Uluslararası dış ticaretten yitirdiğimiz paya rağmen azalan dış açığımız sevindirici mi üzücü mü?
Dış ticaretçilerin bitmeyen tartışması; “düşük kur ihracatı artışı getirir mi?”. Bu sorunun en güzel yanıtını, gayet açık ve seçik bir şekilde sağladığı küresel rekabet üstünlüğü ile Çin vermiştir. Çin, uzun bir süredir düşük kur politikası sürdürmektedir. Serbest dalgalanmaya bırakmadan kuru kendi belirlemekte ve uzunca bir periyod için stabil bırakabilmiştir. Türk ihracatçısının sahadan verdiği mesajla Çin’in tercih ettiği uygulama, birebir örtüşmektedir. İhracatçımız da kurun seviyesinden çok oynaklığından şikayet etmektedir. Çünkü Türkiye gerçeğinde, ihracatın en az %66’sı (en düşük olduğu dönemde) ithalata dayalı yürütülmektedir. Bu makalenin konusunu oluşturan araştırmanın gösteriminde yer alan iki grafikten beş temel de sonuç elde edilmektedir.
Grafik: 12 Aylık Toplam İhracat ve İthalat (Oca-2008;Ağu-2019)
1. Dış ticaret hacmi artarken, dış ticaret açığımız da benzer yönde artışa konu olmaktadır.
2. Bu genel eğilimimizi bozan tek bir dönem bulunmaktadır. Mart 2012 ile Mart 2013 arasındaki dönem. Bu dönem dış ticaret hacmimiz artarken, dış ticaret açığımızın düşmektedir. Kabaca 12 yılda 1 yıl olarak yaşadığımız bu dönemi, olsa olsa; “AB’nin borç krizi nedeniyle kaybettiği dış ticaret üstünlüğünü, bizim kapmış olmamız şeklinde” yorumlamak mümkündür.
3. Mart 2018 ile Ağustos 2019 döneminde ihracat yatay seyrini sürdürürken, ithalat hızla düşmektedir.
4. İthalatın düşüş hızıyla birebir paralellikte düşüş kaydeden dış ticaret hacmimiz gerçeği, Mart 2018 ile Ağu-2019 döneminde de, bir kural gibi, makroekonomimizdeki etkinliğini sürdürmektedir.
5. Dış ticaret hacmimizin düştüğü her dönemde, GSYH’ımız da gerileme kaydetmektedir.
Grafik: 12 Aylık Toplam Dış Ticaret Hacmi ve Açığı (Oca-2008;Ağu-2019)
Ben şahsen, “dış ticaret açığımız daralıyor, cari açığımız da artıya dönüyor diye”; sevinemiyorum. Çünkü görüyorum ki, aynı zamanda uluslararası dış ticaretteki payımız düşüyor. Ancak buna paralel dış açığımız azalabiliyor. Maalesef bu bedel, sanayinin sırtında ağır bir yüktür. Peki, olması gereken nedir? Yanıt, TÜİK’in her ay yayınladığı dış ticaret bülteninde gizlidir. Bültende yer alan imalat sanayi teknoloji yoğunluğu tablosu, durumumuzu bize tüm çıplaklığıyla göstermektedir. Bu tablodaki dört farklı gruplamanın en tepesindeki “yüksek teknoloji ürünleri” payımız artmadan, bizim bir arpa boyu dahi ilerleme kaydetmemiz olanaksızdır.