“Ünlü” bankaların tahminleri ve vaatler
Seçimlere bir aydan daha az bir zaman kala ekonomik vaatlerin hem iktidar hem de muhalefet bloğundan toz pembe bir renkle havada uçuştuğunu görmekteyiz. Aslında her iki bloğu oluşturan partilerin kendi partilerine özel sayfalar dolusu ekonomi programları var ancak oy verecek kesimin zamanla apolitik hale gelmesi ve bununla da dolaylı bağlantısı bulunan okuma alışkanlığı dikkate alındığında popülist söylemlerin oy verme tercihini etkileyecek olması kuvvetle muhtemeldir.
Şimdi bu söylemlerden ekonomi ile ilgili olan bazılarını ele alalım: Muhalefet bloğunun Cumhurbaşkanı adayı Sn. Kılıçdaroğlu’nun ilk 100 günde yapılacaklar başlığı altında:
Yolsuzluktan elde edilen ve yurt dışına kaçırılan gelirleri geri getirmek için "Malvarlıklarının Geri Alınması Ofisi" kurulacak, Kızılay ticarethane olmayacak, Esnaf Bakanlığı kurulacak, 4-5 yerden maaş alma dönemi bitecek, Çiftçilerin ve balıkçıların kredi faizleri silinecek, Kamuda personel alımında mülakat uygulamalarına son verilecek, Kamu Özel İşbirliği projelerinde dolar avro bazlı soyguna son verilecek. Yükümlülükler TL’ye çevrilecek, 418 milyar dolar bu milletin cebine konulacak, Aile Destekleri Sigortası Kanunu yürürlüğe konacak. İnsan onuruna yakışan bir sosyal yardım sistemi kurulması gibi vaatler var…
Ayrıca Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayının bir de Kurban Bayramı’nda emeklilere iki maaş ikramiye verilmesi ve depremzedelere verilecek yeni konutların ücretsiz teslim edilmesi vaatlerinin yanı sıra hükümet etmeleri halinde konvansiyonel para politikasına geçeceği ve yurtdışından yabancı kaynak bulacağı ifade edilmişti.
Diğer taraftan iktidar bloğunun Cumhurbaşkanı ve adayı Sn. Erdoğan’ın seçim beyannamesinde ekonomiye ilişkin vaatlerde ön plana çıkanlara bakalım:
Enflasyonun tek haneye inecek olması, 2024-2028 arasında ortalama büyümenin yüzde 5,5 olması, işsizliğin yüzde 7’nin altına inmesi, kamu ihale kanunun güncellenmesi, aile sigortası ve gençlere internet desteği ile tablet ve telefonda ilk satın almada ÖTV muafiyeti, kamuda işe alımlarda mülakatın kaldırılması gibi vaatler var.
Görüleceği üzere iki rakip kesimin kamu ihaleleri, mülakatsız işe alım, aile sigortası gibi noktalarda vaatlerinin birebir aynı ancak anlayış bakımından da derin farklılıkları olduğu söylenebilir.
Diğer taraftan yurtdışından ünlü bankaların seçimler yaklaştıkça bir takım seçim sonrası öngörüleri paylaştığına da şahit oluyoruz. Rapor yayımlayan bankaların tamamı seçimi muhalefetin kazanması halinde faiz oranlarında sert artışlar, mevcut hükümetin kazanması halinde de ekonomide ortodoks politikalara dönüş bekliyor. Kur konusunda da genellikle muhalefetin seçimleri kazanması halinde faiz artışına paralel ve “getirilecek yabancı kaynak” ile düşüş, aksi halde yani iktidarın devam etmesi durumunda yükseliş olacağı görüşü hakim.
Bu çıkarsamalarda iki tane önemli sorunsal karşımıza çıkıyor: İlki bunca zaman baskı ve denetim altında tutulan kurun, serbest bırakılması halinde oluşacak beklenti ile faiz artışına karşın yükseliş trendi göstermesi ve bunun enflasyona geçişkenliği,
İkincisi ise yabancı kaynağın ki bu sıcak para da olsa nasıl sağlanacağı? Kasım 2002’de AKP iktidara geldiğinde unutmayalım ki dünyada para bolluğu vardı. Oysa şimdi batan ABD bankası SVB’in yatırımcıları bile girişim sermayesi ihtiyacı için Ortadoğu’ya başvuruyor çünkü son on yılın en kötü finansman sıkıntısı var. Koskoca Avrupa ülkeleri de yine Körfez sermayesine yüzünü dönmüş durumda.
Ayrıca o dönem IMF programıyla yönetilen bir ülke vardı ve yaklaşık 62 milyar dolarlık özelleştirmenin arkasında AKP hükümeti ve o zamanın ekonomi bakanı şimdinin millet ittifakı paydaşı Ali Babacan vardı.
Diğer taraftan şu anda kritik konusu edilen ve yıllık 54 milyar dolara ulaşan cari açığın uzun yıllar yüksek faiz ve düşük kur politikası yani Ortodoks ekonomi politikaları ile kronik hale geldiği ve artık ne Ortodoks ne de Heteredoks politikaların bu kronik duruma bir çözüm sunamadığı ortadadır.
O halde pembe ve popülist vaatlerden ziyade her fırsatta yinelediğim üretimde yapısal dönüşüm ve katma değeri, teknolojisi yüksek bir ekonomiye geçiş farzdır. Yoksa birilerini cezalandırmak da ithal bağımlılık sorununu halledemeden ihracatta artış yapmak da popülist olmaktan öteye geçemez.