Uluslararası siyasetten iklim krizine: Bir kaza motifinin düşündürdükleri

Burcu KÖSEM
Burcu KÖSEM [email protected]

Küresel ısınma ile öne çıkan emtia tarımsal gıda olmuş durumda. Rusya-Ukrayna savaşıyla beraber en çok konuştuğumuz gıda hammaddesi ise tahıl…

Bazı küçük tesadüfler vardır, kendimizi bir anda iyi hissettirir bazen de tesadüf gibi gözüken ancak aynı bahtsızlığın tekrar ettiği durumlar yaşanır ki; işte o da arka planda çok daha büyük bir sahnenin varlığına delalettir…

Geçen hafta yaşadığımız TMO silo patlaması işte o büyük sahnenin varlığını sorgulattı hepimize. Talihsiz kazayı çoğumuz basın yayın organlarından takip ettik ve gerek yaşamını yitiren canlar için gerekse de yaralılar için üzüntü duyduk.

Ancak bu olay bağımsız ve nadir görülen bir kaza gibi görünüyor olsa da; benzerinin bir iki gün sonra Fransa’nın La Rochelle limanında yaşanmış olması ister ister istemez bir sabotaj ihtimalini düşündürdü. Üstüne üstlük kazada zarar görenin tahıl olması ve Rusya-Ukrayna savaşından bugüne yaşananlar, bu konunun bir kriz oluşturacak kadar hassas ve çok boyutlu olmasını da beraberinde getirdi.

Yakın tarihe şöyle bir bakalım: Karşımıza öyle krizler çıkıyor ki; bunların adı çoğunlukla bir ya da birkaç enerji emtiası ile birlikte anılıyor. Örneğin Avrupa Birliği’nin arkasındaki ekonomik güç kömür iken, sonraları yaşanan küresel ekonomik krizlerde bu emtia petrol olmuştu.

Günümüze gelindiğinde ise küresel ısınma ve yoğun göç dalgası ile öne çıkan emtia tarımsal gıda olmuş durumda. Rusya-Ukrayna savaşıyla beraber en çok konuştuğumuz gıda hammaddesi ise tahıl…

Rusya'nın talepleri karşılanmıyor

Toparlayacak olursam, günümüzde hem enerji hem de gıda, arz krizi yaratma potansiyeli oldukça yüksek olan konuların başında geliyor… Konumuzun ana gündemi olan tahıl konusundaki güncel gelişmeleri irdeleyecek olursam: Bundan yaklaşık 1 yıl kadar önce Rusya ve Ukrayna savaşı sonucunda meydana gelen gıda krizine çözüm bulmak adına 22 Temmuz 2022’de Türkiye ve BM’nin ortak girişimiyle İstanbul’da Rusya’yla Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması imzalanmıştı. Ardından geçen süre zarfında anlaşma 17 Temmuz 2023’e kadar ağırlıklı olarak Türkiye’nin ara buluculuğuyla uzatıldı. Ancak anlaşma bu defa tıkanmış gözüküyor.

Nedenleri konusunda Rusya’nın bazı isteklerinin yerine getirilmemesi var ki; bunları gübre hammaddesi teminine ilişkin şartlar, Afrika ülkelerine ağırlıklı bir tahıl gönderimi sağlanması ve uluslararası döviz transferleri konusunda Ziraat Bankası’nın swift sisteminin Rusya’ya açılması olarak hızlıca sıralayabilirim.

Türkiye, Tahıl Koridoru Anlaşması’nın uzatılması için temaslarını sürdürürken Batı da Ankara’nın Rusya üzerindeki nüfuzunu kullanmasını bekliyor.

Bu beklenti içindeki Avrupa ve ABD kendisine düşenleri yapıyor mu dersiniz?

Açıkça ifade etmem gerekirse Batı, kendisi bir adım atmaksızın Türkiye’nin bu konuda bir mucize gerçekleştirmesini bekliyor. Alışık olduğumuz üzere, Batı yine vermekten çok almaya dayalı bir ilişki sürdürüyor…

Ankara, bu şartlar altında anlaşmanın uzatılmasını sağlayabilecek mi?

Bu konuyla ilgili Ankara temaslarını en başından beri en yoğun şekilde yürütüyor ki; Putin’in bu ay Türkiye’ye bir ziyaret yapması konusu yine gündemde… Rusya’nın Türkiye’ye bu konu özelinde bakışı nedir derseniz; biri derinlikli diğeri ise biraz daha görünür iki türlü bakışı var: Derinlikli olanı elbette ki İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık yakılmış olmasıyken, diğerinin ise Ukrayna lideri Zelenski’nin Türkiye ziyaretinde beraberinde götürdüğü Azur Taburu komutanları olduğunu söyleyebilirim.

Azur komutanlarının iadesinin başından beri danışıklı dövüş olduğunu düşünüyorum. İsveç konusuna gelince de çok daha derinlikli bir konu…Ve Türkiye’nin buna aslında çoktan onay vermiş olduğunu düşünüyorum. Sebebi ise dış politika ile ekonomi politikalarının yönünün genellikle paralel olmasından kaynaklanıyor bana göre…

Özetle Rusya’nın Karadeniz Tahıl Anlaşmasını fesh etme durumunun uzamasının her geçen gün dünyaya ve ülkemize ağır bedelleri var.

