Unutulanın dışında yeni bir şey var mı? Eski-yeni GSYH karşılaştırması (2)
TÜİK’in geçen hafta açıkladığı yeni GSYH serisine ilişkin geçen hafta üzerinde durduğum temel noktalar şunlardı. Birincisi, eski seriye kıyasla daha yüksek bir GSYH serimiz var. Fark 2015’te yüzde 20’ye ulaşıyor. İkincisi, yatırımımızın ve tasarrufumuzun bildiğimizden çok daha yüksek olduğu açıklandı (GSYH’ye oranla yaklaşık 10 puan.) Üçüncüsü, 2011 ve sonrası büyüme oranlarımız eskisine kıyasla çok yükseldi. Bunlardan ilki normal karşılanırken, ikinci ve üçüncü değişikliğe yol açan temel nedenler henüz açıklığa kavuşmadı.
Önce, TÜİK’e yapılan bir eleştiriyi haksız bulduğumu belirterek başlayayım. 2009 yılının baz olarak seçildiği belirtiliyor ve bu seçim eleştiriliyor. Zira 2009 kriz yılı; ekonomimiz önemli ölçüde küçülüyor, mallar ve hizmetler arasındaki göreli fiyat yapısı bozuluyor. 2009’un baz yılı seçilmesi nedeniyle bu bozukluğun ileriye taşınmadığı öne sürülüyor. Bu eleştiri, reel GSYH değerlerinin (hacim) elde edildiği eski yöntem kullanılıyor olsaydı haklı olurdu. Eskiden tek bir yılın (1998) fiyatları kullanılarak diğer yılların GSYH değerlerinden reel GSYH (hacim) verisi hesaplanıyordu. Oysa artık bir yılın hacim serisini elde etmek için bir önceki yılın fiyatları kullanılıyor. Yani, fiyat ağırlıkları ve dolayısıyla baz her yıl değişiyor. Bu çerçevede 2009=100 seçilmesinin bir önemi yok; sadece “2009 değeri 100 olursa, 2010 ya da 2015 ne olur” sorusunu cevaplamaya yarıyor.
Yeni GSYH serisinde dikkatimi çeken diğer unsurlar şunlar: Birincisi, eski ve yeni büyüme oranları arasındaki farklılık 2011 ve sonrasında belirginleşiyor. Daha öncesinde, özellikle de 1998-2007 döneminde kayda değer bir değişiklik yok. TÜİK’in yeni GSYH hesaplarına ilişkin yayınladığı kitapçık okunduğunda, bunun olası bir nedeni olarak şu nokta dikkat çekiyor: TÜİK, yeni hesaplamalarda yeni veri kaynakları kullanıyor. Kitapçığın üçüncü bölümünde “bağımsız yıllık hesaplar” başlığında bu hesapların (arz ve kullanım tablolarının) 2009 ve sonrası için yapıldığı belirtiliyor. Şu soru akla geliyor: Yeni veri kaynaklarının tümü 2009 öncesi için de mevcut olsaydı acaba önceki yılların büyüme oranları çok daha farklı çıkar mıydı? Özellikle de 2002-2007 büyüme oranları çift haneye ulaşır mıydı?
İkincisi, eski seride GSYH ve sanayi katma değeri ile elektrik tüketimi arasında gözlenen yakın ilişki yeni seride yok. Olmalı mı? Ayrı bir inceleme konusu; sadece artık bu ilişkinin koptuğuna dikkat çekiyorum (Grafik 1 ve 2). Üçüncüsü, yeni GSYH serisinin eskisine kıyasla daha yüksek çıkmasında önemli bir rol oynadığı anlaşılan inşaat sektörü katma değeri ile çimento iç satışı arasındaki ilişki de değişiyor. 2009 ve sonrası yeni inşaat katma değeri giderek çimento iç satışının üzerine çıkıyor (Grafik 3). Dikkat: Çimento satışı ile inşaat katma değerinin birebir ilişkili olmasını gerektiğini söylemiyorum. Mesela farazi bir durumda tüm inşaat katma değeri yol yapımından kaynaklanıyor olsa, çimento satış rakamları ile fazla bir ilişkisi olması beklenmez. Burada önemli olan, eski seride gözlenen ilişkinin yenisinde gözlenmiyor olması.
Şimdilik bu kadar yeter. Bitirmeden gelecek yazıda üzerinde duracağım iki noktayı belirteyim. Yeni verilerde bir düzeltme olmayacaksa, bundan sonra Türkiye ekonomisine ilişkin şu iki temel sorun yine gündemde olacak. “Yine” sözcüğünün altını çizerim; evet “yine”, çünkü eski GSYH ile yeni GSYH arasında bu açıdan bir fark yok: Birincisi, makine- teçhizat yatırımlarının milli gelire oranı çok düşük. İkincisi, işsizlik oranımız oldukça yüksek; üstelik işgücüne katılma oranımız düşükken, yüksek. Dolayısıyla, Türkiye Ekonomisi dersi veren meslektaşlara bir not çıkıyor buradan: Öğrencilerinize “eski bildiklerinizi unutun” demeniz için çok erken. Bu gökkubbenin altında aslında değişen pek bir şey yok. Ya da Kraliçe Marie-Antoinette’nin önce şapkacısı ve terzisi sonra da sırdaşı olmuş, nam-ı diğer “Moda Bakanı” Marie-Jeanne Rose Bertin’in veciz sözleriyle “unutulanın dışında yeni hiçbir şey yoktur”.