir yaratıcılık ve bir akıl teri de içerdiği muhakkak. Ama “işe yarar mı” diye sorulursa cevap muhakkak ki “hayır” olacak. Belki üstün bir özgüven sağlamasına katkısı olabilir, ama böylesi bir özgüven aşırılığa kaçarsa üstün başını belaya da sokabilir. Böylesi olumsuzlukların birçok örneği vardır.

Evet yazımızın başlığına dönersek, upmanagement dalkavukluk olarak anlaşılmamalıdır. Ama upmanagement konusunda tatlı dilin önemli olduğu da göz ardı edilmemeli. Yunus Emre’nin aşağıdaki dizelerinde bu gerçek ne güzel dile getirilir: 

“Söz ola kese savaşı,

Söz ola kestire başı.

Söz ola ağulu aşı,

Yağ ile bal ede bir söz.”

Ayrıca hak eden kişiye övgüde asla cimrilik yapılmamalı. Hakedenin hakettiği övgü onu işini daha da iyi yapma konusunda motive edecek, özgüvenini ve cesaretini olumlu yönde etkileyecektir. Dalkavukluk hak etmeyene övgü düzmektir. Hake tmeyene yapılması gereken övgü değil, eleştiri olmalıdır. Upmanagement konusunda ise üstün başarılar övülmeli, hatalar eleştirilebilmelidir. Yeter ki bu eleştiri, usulünce yapılsın. 

Upmanagement konusu hiyerarşinin üst kademelerine doğru tırmandıkça daha çok önem kazanıyor. Önemi adeta geometrik diziye özgü bir şekilde artıyor. Genel müdürün, bilhassa yönetim kurulu, başkan ve üyelerinin, hele hele patronların yönetimi sadece kişisel kariyer açısından değil işletmenin başarısı açısından da çok önemlidir. Bu konudaki yönetim ihtiyacı çokça patronların eşlerini ve çocuklarını, hatta dostlarını ve düşmanlarını bile kapsayabilir. İşletme ile doğrudan ilişkili olan kişileri aşarak çeşitli devlet kuruluşlarının üst düzey yöneticilerine, milletvekillerine ve hükümet üyelerine kadar uzanabilir. 

Kısaca, yukarıyı yönetmek (upmanagement) aşağıyı yönetmekten (downmanagement) daha zor ve daha çapraşık. Sadece doğru bildiğini yapmak yetmiyor. Başkalarının da doğruluğuna ikna edilmesi gerekiyor. Astların ikna olmasa bile emrederek işleri yürütmek mümkün. Ama üstlerin muhakkak ikna edilmeleri, inandırılmaları gerekiyor. Bunun için uygun zaman ve ortamın bulunması, uygun şartların hazırlanması, uygun söz ve yaklaşımların dile getirilip uygulanması şart. Doğruları dümdüz söylemek yeterli olmuyor. Bazı şeyleri onun kendi fikriymiş gibi söyleyeceksin. Üstlerini düşünce tarzlarını, çeşitli komplekslerini ve değer yargılarını bilerek yol ve yöntem geliştirmek gerekiyor.

Upmanagement konusu daha ziyade yaparak öğrenilir. Başını taşa vura vura, başkalarının başına gelenleri görerek duyarak öğrenilir. Bu açıdan anı kitaplarının okunup değerlendirilmesi tecrübe kapsamın genişletilmesini sağlar.

Bu konuda önemli bir kuruluşumuzda uzun yıllar genel müdürlük görevini yürütmüş olan bir yöneticimizin değerlendirmesi şöyle (Hürriyet İK Eki, 23 Ağustos 2015): “Karşındakinin fikrini kabul etmek büyük bir olgunluk ister. Birtakım duvarlara toslayarak anladım ki, iknayı gerçekleştirebilmek için uygun zemini hazırlayacaksın. Bazı şeyleri zımnen göstereceksin veya onun kendi fikriymiş gibi söyleyeceksin. Aksi takdirde başarılı olamıyorsun. Çok zor olan kişiler var ve ben onlardan çok şey öğrendim. Kendi egoları ve esnek olmayan yapılarıyla o dönüşümü sağlamam konusunda beni çok iyi evrittiler. Dümdüz ve sivri olan dilim törpülendi. İstediğim işi nasıl elde edeceğim konusunda eğitildim böylece. Şimdi koltuğun iki tarafında da oturan bir kişi olarak benim de yönetmem gereken bir yönetim kurulu, yönetim kurulu başkanı var. İki ortaklı bir şirket üstelik burası. Önce her ikisinin de ikna olması lazım. Biri dünyanın devi, biri Türkiye’nin devi. İkisi de egolu. Her iki tarafı da ikna etmesi gereken kişi benim. Eğer ben o dayakları yememiş, kafamı gözümü patlatmamış olsaydım bu işi yapamazdım. Her zorluk insanı bir sonraki süreçte yükselmeye zorluyor aslında. Bu süreçte ben şöyle bir felsefe geliştirdim kendime: Başına kötü bir şey geliyorsa üzülüp hayıflanmıyorum. Bu benim başıma bana bir şey öğretmek için geldi diye düşünüyorum. Bu yaklaşım bir sonraki adımlarımda işime yarıyor, kullanabileceğim bir tecrübe oluşturuyor. Böylece zorlukları daha kolay aşmamı sağlıyor.”

Bu konuda üst yönetimin de astlarının görüş ve değerlendirmelerini rahatça dile getirmelerini kolaylaştıran bir ortamı, hoşgörü ve güveni sağlamaları, hatta onları bu konuda teşvik etmeleri gerekir. Bu konuda Yapı Kredi Bankası eski genel müdürü Burhan Karaçam’ın “Dönüşüm Yolculuğu” adlı kitabındaki değerlendirmesi şöyle: “Bu tek kişinin veya birkaç kişinin yapabileceği bir şey değildir. Bunun için yeterli bilgi, birikim ve beceriye sahip çok sayıda kişinin yönetime katılması gerekir. Böyle bir katılım için yönetimler açık, adli, güvenilir, yapıcı ve tutarlı olmak zorundadır. Bunu başarmak kolay iş değildir. Yaratması çok uzun zaman alır, kaybetmesi içinse saniyeler yeterlidir.”

Sonuç olarak, birkaç yıl önce vefat eden Sony’nin efsanevi yönetim kurulu başkanı Aquio Morita’nın, bir yönetim kurulu toplantısında kendisinden farklı görüşler dile getirip kendisiyle sert bir tartışma yaptığı için istifa dilekçesini getiren bir yönetim kurulu üyesine söylediklerini hatırlayalım: “Ben sana benden farklı düşünesin diye para ödüyorum. Yoksa sana ihtiyacım olmazdı!”(Bkz.: 3 Ocak 2014 tarihli Dünya Gazetesindeki yazımız.)

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Bir deneme 09 Kasım 2018
Geleceğin tarihini yazmak 01 Aralık 2017
Bayramlaşma köprüsü 23 Haziran 2017