Şu ana kadar olan etkilerini de aslında yaşayarak görüyoruz:

- Dünya küresel iklim krizi nedeniyle önemli bir kuraklıkla mücadele ediyor. Ve bu nedenle buğday, arpa, ay çiçeği, şeker, pirinç gibi temel gıda ürünlerinin fiyatları yukarı yönlü, haliyle bu da ülkelerin bu ürünlere yönelik dış ticaretinde korumacı adımlara yol açıyor ki; bu durum da arz sıkıntılarına yol açarak yukarı yönlü fiyat trendine katkı sağlıyor.

-FAO gıda endeksi her ne kadar geçtiğimiz yıla göre yüksekten bir baz etkisi düşüşü sergilese de bu konuda ciddi bir riskin varlığı gözden kaçmıyor.

-Özellikle konumuz olan buğdaya tekil olarak baktığımdaysa... Son dokuz aydır düşüş trendindeki buğday fiyatlarında yüzde 1.6’lık artış dikkat çekiyor.

-Ukrayna’dan yapılan ihracatın durma noktasına gelmesi ve belirsizliğin her geçen gün artmasının yanı sıra kuraklık ve El Nino gibi etkenlerin de varlığı tetikleyici rol üstleniyor.

-Ve buğday ihracatında öne çıkan ülkelerde stok seviyeleri son 16 yılın en düşüğüne gelmiş durumda.

Tüm bu etmenlere aynı çerçeveden bakıldığında üçüncü bir dünya savaşının çoktan başlamış olduğunu söylemek bile yanlış olmaz.

Üstelik bu savaş öyle sadece jeopolitikle çevrelenmiş soğuk bir cephede değil, özellikle doğaya rağmen kavurucu bir alanda yürümekte. Buna dur demenin birincil koşulu ise önce küresel güçlerin Rusya-Ukrayna savaşını sonlandırma yoluna girip, ardından iklim politikaları için elini taşın altına koymasına bağlı!

İstanbul depremi için özel yasa hazırlığı sürüyor

Geçen hafta T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından tertip edilen basın toplantısında Sayın Mehmet Özhaseki gazete ve TV’lerin genel yayın yönetmenleriyle bir araya geldi. Konu deprem gerçeği idi. Sayın Özhaseki’nin söylediklerinden üç başlık aklımıza kazındı.

-Türkiye, deprem konusunda en riskli 5 ülkeden biri.

-Ana karamız üzerinde 6 ve üzeri şiddette 60 deprem olmuş.

- Bugüne kadar oluşan depremlerde 130 bin canımızı kaybetmişiz. Kahramanmaraş merkezli depremin ardında bıraktığı yıkıntı ve kayıpların; hem psikolojik hem de maddi hasarlara yol açtığını kaydeden Bakan Özhaseki, bu durumun, depremi artık odak noktamıza almamız gerektiğini gözler önüne serdiğini söyledi.

Sayın Bakan Özhaseki, “Bizler vatandaşları güvenli alana taşımak için gerekli iradeyi göstersek de çoğu zaman vatandaşımız yerinden kopmak istemiyor” dedi.

Bu sebeple İstanbul depremiyle ilgili yapılan çalışmalarda önceliği yerinde dönüşüme verdiklerine işaret eden Bakan Özhaseki, bundan sonra aşağıdaki başlıklara özel hassasiyet göstereceklerini belirtiyor:

- Eskiden yıkılmış olan yerlerde zeminde sıkıntı varsa yapılaşma olmayacak.

-Zemin sıvılaşması olan yerlere konut yapılmayacak.

-Dere yataklarında kesinlikle yapılaşmaya izin verilmeyecek.

- Yapım aşamasında tüm paydaşlar için sıfır tolerans uygulanacak.

Ve sonunda kararlılıkla ekliyor Sayın Bakan: İstanbul’u depreme hazırlamak için özel bir yasa hazırlığımız var. Bu yasa için Meclis gerektiğinde yazın da çalışacak.

Son olarak İstanbul depremine hazırlık kapsamında yeni yerleşim yerlerinin saptanmış olduğunu, birçok konutun bu yeni yerleşim alanlarına inşa edileceğini ifade eden Sayın Özhaseki, yeni yapılaşmanın olacağı yerlerin konum bilgisini vermekten haklı olarak şimdilik imtina ediyor. Neden mi haklı?

Çünkü deprem her ne kadar gerçeğimiz olsa da böyle bir durumdan bile yararlanmaya çalışacak ve o bölgelerde fiyatların artmasına sebep olacak birçok fırsatçı çıkabilecektir. Umarım ölümlü dünya gerçeğini unutmadan ama ölümün de hayırlı olması için çalışarak hızlıca İstanbul'u depreme hazır hale getirebiliriz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar