Uluslararası sistemde değişim ihtiyacı mı?
Tarih boyunca yaşanan büyük savaşların nedenleri incelendiğinde uluslararası sistemindeki tıkanıkların yarattığı nedenler göze çarpar. “Savaş” hakkında çalışma yapanlar uluslararası sistemde değişim için savaşın kaçınılmaz olduğundan bahsederler ve bunu örneklerle ortaya koymaya çalışırlar.
Pekâlâ! Bugün her anlamda sıkışan dünya ekonomisi gerçekten büyük bir savaşa ve yaratacağı ekonomisine ihtiyaç duyacak mı? Yoksa bölgesel ve küçük savaşlar üzerinden kendisine çıkış mı? Arayacak. Keza savaş ekonomisi olgusu, çıkarlarını savaşların sürekliliği içerisinde arayan büyük ve dinamik bir yapıyı hep ayakta tutmuştur.
Uluslararası sistemi iki dünya savaşı arasında şekillendiren olaylar ve aktörlerin bugün yaşadıklarımızla benzerliği bizi bir yere götürebilir mi?
Tarihsel veriler savaş ve salgın gibi dönemlerin ardından ekonomilerin toparlanma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Antoninus vebasından bu yana insanlık tarihi pek çok salgın hastalık ile karşılaştı. Bu salgınlar pek çok insanın ölümü, ekonomik faaliyetlerin bozulması, tarihi olayların seyrinin değişmesi gibi farklı etkilere yol açtı. Bu salgınların en etkililerinden biri olan İspanyol gribi, I. Dünya Savaşı’nın son aylarında tüm dünyayı etkisi altına almış hatta kimi tarihçilere göre savaşın sona ermesinde önemli bir etken olmuştur. 1920 yılında salgın bittiğinde, savaş ekonomisinin vurduğu küresel ekonomi hızla bir toparlanma sürecine girse de ekonomik sistemde yarattığı yapısal değişiklik, 1929 Ekonomik Buhranının temel nedeni haline gelmiştir.
1945 yılından Covid-19 salgınına kadar yaşanan süreçte gerçekleşen çatışmalar ve bunların sisteme etkisi, yakın zamanda, 1997 Asya Ekonomik Kriziyle başlayan 2008, 2012-2013 ekonomik krizleriyle süreğen hale gelen bir durum ortaya çıkardı. Salgın sonrası büyük ekonomilerdeki toparlanma alışılmadık derecede hızlı ama yaratacağı yapısal değişikliğin etkisi nasıl görülecek? Özellikle kriz dönemi isteyerek ya da istemeyerek gidilen parasal genişleme sonucu yükselen enflasyon oranları, tedarik zincirlerindeki bozulmalar ve artan faiz oranları... Pek çok ekonomist tüm bu gelişmeleri küresel ekonomik düzende yaşanacak köklü bir değişikliğin öncü depremi olarak görmekte.
İki savaş döneminin en önemli olgularından biri savunma harcamalarına yönelik artışın durmamasıydı. Bugün özellikle Rusya-Ukrayna kriziyle beraber savunma harcamalarındaki artışın fazlasıyla dikkat çeker hale geldiği görülüyor. Özellikle de NATO’nun Avrupa kanadının yaptığı artışlar hele hele Almanya’nın…..
Yine dönemsel benzerliklerin biri de demokrasi-otokrasi tartışmaları. İki savaş arası özellikle faşist eğilimlerin artışıyla beraber özgürlük-otokrasi tartışmaları savaşı körüklemişti. Bugün ise ABD Başkanı Biden Rusya-Ukrayna çatışmalarını demokrasi-otokrasi mücadelesi gören açıklamalar yaptı. Bu mücadele içerisinde belki de en tedirginlik yaratacak gelişme ise iki dünya savaşının merkezi Avrupa’da artan ırkçı yaklaşım ve bunları geçerli kılın ırkçı oyların artışı oldu. Fransa’da aşırı sağcı Ulusal Birlik (RN) mecliste temsil edecek milletvekili sayısını 89’a yükseltirken İtalya’da Giorgia Meloni liderliğindeki aşırı sağcı FdI, yüzde 26,2’ik oyla seçimlerden birinci parti çıktı ve iktidar oldu. Avrupa’nın diğer ülkelerinde de benzer sonuçlarla karşılaştık.
İki savaş arası döneme bakıldığında dikkat çeken önemli bir özellik de sistemi düzenleyen en üst kuruluş Milletler Cemiyetinin işlevsiz halde oluşuydu. Bugün Birleşmiş Milletler’in (BM) etkisizliği Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Dünya beşten büyüktür” söylemini fazlasıyla geçerli kılmaktadır. BM sorunlara çözüm bulmak bir yana sorunun büyümesini bile engelleyememektedir. Buradaki en büyük tıkanıklık BM Güvenlik Konseyi temellidir. Bu yapının sistemin işlemesini garanti etmediği aşikardır.
Bir dönemsel benzerlikte savaşın olmazsa olmazı toprak talepleridir. O dönem toprak taleplerinin büyük kısmı etnisiteyle bağlantılı olarak Almanya tarafından yapılmıştı. Bugün aynı yaklaşımla Rusya tarafından yapıldığını görüyoruz.
II. Dünya Savaşı ilkine göre çok büyük bir yıkımla sonuçlanmış ve sonrasında kurulan sistem bugüne kadar bu büyüklükte bir savaş yaratmamıştır. Bu yaratmayacağı anlamına gelmemektedir. Küresel sermaye, dünya ekonomisinin bu sistem içerisinde düzelemeyeceğine kanaat getirmişlerse “savaş”ın ayak sesleri yakın demektir. Bildiğimiz tek gerçek ise savaşın insanoğlunun başına gelebilecek en büyük felaket olduğudur. Ve tabii ki bu savaşın diğer ikisine göre çok daha yıkıcı olacağıdır.