“Ülkesini kurtaran kişi kanunun üzerindedir”
“Celui qui sauve sa patrie ne viole aucune loi”
İmparator Napoleon’a atfedilen bu sözün bir gün gelip cumhuriyet fikrinin ve demokrasinin merkez kalelerinden ABD’nin başkanı tarafından telaffuz edileceği Donald Trump’a kadar kimsenin aklına gelmezdi.
ABD, yönetim anlayışı bakımından dünya sathında hukukun üstünlüğünü, güçler ayrılığını, fren-denge sistemini en derin içselleştirmiş ülkelerden birisi olarak kabul edildiğinden ülkesini kurtarma amacıyla davrandığını iddia eden bir siyasi liderin, kendisini kanunların üzerinde görebileceği hiç düşünülmemişti. Trump, kendi X hesabından gönderdiği bu ifade ile 250 milyona yakın görüntüleme alınca muhtemelen durumdan çok hoşlanarak Beyaz Saray’ın resmi sosyal medya hesabından “çok yaşa kral” sloganıyla birlikte taç giymiş halini resmeden bir dergi kapağını da paylaştı.
Şimdi Amerikalılar düşünsün diyeceğiz demesine de taze haşmetmeabları aynı zamanda bir dünya lideri ve zamanın ruhunu belirleyen ana aktörlerden birisi. Bu nedenle binlerce kilometre ötemizdeki ABD’nin başkanı, bizim de uzaktan bir şeylerimiz oluyor ister istemez. Orası hapşırdığında dünyanın geri kalanı grip salgınına yakalandığından, elimizde patlamış mısırlarımızla olan biteni severek izleme konforumuz bulunmuyor. Herkes İngiltere’deki sembolik krallığın yıkılmasını beklerken, ABD’de bu tür tartışmaların başlaması ise mecazen de olsa önümüzdeki dönemin küresel ölçekteki siyasi rengini bizlere gösteriyor: “Liberal demokrasilere veda zamanı”.
Seçilmiş krallar dönemi
2017 yılında yayınlanan Duvar isimli kitabımda ulusal sınırların duvarlarla çevrildiği yeni bir döneme girdiğimizden ve bunun demokratik süreçler üzerinde yapacağı tahribattan söz etmiştim. Eski Başkan Ronald Reagan’ın Brandenburg kapısının önüne gelip “yıkın bu Berlin duvarını” söyleminden, Trump’ın ”size harika bir duvar inşa edeceğim” ifadesine kadar geçen süreçteki yapısal ve psikopolitik değişimi anlattığım kitabımın bir bölümü de “demokrasilere karşı duvarlar” başlıklıydı. Dünya üzerinde otoriter liderler döneminin başladığını iddia ettiğim bu bölümde Fransız sosyolog Maurice Duverger’in “seçilmiş krallar” kavramından ilhamla, artık onların zamanı diyerek “kral liderleri” konu almıştım.
Kimdir bu kral liderler?
Kral liderlerin özelliğini şöyle özetlemek mümkün: Onlar sorumluluklarını belirli bir zaman diliminde hükümet işlerini yürütmekle değil, tarihsel bağlamda üstlendikleri dönüştürücülük rolü üzerinden tanımlarlar. Halkları için bazen halklarına rağmen önlemler almak, halkın fark edemediği bazı tehlikelere karşı onları korumak, geçmişin kötü ve yanlış süreçlerle dolu olduğundan bahisle devrimci yeniliklere hevesli olmak vs. gibi ortak tutumlar sergilerler.
Birbirinden görece farklı duruşlar sergileseler de Trump’tan Putin’e, Xi Jinping’den Erdoğan’a, Meloni’den Maduro’ya, Victor Orban’dan Narendra Modi’ye vs. uzanan ve giderek sayısı çoğalan otoriter liderlerin halkları tarafından destekleniyor olmaları ise toplumsal bir ihtiyaca karşılık verdiklerini gösteriyor. Hepsi sandıktan çıkıyor ve meşruiyetlerini soydan ya da Tanrı’dan değil halktan alıyorlar. Dünyanın giderek daha tehlikeli, daha güvensiz ve daha zor bir yer olduğu düşüncesine kapılan toplumların bir güç merkezinin kolunun kanadının altına sığınma arzusunu gidermeyi başarıyorlar. En büyük özellikleri koruyucu otoriteyi temsil etmeleri ve ülkesini kurtaran kişiler olmaları dolayısıyla kanunların sınırlarıyla pek ilgilenmemeleri.
Dünya kötü bir yer mi?
20.yüzyıl bir küresel savaşlar yüzyılıydı ve on milyonlarca insan siyasi çatışmalar nedeniyle hayatını kaybetti. 21. yüzyıl ise bir küresel krizler yüzyılı. 11 Eylül saldırısı ile başlayan krizler çağı, 2008-2009 ekonomik krizi ve ardından pandemi ile devam etti. Ekonomik, sosyolojik ve psikolojik koşullar dünyanın her yerinde ağırlaşmış durumda. Devrimsel bir sıçrama yaşayan teknoloji sadece üretim ortamını değil tüm sosyopolitik evrenimizi dönüşüme zorluyor. Eskisinden daha zayıf, daha yalnız ve daha korkağız. Dünya mı daha kötü yoksa zihinsel durumumuz mu bilemiyorum ama “taç giyen baş akıllanır” diye ummaktan başka bir çare de göremiyorum.