Umut dolu bir haftanın ardından

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

 

 

 
Geçtiğimiz hafta en az ziyaretçiler kadar, hatta uzun vadedeki yansımaları düşünüldüğünde, belki onlardan da fazla iş dünyasını ve yatırımcıları mutlu eden gelişmeler oldu. Önce otuz kadar yıldır ülkenin potansiyelini ve hareket yeteneğini kısıtlayan bölücü terör sorununu bitirme yönünde ilk defa bu düzeyde ortaya çıkan toplumsal uzlaşma, sonra da bölgesel politikalarda manevra alanımızı daraltan İsrail gerginliğinde ulaşılan çözüm, zorlu ve karmaşık bir yapısal gündemi bulunan Türk ekonomisi için sürpriz bir motivasyon faktörü olacak kadar değer taşıyor. Bütün kesimler için özgüven artışı sağlayacak huzur bağlamındaki sosyal kaldıraç etkisi bir yana, gerek optimal koşulları taşıyan yatırım yeri arayışındaki küresel sermaye açısından, gerekse yerli sermayenin girişimci dinamikleri hareketlendirme yönünden bu gelişmelerin giderek daha iyi anlaşılacak çok olumlu etkileri olacaktır.
 
Güvenlik getiriden de önemli
 
Gerçekten de, sadece yatırım değil, ticaret ve finansman gibi başka alanları da içeren genel iş yapma karar süreci için öncelikle irdelenen özelliklerin başında, bir ülkenin mevcut ve makul uzunlukta bir gelecek perspektifindeki istikrarının öngörülebilir olup olmadığı geliyor. Hele tamamlanması yıllar alan ve planlanan getirisi ondan sonraki operasyon aşamalarında gerçekleşen yatırım projeleri açısından bu husus adamakıllı kritik bir nitelik taşıyor. Gelecekte nasıl sonuçlanacağı bilinmeyen sorunlar ülkedeki bütün parametreleri etkileyecek önemdeyse, yatırım kararlarının durdurulması ya da en azından ertelenmesi kaçınılmaz oluyor.
 
Bu arada bütün yatırımcıların, özellikle de finans ve danışmanlık ile ilgili uluslararası uzmanlık kuruluşlarının işin içine girdiği büyük ölçekli projelere talip olanların kararlarını duygusal değil, objektif ve kurumsal bir çerçevede, ilgili tüm faktörleri ince eleyip sık dokuyarak verdiği de unutulmamalı. Risk faktörleri çoğalıp ağırlaştıkça, getiri ne kadar yüksek olursa olsun, yatırımlar için güvenlik kaygısı öne geçer. Getirisi çok düşük de olsa öngörülebilir bir zaman diliminde istikrar kuşkusu yaratmayan ülkeler tercih edilir.
 
Yatırım sosyal altyapı da ister
 
Kuşkusuz sorunun Türkiye özelinde daha da kronik hale geldiği bölgesel bir yönü var. Öteden beri verilen ve başarısız oldukça format değişiklikleriyle yinelenen teşvik unsurlarına rağmen doğu ve güneydoğu bölgelerinde gerçekleştirilebilen yatırım stoku son derece düşük kalmıştır. Bu olgunun pek çok nedeninden sözedilebilir ama herhalde en kapsayıcı açıklama, iş ve yatırım dinamiğini çevreleyen kurumsal ve sosyal ortamın elverişsizliği olsa gerektir. Aslında teşviğin ekstra bir destek değil, giderek zorunlu bir koşul gibi algılanmasının arkasında da bu durum var.
 
Fiziksel altyapı yetersizliği, bu bakımdan en kolay anlaşılan sorun. Hammadde ve enerji tedariki, ulaşım imkânları ve benzeri konularda dezavantajların giderilmesi ihtiyacı var. Ama bu yapılsa bile çözümü çok daha güç başka yetersizlikler söz konusu. Sözgelişi yatırımın ya da operasyonun gerektirdiği nitelikte işgücü temini bu bölgelerde neredeyse imkânsız olabilir; çok yüksek ücretler verilse bile başka yerlerden buraya transfer etmek te. Daha da önemlisi, çalışanların, yöneticilerinin ve ailelerinin dinlenme/eğlenme/kültür gibi sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak bir çevre de söz konusu değil. Çocukların eğitimi için kaliteli kurumlar bulmak imkansız. Bu noksanlıklar, her türlü yatırımı caydıracak kadar önemli ancak küresel yatırımcı ve yabancı yöneticiler için tümüyle dayanılmaz.
 
Devletin inisiyatifi şart
 
Yani terör olmasa bile Doğu ve Güneydoğuya yatırım çekmek oldukça güç. Ancak terörün durması, teşvikle getirilen avantajları hesaplamak isteyecek yatırımcı tabanını büyük ölçüde genişletecek. Hele yeni rejim ile altıncı bölgeye verilen gelir vergisi stopajı, sosyal prim desteği gibi diğer bölgelerden farklılaşma sağlayan sıra dışı destekler hissedilir sonuçlar üretebilir.
 
Yine de devletin sosyal ve kurumsal nitelikteki zaafları giderecek bir program ile kendisinin bir oyuncu olarak inisiyatif alması şart görünüyor. Sosyal altyapı yatırımları için başka bir alternatif zaten yok. Orta vadede bu yatırımları geri ödeyecek bölgesel pazarların süratle geliştiğini, yani bu yatırımların karşılıksız olmayacağını da not etmeliyiz.
 
Aslında Irak ve İsrail dışında, Kıbrıs ve Yunanistan ile de işbirliği ve yumuşama konjonktürü gelişiyor. Türkiye'nin ufkunu genişletecek ve kendi içindeki yapısal dönüşüm ile hızlanacak bir çevresel sinerji fırsatı giderek şekillenebilir. Tabii kendi dinamiklerimizi geliştirmeyi ihmal etmezsek!...
 
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019