Umut aşılayan bir proje: Cezayir Büyük Camii
Mimar Jürgen Engel, kutsal kentler Mekke ve Medine’ de bulunan camilerden sonra dünyanın üçüncü büyük camisini planladıklarını söylüyor. Caminin minaresi, Afrika kıtasındaki en yüksek yapısı olacak. Cami külliyesinde üniversite binaları, kafeler ve çocuk yuvaları da bulunacak. Cami tamamlandığında, kentin önemli buluşma yerlerinden biri haline gelecek.Yaklaşık 200 bin insanı konuk edebilecek olan bu modern kompleksin 6 milyon nüfuslu Cezayir’ de bir rahatlama alanı yaratması bekleniyor.
Haberin kaynağını merak edenler, DE/Magazine Deutschland’ın T 2/2014 sayısının 74’uncu sayfasındakı fotoğrafa bakmalarını öneririm. Mesleği mimarlık olmayan, konunun uzmanlığına ilişkin hiç bir iddia taşımayan biri olarak o fotoğrafın zihnimde canlandırdığı beş konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum: 1)Tarihi birikime sahip çıkma ve tarih bilinci, 2) Çağdaş malzemelere dayalı cami tasarlama, 3)İnsan doğasına seslenerek yapıların içine hayat katma, 4)Gelir yaratarak gerektiği gibi koruma ve geliştirme, 5) Kapsayıcı anlayışla toplumun kaynaklarını etkin ve verimli kullanma.
Tarihi birikim ve tarihi bilinci
Cezayir’deki cami projesiyle ilgili fotoğrafı özenle incelediğimde, tarihi derinliklerin yarattığı birikimi inkar etmediğini düşündüm. Bilal’in halkı namaza çağırdığı duvardan, Mısır Uygarlığı’nın yapılarına, Göbeklitepe’deki tapınaklardan Ani Harabeleri’ne, Selçuklu çifte minareli camilerinden, ulu camilere, Ayasofya’nın kubbe iddiasından, Sultanahmet Camii inceliklerine, Selimiye’nin zerafetine, uygarlığın bütün birikiminden yararlanmaya özen gösterildiği kanısına ulaştım.
Ne minare işlevi ihmal edilmişti, ne de Kabe’ yi merkez edinen ibadet mekanı algısı. Revaklar da vardı, kubbe de. Tam bir “külliye” anlayışı, ibadetin insan yaşamının bir parçası olduğu yaklaşımı. Dünyada bilinenleri en ileri düzeyde yapmak olan “hünere” akıl katan “yaratıcılık” eklenerek ortaya bir yeni mekan çıkarılmak isteniyordu. Geçmişin deneyim ve birikimlerinden ders alarak daha sağlıklı gelecekler inşaa etmek olan “tarih bilinci” o fotoğrafta önerilen yapıda doruklara tırmanıyordu. Farklı bir kültürden olmasına rağmen mimar, İslam Uygarlığı’nın cami algısının bütün yönlerini incelemiş, en uç örneklerin özelliklerin çağdaş yapı malzemeleri ile daha ileri boyutlara taşıma gayretini göstermişti. Eğer ayağım Cezayir’e düşürse, o camii tamamlanmış ise mutlaka gezmek ve görmek isteği zihnime perçinlendi. Projeyi yönlendiren Cezayirli yöneticilerin verdikleri ilhama derin bir saygı uyandı zihnimde.
Çağı okuyarak ilerleme
Ülkemizde ibadet yeri yapılırken sıklıkla dile getirilen, haklılığına inandığım bir eleştiri var: Çağdaş malzemelerle beşyüz yıl öncesinin mimarisini tekrarlamanın yaratıcı katkısı ve işlevselliği yoktur.
Büyük Cezayir Camii kompleksindeki 265 metre yüksekliğindeki bina aynı zamanda cami kopleksinin minare işlevini yerine getirecek.
Tarihi cami mimarisinde 265 metre yüksekliğinde bina yapmak mümkün değildi. O zaman, insanlara en geniş alanda çağrı iletecek minarelerin yapılması nasıl ki ibadet yeri yapımında yenilikçi uygulama ise bugün de yüksek binanın uygun yerlerinden ahenkli çağrılarla insanların katılımını sağlayacak “ezan sesi” duyurma düşüncesi o kadar çağdaş, yenilikçi bir anlayıştır; cami mimarisine zenginlik katan bir uygulamadır.
Geçmişin değerlerini hesaba katmamak, uygarlığın kesintisiz ilerlemesine ne kadar aykırı bir tutumsa, çağdaş malzemelerin yarattığı imkanları değerlendirmeden, geçmişe dönük aşırı değerlendirmelerde ısrarlı olmak, mimaride akıl katkısını ve yaratıcılığı engellemek olur; dar açılı bir bakışın sığlığına bizleri mahkum edebilir.
İnsan doğasından yola çıkma
İnsan doğasının temel özelliklerinden biri değişme ve yenilik arayışıdır. İnsanlar, ulaşabildiğini ve alışkanlıklarını “kolay” sanma eğilimindedir. O nedenle, yakınında olanı, erişebildiğini uzakta olan kadar ciddiye almayabilir. Bu açıdan bakıldığında yeni bir “eser” ortaya koyarken, olanak ve kısıtların sınırlarını zorlayan tasarımlar kitlelerin ilgisini çeker.
Bir fotoğraftaki tasarıma bakarak genelleme yapmak kuşkusuz yanıltıcı olabilir ama en azından yanılma hakkımızı kullanarak bizde uyandırdığı düşünceleri anlatmak, o düşüncelerin “yanlış” olduğunu söyleyecek olanlara bir fırsat kapısı açarsa, tartışmanın yaygınlaşması ve derinleşmesini sağlamış; düşüncelerin rafine edilmesine katkı yapmış oluruz.
Cezayir Büyük Camii tasarısı, insandaki farklılık, değişiklik, görkemlilik gibi çekici duygulara da yanıt veriyor.Yayıldığı alan büyüklüğü, bina yüksekliği, işlevsel zenginliği bakımından, kentte yeni bir merkez oluşturma niyetinin altyapısını oluşturuyor.
Gelir yaratarak koruma ve geliştirme
Temel düşünceye geri dönelim: Yapıları tasarlamak ve inşa etmek bir kaynak sorunudur. O yapıların içine hayat doldurmak; yapıları canlı ve diri tutmak, sürekliliklerini sağlamak ise yapının insan ihtiyaçlarını sürekli karşılamasına bağlıdır.
Yanılabilime özgürlüğünü kullanarak anlatmak gerekirse, kompleksin içinde yer alacak ekonomik etkinliklerin yarattığı ekonomik fazla, kompleksin sürekli bakım-onarımını güven altına alabilir. Sadece görkemli bir yapı ortaya koyarak “gösteriş” ögesini öne çıkarmayan, yapının çekiciliği kadar ekonomik canlılğı, katılımının sağlanması, paylaşma ve yarattığı birikimle uzun dönemli geleceği güven altına alma gibi yaşam gereklerini hesaba katması “bütünsel tasarım” açısından da öğretici bir örnek.
Cezayir Büyük Camii projesinde, gelir yaratarak sistemi koruma ve geliştirme olanaklarının baştan düşünülmüş olması, kültür ve uygarlığın önemli taşıyıcılarından biri olan “inanç mekanlarının” yapı, işlev kültür bağlamlarının bir bütün olarak değerlendirilmesi, tasarımı yapan mimarlık ekibinin birikimi kadar, projeyi yaptıran yöneticilerin bakış açılarının genişliğini kanıtlıyor.
Kapsayıcı anlayışla değer ve kaynakları değerlendirme
İnsanlığın fizik enerjisinin yanında yaratıcı düş enerjisini dikkate almayan projelerin uzun dönemli geleceklerinin olmasını beklememeliyiz. Bir projenin yapı, işlev ve kültür bütünlüğünü yaratmanın etkin araçlarından biri de kapsayıcı bir anlayışla ele alınmış olmasıdır.
İnsanlara fırsat eşitliği içinde eşit hak ve yararlanma sağlayan; ortak değer, ortak irade, ortak yarar üzerine kurulu projeler, ortak ve işleyebilen kurumlara dönüşebilir. Paylaşılan ortak aklın gücü ile de kurumlar sürdürülebilirliği güven altına alır.
Bir projenin sağlığı, hiç kimseyi dışlamayan, “ötekileşme” yaratmayan katılımcı anlayışla beslenmesine bağlıdır.
Eğer bir fotoğrafa baktığımda, yarattığı olumlu çağrışımlarla bu yazıyı kaleme alabiliyorsam, o projenin yüksek bir bilinçle tasarlandığını, ilham verebildiğini, bu açıdan katılımcı aklın gücünden yararlanmak için de dünyanın her yerindeki insanlara çağrı yaptığını düşünebiliriz.
Büyük projeler, o projeyi tasarlayan mimarların, projenin kaynağını sağlayan yöneticilerin, o kaynağın harcanmasını oylarıyla meşrulaştıran yurttaşların malı değildir; insanlığın ortak malıdır.
Büyük projeler, insanların yaşamlarını renklendirmeli, çeşitlendirmeli, çiçeklendirmeli ve zenginleştirmelidir.
Büyük projeler, birbirinden çok farklı düşünceleri olan, yaşam biçimleri ve yaşam tarzları farklılaşan insanların “ortak değeri” olabilmelidir.
Büyük projeler, büyük liderler gibi “saygı uyandıran ve ilham veren” özelliklere sahip olmalıdır. Büyük projeler, “anonsu kendinden büyük” özellikler taşımalı; geleceğe güvenimizi artırmalı ve umut aşılamalıdır.