Umarız TTK ile TBK kanundur!
"Bu kanunların (Türk Borçlar ile Türk Ticaret) görüşülme yöntemi içtüzük yetersizliği noktasında büyük bir deney oluşturdu, bizim için… Çünkü, maddeyi okumuyorsunuz, anlamının ne olduğunu bilmiyorsunuz, sadece numarayı okuyarak el kaldırıyorsunuz. Bu, gerçekten kötü bir görüntüydü."
Yazıya, AKP Ankara Milletvekili ve TBMM Adalet Komisyonu Başkanı, hukukçu Ahmet İyimaya'nın çarpıcı sözleriyle başlamamın sebebi, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin ile Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in "Kanun Yapım Süreci" konulu toplantıda ( Hürriyet, Vatan, 18.01.2011) vurguladıkları ortak tespit; "Kanun yapmayı bilmiyoruz."
TBMM "kanun koyma" gücüne sahip yasama organı; hükümet, ülkeyi yönetmek için gerekli gördüğü yasa tasarılarını hazırlayıp yasamaya gönderen icra organı… Bu iki temel organın yetkili iki ismi toplantıda açık yürekle vurguladıkları "kanun yapmayı bilmiyoruz" tespitinin yanı sıra, en az bunun kadar vahim başka yasama sorunlarına da dikkati çekiyorlar.
90 yıllık birikime ne oldu?
TBMM Başkanı Şahin, sorunun bir sebebini şöyle belirtiyor: "… ikincisi, kanun yapma süreci henüz yeteri kadar örgütlenemedi, kriter ve standartlarımızı henüz belirleyemedik." Şahin'e göre birinci sebep de Türkiye'nin bir değişim ve dönüşüm sürecini yaşıyor olması.
Ancak, Şahin'in gerekçeleri, imparatorluk döneminin kesintili iki meşrutiyeti dahil, yaklaşık 150 yıllık meclis tecrübesine sahip Türkiye'de, 2011 yılında, siyasi iktidarın ve bürokrasinin "kanun yapmayı" hâlâ neden bilmediğine, doyurucu cevaplar vermiyor.
Çünkü, Osmanlı İmparatorluğu'nun son demlerini de bir tarafa bırakalım, yaklaşık 90 yıllık cumhuriyetin, başta ülkenin ölüm-kalım ve "en köklü" değişim-dönüşüm dönemi Milli Mücadele'den itibaren edindiği anayasa ve kanun yapma birikimi var (dı). Bu birikime ne oldu da, Türkiye'yi yöneten yasama ve icra erkleri kanun yapmayı unuttular?
Ve/veya nereden çıktı?
Devlet Bakanı, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in kanunların diline, niteliğine ilişkin eleştirileri ise son derece yerinde ve haklı. Kanun tasarılarındaki "vahim" dil sorunlarını, dile düşkün bir gazetece olarak şahsen ben de biliyorum. Alanımız olan ekonomiyle ilgili tasarı ve teklifleri doğru anlamak için bayağı gayret sarf etmek gerekiyor!
Dil sorunu, "yönetmelik gibi kanun" sorunu tamam; fakat asıl tartışılması gereken başka husus daha var ki, hem dili hem de yasama ve icra erklerinin iyi kanun yapma birikimlerini olumsuz etkiliyor. O husus şu: Türkiye'nin yasama tarzı ve dili 980'li yılların ikinci yarısından itibaren çatallaştı!
Şöyle çatallaştı: Bir taraftan Avrupa Birliği sürecinin yasama ve icra erklerini ipotek altına alan "müktesebata uyum" gerekçesi; diğer taraftan özelleştirme dahil, ekonomiye ilişkin kanun ve yönetmeliklerin Dünya Bankası, IMF, AB gibi kaynaklardan çoğu kez "aynen" kopyalanması Türk kanun kodeksinde ne doğru Türkçe bıraktı ne de düzgün içerik. Tek kanıt göstereyim: Tasarı ve mevzuat belgelerinde yerleşen "ve/veya" ibaresi!
İcra erkinin emri altıdaki bürokrasiyle birlikte, yönetmelik gibi değil, dili ve içeriği doğru, düzgün ve gerçek kanun tasarıları yazabileceği; yasamanın da maddeyi okumadan, içeriğini anlamadan, numaraya bakıp el kaldırmaya dönüşen "kanun koyuculuğunu" sil baştan etkinleştireceği günlerin gelmesini bekleyerek dileyelim:
Umarız, 10 yıldır uğraşarak, tartışarak, geciktirerek, yarıda bırakarak, nihayet 23'üncü Dönem TBMM'nin son yasama yılına "sıkıştırılıp" beklenmedik bir hızla kabul edilen Türk Ticaret ve Türk Borçlar Kanunları, "yönetmelik" değil, kanundurlar!