Üniversitesiz Hırvat 'citta slow'u

Suat TAŞPINAR
Suat TAŞPINAR AVRUPA'NIN DOĞUSU [email protected]

Üniversite okumak ne kadar ve neden gerekli? Bu soru, genç işsizlerin sayısı arttıkça dünyanın her yanında daha fazla tartışılır oldu. Türkiye’de "gelişmişlik ölçüsü” olarak, gerekliliği ve niteliği pek mesele edilmeden üniversite ve havaalanı sahibi olmayan şehre kötü gözle bakıyorlar ya…

Zagreb’de şehrin İstiklal Caddesi sayılan Ilıca (İlitsa diye okunuyor) üzerindeki apartmanlardan birinin daracık avlusunda bir otomobil servisi var. Milan ve kardeşi Zoran, babadan kalma servisi beraber işletiyor. İki yıllık meslek okulu bitirmekle yetinmişler. İkisi de gayet güzel İngilize konuşuyor. Teknik terimleri sık kullandıklarında anlamıyorum! “Bizde üniversite mezunları sizin kadar iyi İngilizce konuşamıyor” diyorum. “Bilge” Milan, “Maksat sevdiğin işi yapmak, ekmeğini kazanmak. İnsanların üniversite kompleksini hiç anlamıyorum” diyor. Hayatından memnun. İşini o kadar iyi yapıyor ki, müşteri eksik olmuyor; bir hafta önceden randevu almadan yağ değiştirmeye gitmek bile zor.

Hırvatistan’da hemen herkesin İngilizce konuştuğunu daha evvel uzun uzun anlatmıştım. Oto servisçiden evde dolapları tamir eden marangoz ustasına kadar, en azından benim denk geldiğim herkesin İngilizcesi gayet iyi. Lise mezunu, ya da meslek okulu okumuş ve kısa yoldan hayata atılıp hırsları düşük, orta standartta bir hayatı idame ettirecek işlerle meşgul insanların çokluğu dikkatimi çekiyor. Kariyer tutkusu nadir. Ellerinden iş gelen, usta insanlar ne çok. “Yeterince” çalışıp, aile ve sevdikleriyle, spor ve hobileriyle vakit geçirmeyi seven insanlar Hırvatlar. Üniversite takıntısı tavan yapmamış.

Türkiye’de üniversite mezununun çok, “iyi usta”nın az olduğu hep söylenir. “Kalifiye iş gücü” açığından hep dem vurulur. “Ortalık üniversite diplomalı işsizden geçilmiyor ama iyi bir su tesisatçısı bulunmuyor” muhabbetine hepiniz denk gelmişsinizdir. “Tabela üniversitelerinden birinde, iş bulamayacağını bile bile okuyacağına, sevdiği bir işte bir iki sene çırak olup çalışsa harika bir usta olur” diye akıl fikir fısıldayanlar hep vardır çevremizde. Ama sonuçta üniversite okumak hala bir “statü” sayıldığından mıdır nedir, bir lokantaya yamak, bir kursa talebe girip üç-beş sene içinde beş yıldızlı otel aşçısı olmayı ya da kendi küçük kafesini açmayı kendine kariyer yolu seçene pek rastlanmaz. Doktor, mühendis, avukat olmak gerekir.

Mesela Rusya’da geçenlerde gündeme geldi: Dünyada en fazla üniversite mezunu bulunan ülkelerden biri olduğu halde, halkın yüksek öğrenime verdiği önem giderek azalıyormuş. Rusların sadece yüzde 47'si çocuklarının liseden sonra üniversiteye gitmeyi planladıklarını söylemiş. 2010 yılında bu oran yüzde 80 imiş. Çocuklarının liseyi bitirdikten sonra kısa yoldan hayata atılmayı, eğitimine meslek yüksek okulunda devam etmeyi düşündüklerini söyleyenlerin oranı son 9 yılda yüzde 8'den yüzde 25'e yükselmiş.

Her işin başı eğitim; doğru. Ama eğitim deyince “üniversite bitirmek” mi anlaşılmalı? Hırvatistan’da işinin ehli, “ne iş olsa yaparım” değil, “sadece bildiğim işi iyi yaparım” diyen ustalarla karşılaştıkça, çoğunun üniversite okumadıklarını ama ‘iyi temel eğitim’ sayesinde gayet güzel İngilizce konuştuklarını görünce, azla yetinen ama vaktini-enerjisini sevdikleriyle, sevdikleri işlerle harcamaya, uzun kahve molaları vermeye meyyal “citta slow”  (yavaş hayat) mottolarına baktıkça “Bir yerlerde birileri galiba yanlış yapıyor” diyorum...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar