Uluslararası sistemde değişim ihtiyacı mı?

Prof. Dr. Ragıp Kutay KARACA
Prof. Dr. Ragıp Kutay KARACA DIŞ POLİTİKANALİZ [email protected]

Tarih boyunca yaşanan büyük savaşların ne­denleri incelendiğinde uluslararası sistemin­deki tıkanıkların yarattığı nedenler göze çar­par. “Savaş” hakkında çalışma yapanlar uluslararası sistemde değişim için savaşın kaçınılmaz olduğundan bahsederler ve bunu örneklerle ortaya koymaya çalı­şırlar.

Pekâlâ! Bugün her anlamda sıkışan dünya ekonomisi gerçekten büyük bir savaşa ve yaratacağı ekonomisine ihtiyaç duyacak mı? Yoksa bölgesel ve küçük savaşlar üzerinden kendisine çıkış mı? Arayacak. Keza savaş ekonomisi olgusu, çıkarlarını savaşların sürekliliği içe­risinde arayan büyük ve dinamik bir yapıyı hep ayakta tutmuştur.

Uluslararası sistemi iki dünya savaşı arasında şekil­lendiren olaylar ve aktörlerin bugün yaşadıklarımızla benzerliği bizi bir yere götürebilir mi?

Tarihsel veriler savaş ve salgın gibi dönemlerin ar­dından ekonomilerin toparlanma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Antoninus vebasından bu yana insanlık tari­hi pek çok salgın hastalık ile karşılaştı. Bu salgınlar pek çok insanın ölümü, ekonomik faaliyetlerin bozulması, tarihi olayların seyrinin değişmesi gibi farklı etkilere yol açtı. Bu salgınların en etkililerinden biri olan İspan­yol gribi, I. Dünya Savaşı’nın son aylarında tüm dünya­yı etkisi altına almış hatta kimi tarihçilere göre savaşın sona ermesinde önemli bir etken olmuştur. 1920 yılında salgın bittiğinde, savaş ekonomisinin vurduğu küresel ekonomi hızla bir toparlanma sürecine girse de ekono­mik sistemde yarattığı yapısal değişiklik, 1929 Ekono­mik Buhranının temel nedeni haline gelmiştir.

1945 yılından Covid-19 salgınına kadar yaşanan sü­reçte gerçekleşen çatışmalar ve bunların sisteme etki­si, yakın zamanda, 1997 Asya Ekonomik Kriziyle başla­yan 2008, 2012-2013 ekonomik krizleriyle süreğen ha­le gelen bir durum ortaya çıkardı. Salgın sonrası büyük ekonomilerdeki toparlanma alışılmadık derecede hızlı ama yaratacağı yapısal değişikliğin etkisi nasıl görüle­cek? Özellikle kriz dönemi isteyerek ya da istemeyerek gidilen parasal genişleme sonucu yükselen enflasyon oranları, tedarik zincirlerindeki bozulmalar ve artan faiz oranları... Pek çok ekonomist tüm bu gelişmeleri küresel ekonomik düzende yaşanacak köklü bir deği­şikliğin öncü depremi olarak görmekte.

İki savaş döneminin en önemli olgularından biri sa­vunma harcamalarına yönelik artışın durmamasıy­dı. Bugün özellikle Rusya-Ukrayna kriziyle beraber savunma harcamalarındaki artışın fazlasıyla dikkat çeker hale geldiği görülüyor. Özellikle de NATO’nun Avrupa kanadının yaptığı artışlar hele hele Alman­ya’nın…..

Yine dönemsel benzerliklerin biri de demokrasi-otok­rasi tartışmaları. İki savaş arası özellikle faşist eğilim­lerin artışıyla beraber özgürlük-otokrasi tartışmaları savaşı körüklemişti. Bugün ise ABD Başkanı Biden Rus­ya-Ukrayna çatışmalarını demokrasi-otokrasi mücade­lesi gören açıklamalar yaptı. Bu mücadele içerisinde bel­ki de en tedirginlik yaratacak gelişme ise iki dünya sava­şının merkezi Avrupa’da artan ırkçı yaklaşım ve bunları geçerli kılın ırkçı oyların artışı oldu. Fransa’da aşırı sağ­cı Ulusal Birlik (RN) mecliste temsil edecek milletvekili sayısını 89’a yükseltirken İtalya’da Giorgia Meloni lider­liğindeki aşırı sağcı FdI, yüzde 26,2’ik oyla seçimlerden birinci parti çıktı ve iktidar oldu. Avrupa’nın diğer ülke­lerinde de benzer sonuçlarla karşılaştık.

İki savaş arası döneme bakıldığında dikkat çeken önemli bir özellik de sistemi düzenleyen en üst kuruluş Milletler Cemiyetinin işlevsiz halde oluşuydu. Bugün Birleşmiş Milletler’in (BM) etkisizliği Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Dünya beşten büyüktür” söylemini fazla­sıyla geçerli kılmaktadır. BM sorunlara çözüm bulmak bir yana sorunun büyümesini bile engelleyememekte­dir. Buradaki en büyük tıkanıklık BM Güvenlik Konse­yi temellidir. Bu yapının sistemin işlemesini garanti et­mediği aşikardır.

Bir dönemsel benzerlikte savaşın olmazsa olmazı toprak talepleridir. O dönem toprak taleplerinin büyük kısmı etnisiteyle bağlantılı olarak Almanya tarafından yapılmıştı. Bugün aynı yaklaşımla Rusya tarafından ya­pıldığını görüyoruz.

II. Dünya Savaşı ilkine göre çok büyük bir yıkımla so­nuçlanmış ve sonrasında kurulan sistem bugüne kadar bu büyüklükte bir savaş yaratmamıştır. Bu yaratmaya­cağı anlamına gelmemektedir. Küresel sermaye, dünya ekonomisinin bu sistem içerisinde düzelemeyeceğine kanaat getirmişlerse “savaş”ın ayak sesleri yakın de­mektir. Bildiğimiz tek gerçek ise savaşın insanoğlunun başına gelebilecek en büyük felaket olduğudur. Ve tabii ki bu savaşın diğer ikisine göre çok daha yıkıcı olacağıdır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Trump’ın yeni dönemi 22 Kasım 2024
Ortak Türk Alfabesi 19 Eylül 2024