“Ünlü” bankaların tahminleri ve vaatler

Nazlı SARP
Nazlı SARP [email protected]

Seçimlere bir aydan daha az bir zaman kala ekonomik vaatlerin hem iktidar hem de muhalefet bloğundan toz pem­be bir renkle havada uçuştuğunu görmekte­yiz. Aslında her iki bloğu oluşturan partilerin kendi partilerine özel sayfalar dolusu ekono­mi programları var ancak oy verecek kesimin zamanla apolitik hale gelmesi ve bununla da dolaylı bağlantısı bulunan okuma alışkanlığı dikkate alındığında popülist söylemlerin oy verme tercihini etkileyecek olması kuvvetle muhtemeldir.

Şimdi bu söylemlerden ekonomi ile ilgili olan bazılarını ele alalım: Muhalefet bloğu­nun Cumhurbaşkanı adayı Sn. Kılıçdaroğ­lu’nun ilk 100 günde yapılacaklar başlığı al­tında:

Yolsuzluktan elde edilen ve yurt dışına kaçı­rılan gelirleri geri getirmek için "Malvarlıkla­rının Geri Alınması Ofisi" kurulacak, Kızılay ticarethane olmayacak, Esnaf Bakanlığı kuru­lacak, 4-5 yerden maaş alma dönemi bitecek, Çiftçilerin ve balıkçıların kredi faizleri siline­cek, Kamuda personel alımında mülakat uygu­lamalarına son verilecek, Kamu Özel İşbirliği projelerinde dolar avro bazlı soyguna son ve­rilecek. Yükümlülükler TL’ye çevrilecek, 418 milyar dolar bu milletin cebine konulacak, Ai­le Destekleri Sigortası Kanunu yürürlüğe ko­nacak. İnsan onuruna yakışan bir sosyal yar­dım sistemi kurulması gibi vaatler var…

Ayrıca Millet İttifakı Cumhurbaşkanı ada­yının bir de Kurban Bayramı’nda emeklilere iki maaş ikramiye verilmesi ve depremzede­lere verilecek yeni konutların ücretsiz teslim edilmesi vaatlerinin yanı sıra hükümet etme­leri halinde konvansiyonel para politikasına geçeceği ve yurtdışından yabancı kaynak bu­lacağı ifade edilmişti.

Diğer taraftan iktidar bloğunun Cumhur­başkanı ve adayı Sn. Erdoğan’ın seçim beyan­namesinde ekonomiye ilişkin vaatlerde ön plana çıkanlara bakalım:

Enflasyonun tek haneye inecek olması, 2024-2028 arasında ortalama büyümenin yüzde 5,5 olması, işsizliğin yüzde 7’nin altına inmesi, kamu ihale kanunun güncellenmesi, aile sigortası ve gençlere internet desteği ile tablet ve telefonda ilk satın almada ÖTV mua­fiyeti, kamuda işe alımlarda mülakatın kaldı­rılması gibi vaatler var.

Görüleceği üzere iki rakip kesimin kamu ihaleleri, mülakatsız işe alım, aile sigortası gi­bi noktalarda vaatlerinin birebir aynı ancak anlayış bakımından da derin farklılıkları ol­duğu söylenebilir.

Diğer taraftan yurtdışından ünlü bankala­rın seçimler yaklaştıkça bir takım seçim son­rası öngörüleri paylaştığına da şahit oluyoruz. Rapor yayımlayan bankaların tamamı seçi­mi muhalefetin kazanması halinde faiz oran­larında sert artışlar, mevcut hükümetin ka­zanması halinde de ekonomide ortodoks po­litikalara dönüş bekliyor. Kur konusunda da genellikle muhalefetin seçimleri kazanması halinde faiz artışına paralel ve “getirilecek ya­bancı kaynak” ile düşüş, aksi halde yani ikti­darın devam etmesi durumunda yükseliş ola­cağı görüşü hakim.

Bu çıkarsamalarda iki tane önemli sorunsal karşımıza çıkıyor: İlki bunca zaman baskı ve denetim altında tutulan kurun, serbest bıra­kılması halinde oluşacak beklenti ile faiz artı­şına karşın yükseliş trendi göstermesi ve bu­nun enflasyona geçişkenliği,

İkincisi ise yabancı kaynağın ki bu sı­cak para da olsa nasıl sağlanacağı? Kasım 2002’de AKP iktidara geldiğinde unutmaya­lım ki dünyada para bolluğu vardı. Oysa şim­di batan ABD bankası SVB’in yatırımcıları bile girişim sermayesi ihtiyacı için Ortado­ğu’ya başvuruyor çünkü son on yılın en kö­tü finansman sıkıntısı var. Koskoca Avrupa ülkeleri de yine Körfez sermayesine yüzünü dönmüş durumda.

Ayrıca o dönem IMF programıyla yönetilen bir ülke vardı ve yaklaşık 62 milyar dolarlık özelleştirmenin arkasında AKP hükümeti ve o zamanın ekonomi bakanı şimdinin millet it­tifakı paydaşı Ali Babacan vardı.

Diğer taraftan şu anda kritik konusu edilen ve yıllık 54 milyar dolara ulaşan cari açığın uzun yıllar yüksek faiz ve düşük kur politikası yani Ortodoks ekonomi politikaları ile kronik hale geldiği ve artık ne Ortodoks ne de Hete­redoks politikaların bu kronik duruma bir çö­züm sunamadığı ortadadır.

O halde pembe ve popülist vaatlerden ziya­de her fırsatta yinelediğim üretimde yapısal dönüşüm ve katma değeri, teknolojisi yüksek bir ekonomiye geçiş farzdır. Yoksa birilerini cezalandırmak da ithal bağımlılık sorununu halledemeden ihracatta artış yapmak da po­pülist olmaktan öteye geçemez.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dolar ve altın 29 Temmuz 2024