Umudu yaşatmak için
Türk Lirası'nın aşırı değerli oluşu belirsizlik ve kırılganlığı artıran, sonuç niteliğinde bir sorundur. Mevcut uygulamalar değişmeden üretenleri sabote eden bu durumun düzelmesi beklenmemelidir. Cari açığın büyümesi, tasarruf eğiliminin negatif yönde derin dalışa teşvik edilmesi gibi olumsuzlukları düzeltmek adına hiçbir şey yapılmaması paramızdaki aşırı değerliliğin sebeplerindendir. Çözüm hem cari açığı küçültecek ve tasarruf eğilimindeki olumsuzlukları tasfiye edecek, hem de ekonominin büyümesini mümkün kılacak çapta öncelikler ve politikaların değişmesinden geçmektedir. İhracatçılar ve üreticileri temsil edenler Merkez Bankası ile uğraşarak topu taca atmaktan bir an önce vazgeçmeli sorunun kaynağına inecek şekilde strateji geliştirmelidir. Bu konu çok önemlidir; öncelikle sorunun çözümünün mü yoksa bunu engelleyenlerin mi tartışılacağının saptanması gereklidir. "Tasarruf açığını kontrol altına almalıyız", "cari açığı küçültmeliyiz" "sürdürülebilir olmayna eğilimlerde ısrarcı olmamalıyız" veya "Türk Lirası aşırı değerli" şeklindeki söylemler aynı soruna işaret etmektedir.
Son on yılda Türk Lirası'nın değer kaybettiği, döviz kurunun yükseldiği dönemleri bir hatırlayın, hepsinde de tasarruf eğilimindeki olumsuzluk değişmiş, cari açık küçülmüş ihracat ve üretim daha önemli hale gelmişti; fakat mali sektör ve kamu bu durumdan olumsuz etkilenmişti. Türk Lirası'nın değer kayebttiği dönemler kamu kesimi ve ona bağlı olarak mali sektördeki sorunlar nedeniyle kriz olarak tanımlanmıştı. Kamu kesimi ve mali sektör sorunları kalıcı olarak aşacak şekilde değişmek yerine hep günü kurtarmayı tercih etti. Finansal sermayeye her türlü taviz verildi, Türk Lirası değerlendi, cari açık büyüdü, tasarruf eğilimi negatif yönde derin dalışa geçmeye teşvik edildi; sürdürülemezliğe geri dönüldü... Daha büyük krizlere davatiye çıkarmak ve sorunları ağırlaştırmak pahasına gün kutarıldı. Kalıcı çözüm, tüm uygulamaların değişmesini mümkün kılan bir siyasi irade gerektiriyor. Piyasaların talep ettiği mali kural ise çözümsüzlüğe ve sorunların ağırlaşmasına yeşil ışık yakıyor; bu durumda söz konusu kuraldan yana tavır alan veya karşı çıkmayan siyasilerin, ya sorunların bilincinde olmadığını ya da gerekli siyasi iradeye sahip bulunmadığını hesaba katmak gerekiyor. Bu aşamada sormak gerekiyor, aranan siyasi iradeyi bulmak için daha büyük krizler ve yıkımlar mı yaşanması gerekiyor? Eğer öyle ise bunların ağırlaşmasına izin verilen sorunlar nedeniyle yolda olduğunu bilin...
Son yıllarda Kemal Derviş, Türkiye'ye geldiğinde belli yerlerde konuşma yapmaya davet ediliyor, hatta bazıları televizyonlardan ya canlı yayınlanıyor ya da haber oluyor. Fakat son yıllarda her konuşmasında dile getirdiği "tasarruf açığını küçültmemiz lazım" söylemi kamuoyunun anlayacağı şekilde irdelenmiyor; zira kaderci mevcut uygulamaların devamına bağımlı olanların işine gelmiyor. O zaman biz açalım, tasarruf açığını büyüten mevcut öncelikler ve politika tercihlerinin değişmesi gerekiyor aksi takdirde gelişmeler kontrolden çıkabilir ve büyük bir istikrarsızlık yaşanabilir. Mali sektör ve kamunun makro ekonomik göstergeler içinde enflasyonun öncelikli olması daha fazla devam edemez. Başta ihracatçılar olmak üzere üreticilerin, yaratılan katma değeri artırmak üzere büyümenin öncelikli olacağı yeni bir vizyona ihtiyaç var...
Cari açık büyüdüğü ve tasarruf eğilimi negatif yönde derin dalışa devam ettiği sürece Merkez Bankası'nın yapacağı döviz alımlarının Türk Lirası üzerindeki etkisi kalıcı olmayacak; dalgalı kur sisteini tartışmak da ise yaramayaacak. Fakat cari denge ve tasarruflardaki eğilimlerin yön değiştirmesini mümkün kılmak üzere yapılması gerekenler kamu dengesi ve mali sektörü sarsacak ve bunun yıkıcı olmaması için zorunlu tedbirlerin alınması gerekecek. Bunların tartışılması bile beklentileri etkileyecek; eğilimler yön değiştirmeye başlayacak ve bugün nefes almakta zorlananların durumu biraz rahatlarken diğerlerinin sıkıntısı hızla büyüyecek. Mevcut durumlarını korumak isteyenler bunların tartışılmasını istemiyor, üretici ve ihracatçıların temsilcilerini siyasi irade yerine Merkez Bankası'na yönlendirerek onları havanda su dövmeye teşvik ediyor. Amaçlarına ulaştıklarında çok eğleniyorlar ama sorunlar ağırlaştıkça korkularının büyümesini önleyemiyorlar...
Sene başından bu yana bazı AB ekonomilerini tartışıyoruz ama onların yaşadıklarından ders çıkarmak etkili ve yetkili kesimlerin işine gelmiyor. Soralım söz konusu ekonomiler cari açığın büyümesine ve tasarruf eğiliminin negatif yönde derin dalışa geçmesine izin vermeseler bugünkü duruma düşerler miydi? Düşmemek için neleri yapmak ve nelerden uzak durmak gerekiyor?..
Ey üreticiler siyasilerin kapısını çalın, derdinizi iyi anlatın, çözüm üretmeye yanaşmıyorlar ise onları tartışılır hale getirmek için seferber olun. Kula kul olmayın, korkunun ecele faydası olamayacağını unutmayın... Aksi takdirde kurtuluş umudunu unutun!...