Üniversite eğitimi neden gereklidir?

Ali Argun KARACABEY
Ali Argun KARACABEY VERİDEN BİLGİYE argunkaracabey@arel.edu.tr

Son iki haftadır bu sayfalarda Feyzan E. Top tarafından yazılan “Üniversite Eğitimi Gerçekten Gerekli mi?” başlıklı yazıları zevkle okuyorum. Bu konu bence de önemli bir tartışmayı içeriyor. Aslına bakarsanız, bence soru üniversite eğitiminin gerekli olup olmadığından ziyade üniversite eğitimi neden gereklidir şeklinde olmalıydı. Ben tartışmayı buradan başlatmak gerekir diye düşünüyorum. Benim sorum, üniversite eğitiminin gerekliliğini sorgulamıyor, bunun gereklilik olduğunu kabul ediyor gibi görünse de aslında durum öyle değil. Bu nedenleri ortaya koyduğumuz zaman, bazıları kendileri için üniversite eğitiminin gerekli olmadığını görebilirler. Ancak, bu kararı verebilmek için gençlerin öncelikle hayatlarına ilişkin hedeflerini belirlemiş olmaları gerekli. 

Hayatının neredeyse dörtte üçünü üniversitelerde geçirmiş birisi olarak benim fikrimi merak ederseniz, şartları uygun olan herkesin üniversitede okuması gerektiğine inanıyorum. Üniversite eğitimi almak, önünüze koyulan 3-5 kitabın içindekileri öğrenmekten biraz daha farklı bir şeydir. Hele günümüzde, dünyanın en iyi üniversitelerinde verilen derslerin kayıtlarına elektronik ortamda ulaşabildiğimiz gerçeğini düşündüğümüz zaman, eğer amaç o birkaç kitabın içindekileri öğrenmek ise, üniversite sınavları için harcanacak zamanla internet üzerinden bunun daha etkin bir biçimde gerçekleştirilebileceğini söyleyebilirim. Bu durumda üniversite eğitiminin bir miktar teorik bilginin öğrenciye aktarılmasından biraz daha fazla bir şeyler içermesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle özellikle vakıf üniversitelerinde iş dünyasıyla birlikte yürütülen derslere özel önem verilmektedir. Öğrencilerin, eğitimlerine devam ederken, eğitim aldıkları disipline ilişkin olarak uygulamayı görmeleri, nasıl bir meslek grubu içinde yer alacaklarına ilişkin ilk elden bilgi edinmeleri bu derslerle sağlanabilmektedir. 

Üniversitelerin iş dünyası ile ilişkileri sadece bu kadarla da kalmamaktadır. Kamu kaynağından yararlanamayan ve kendi finansmanını sağlamak zorunda olan vakıf üniversiteleri kaynaklarını daha etkin kullanabilmek amacıyla, yeni bölümler açarken ilgili sektörde faaliyet gösteren şirketler ile işbirliklerine giderek, talep görebilecek bölümleri ortaya çıkarmaya çalışmaktadırlar. Bu işbirlikleri de, başarılı öğrencilerin mezuniyetlerinde daha rahat iş bulabilmelerinin önünde açılan önemli bir kapı olmaktadır. 

Verilen eğitim sadece ilgili disipline özgü eğitimle kalmamaktadır. Öğrenciler, lise eğitiminden farklı olarak ilgi duydukları alanlarda dersler alarak, gelişimlerini farklı boyutlarda da sürdürebilmektedirler. Hatta benim üniversitemde olduğu gibi, bazı üniversitelerde öğrenci bu konuda serbest bırakılmamakta, sportif veya kültürel bir faaliyete ilişkin bir dersi almak zorunda bırakılmaktadır. 

Olay sadece bilgiyle de ilişkili değil. Üniversite hayatı, gençler için sosyal açıdan gelişim olanağı da sunmaktadır. Özellikle, A’dan Z’ye bütün olanakları sunan yerleşkelerde öğrenim olanağına sahip olanlar açısından bakarsak, bu öğrenciler kendilerine ait bir yaşam alanına sahiptir ve hayatlarını bir öğrenci kasabasında geçirmektedirler. Bu açıdan üniversite hayatının gençler için ana kucağından, baba ocağından ayrılmadan önce önemli bir geçiş mekanizması görevi üstlendiğini de söylemek olanaklıdır. İşin ilginç tarafı, üniversite adaylarının bu konuya bizlerden daha çok önem verdikleri gerçeğidir. 

Gelecek yazımda da bu konuya, ülkemizden ve ABD’den örneklerle devam etmeye çalışacağım.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Abone 13 Mayıs 2019
Paylaşım ekonomisi 29 Nisan 2019
Eğitimde değişim 18 Mart 2019
Sistem bozucular 21 Ocak 2019
Dijitalleşme, ama nasıl? 31 Aralık 2018
Dalgalar ve Atatürk 21 Mayıs 2018