Ülkemizde madenciliğin geleceği
NECATİ YILDIZ - Maden Yük. Müh.
Madenciliği düzenleyen mevzuat son 10 yıl içinde 3 kez köklü değişikliğe uğramış, her değişiklik sonrası bir önceki mevzuat mum ışığıyla aranır olmuştur. Artık madenciler sorunlarını çözecek yeni bir yasal düzenleme talep etmekten korkar hale gelmişlerdir. 2004 yılında 5177 sayılı Yasa hükümet ve madencilik sektörünün üzerinde mutabakat sağlayarak hazırlanmış, yasa sonrası sektörde ciddi bir atılım gözlenmiştir. Ancak bu atılım uzun sürmemiş, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı uygulamalarıyla Maden Kanunu’nu vergi ve ceza kanununa dönüştürmüştür. 2010 yılı 5995 sayılı Yasa değişikliği sonrası 2010-2015 yılları arası madencilik bakanlıkça komisyon raporları ve genelgelerle idare edildiği bir dönem olmuştur. Bunlara ilave olarak 16.06.2012 tarihli “Başbakanlık Genelgesi” ülkemizde madencilik sektörünü tek kelimeyle felç etmiştir.
2014 yılı içinde Soma ve Ermenek’te iki büyük maden iş kazası yaşanmış 319 emekçimiz hayatını kaybetmiştir. Bu kazaların öncelikli sorumlusu teknik olarak gerektiği şekilde madenciyi yönlendirmeyen devletin organlarıdır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ileriye dönük benzeri sorumluluk altına girmemek adına yeni bir düzenleme hazırlamış, bu düzenleme 18.01.2015 tarih 6592 sayılı Yasa değişikliği olarak yürürlüğe girmiştir.
6592 sayılı yasa değişikliği sektöre vurulan diğer bir darbe olmuştur. 6592 sayılı Yasa değişikliği madenciden daha çok bedel alma, bakanlığı sorumluluktan kurtarma üzerine kurulmuştur. Kanun değişikliğiyle devlet hakkı artırılmış, madencilerden “Deli Dumrul” vergisinin benzeri “ruhsat bedeli” adı altında büyük bedellerin alınması öngörülmüştür. İşçi sağlığı ve iş güvenliği sorumluluğundan kaçma adına 3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 9’uncu maddesi birinci fıkrası (d) bendi kaldırılmıştır. Yetkilendirilmiş Tüzel Kişilik ve daimi nezaretcilik sistemi üzerindeki yapılan düzenlemelerle madenciye ilave maddi yük getirilmiştir.
Ruhsat sahipleri, Maden Kanunu gereği, kendi teknik elemanlarıyla hazırlayıp bakanlığa verdikleri belgeleri, bundan sonra bedel ödeyerek ‘Yetkilendirilmiş Tüzel Kişilik’ adı altında kurulacak bürolar aracılığıyla vermek zorunda bırakılmışlardır. Bu uygulama madencilere yönelik ek maddi yük getirmenin dışında bir amaca hizmet etmemektedir.
Bakanlığı ilgilendiren mevzuatta madencilerin mali yönden denetleneceği ile ilgili bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak Maden Kanunu’nun yarısında madenciden alınacak bedeller, diğer yarısında da madenciye verilecek cezalar düzenlenmiştir. Bakanlık madenciliğin teknik yönünü bir yana bırakmış, Vergi dairesi gibi görev yapmaya başlamıştır.
Devletin bu güne kadar yanlış uygulamalarıyla ülke madenciliği bitme noktasına gelmiştir. Yanlış uygulama madencilikle ilgili istatistiklere de yansımıştır:
• 2005 yılında madencilikte büyüme hızı %9 iken 2009 yılındaki büyük düşüşle %-6.7’e gerilemiştir. 2010 yılından sonra da bu düşüş sürmüş, madencilik sektörünün büyüme hızı 2015 yılında %-2.3 olarak gerçekleşmiştir.
• 2011 yılında 810 milyar dolar olan ülkemiz GSMH’nın içinde madenciliğin payı 12 milyar dolar olmuştur. Bu da ülkemiz GSMH’nın %1.5’ine karşılık gelmektedir. 2015 yılında madenciliğin GSMH’nın içinde payı 1.25’lere düşmüş, bir önceki yıla göre gerilemiştir.
Gelişmelerin mali boyutu ortadadır. Madencilik giderek küçülmekte, yok olmaya doğru hızla ilerlemektedir. Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nce verilmiş ruhsat sayılarına bakıldığında da ilginç rakamlar göze çarpmaktadır:
• 2006 yılındaki arama ruhsatı müracaat sayısı 18 bin 200 adet iken bu rakam
• 2015 yılında bin 170 olarak gerçekleşmiştir. Ruhsat sayıları madenciliğin büyüklüğü için bir gösterge değildir. Ancak bu sayılar madencilikten kaçışın en önemli göstergesidir.
Ülkemizde rezervlerimiz küçük ve orta boyuttadır. Bu rezervleri işleten madenciler de küçük ve orta sermayeli ruhsat sahipleridir. Devlet küçük işletmecileri yok edeceğini açıkça ifade etmiştir. Bu çok büyük hata olup ülkemiz madenlerinin, madenciliğinizin yabancı firmalara teslim edilmesi anlamına gelmektedir.
Devlet artık ekonomik faaliyetlerden tamamen çekilmiş durumdadır. Ülkenin yatırıma, istihdama, sanayiye, hammaddeye ihtiyacı vardır. Bu görevleri ülkemizde özel sektör üstlenmiş durumdadır. Özel sektör de yatırıma başladığında bürokrasi bataklığına düşmektedir. Artık devletin organları sermaye sahibi ve yatırımcının önünde engel olmaktan vazgeçmeli, mevcut engeller de kaldırılmalıdır. Gelinen nokta itibariyle; Madencilik istatistiklerinin hiç de iç açıcı olmadığı ortadadır. Daha açık bir ifadeyle madencilikten kaçış yaşanmaktadır. Sorunlar madenciliği yok olma noktasına getirmiştir. Bu olumsuz gidişten sektörü olması gerekli mecrasına çekmek görevi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın madenciye sahip çıkması ile mümkündür. Her şeye baştan başlanmalı, daha aydınlık bir gelecek için sektör bileşenlerinin görüşlerine değer verilmelidir. Ülke madencileri genelde devletten, özelde de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan sektöre değer veren yeni bir bakış beklemektedir.