Ülkemizde hizmet sektörü
Devletler ekonomik yönden kalkındıkça hizmet sektörünün ülke ekonomisi içerisindeki payının da giderek arttığı bir gerçektir. Ülkemiz bu açıdan değerlendirildiğinde hangi kategoride yer almakta, tam olarak bu tanıma uygun mu görünmekte, elbette açıklamaya gayret edeceğim, ancak hizmet sektörlerimizin bilhassa son yıllarda çok hızlı bir şekilde geliştiğini ve ülke insanı olarak bu alanlara daha yatkın bir görüntü çizdiğimizi tahmin ediyorum çok kolay söyleyebiliriz.
Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda ülkemizde tarım sektörü çok daha ön planda yer almakta idi. Zaman içerisinde sanayileşmeye gidilmesi ile birlikte tarım sektörünün ekonomi içerisinde aldığı pay da giderek azalmıştır. İlerleyen yıllarda sanayiye bağlı üretimin artması, ticaretin gelişmesine önemli oranda katkı sağlamış ve bunun sonucunda da hizmet sektörü giderek büyümüştür. Bugün ülkemiz ekonomisindeki sanayi, tarım ve hizmet sektörlerinin dağılımına baktığımızda, hizmet sektörünün en büyük payı aldığını görmekteyiz. Hizmet sektörünü tanımlamak gerekirse; en yalın haliyle tarım ve sanayi dışındaki tüm faaliyetlerden oluştuğunu söylemek mümkündür. Genel kamu hizmetleri, özel sektör hizmetleri, dinlenme ve eğlence hizmetleri ile kişisel hizmetleri de yine hizmet sektörü içerisinde görebiliriz. Yanı sıra mesleki hizmetler olarak nitelendirilen; gümrük müşavirliği, hukuk müşavirliği, mali müşavirlik, yazılım, emlakçılık, reklam, danışmanlık işleri ile, eğitim hizmetleri; posta, kurye ve telekomünikasyon hizmetlerini kapsayan haberleşme hizmetleri, taşımacılık ve depolama hizmetlerini içerisine alan lojistik sektörü, çevre hizmetleri, sigortacılık, bankacılık, mali hizmetler, müteahhitlik ve ilgili mühendislik hizmetleri, sosyal ve sağlıkla ilgili hizmetler, eğlence, kültür, spor hizmetleri, turizm ve seyahat ile ilgili hizmetler, yurt içi dağıtım ve distribütörlük hizmetleri, tüm mağazacılık ve perakende sektörleri, alışveriş merkezleri ve elbette turizm sektörü diye sıraladığımızda; hizmet sektörünün büyüklüğünü ve gücünü anlayabilmek çok daha kolay olabilmektedir.
Geçen haftaki köşemde ele aldığım turizm gelirlerinin, son 13 yılda ekonomiye toplam katkısı 150 milyar doları aşmış bulunduğunu göz önünde bulundurduğumuz ve bilhassa bu alandaki büyüme hızımızın dünya turizminin büyüme hızının da üzerinde seyrettiğini düşündüğümüzde, ülkemiz için bir turizm ülkesi olduğunu söyleyebilmekte neredeyse mümkün hale gelebilecektir. Tabi bir turizm ülkesi olabilmek için, “güvenli ülke” kavramının da üzerinde daha fazla durmamız gerektiğinin de altını çizmekte yarar var. Son dönemlerde yaşadığımız talihsiz gelişmelere rağmen, dünya turizm örgütünün tespitlerine göre, Türkiye, dünyadaki en önemli destinasyonlar arasında yer almaktadır.
Hizmet sektörünün ülkemizdeki bu gelişmelerini bir taraftan takdir ile izlerken ve bununla övünürken, tarım alanındaki durağanlığımızı da elbette olumlu karşıladığımız söylenemez. Türkiye’de ekonomiye yön verenlerin ve stratejistlerin bu konudaki hedeflerine bağlı olarak tarımın daha fazla geliştirilmesi yerine hizmet sektörüne ağırlık verilmesi öngörülüyor ise elbette buna da saygı duymak zorundayız. Osmanlı döneminde tarıma dayalı bir ekonomi öngörülmekte ve bu yönde yatırımlar yapılmış olmasına rağmen, Cumhuriyetin ilk yıllarında sanayi alanında gelişme hedefinin doğal sonucu olarak hizmet sektörünü geliştirdiğini kabul etmek gerekiyor. Günümüz ekonomisinde dağılımlara baktığımızda tarımın %1.8, sanayinin %19.6, hizmet sektörünün ise %72.6 gibi bir paya sahip olduğunu görmekteyiz. 1950’li yıllarda bu üçlü tarım, sanayi ve hizmet olarak sıralanmakta idi. Bugün sektörlerin istihdam açısından dağılımında ise, tarım %25, sanayi %28, hizmet sektörü ise %47 gibi bir orana sahip olmaktadır. Her zaman dile getirdiğim katma değerli ürün üretme konusunda yeterli noktaya gelinemediği sürece, hizmet sektörünü geliştirmek ülkemiz için önemli bir kazanım olacaktır.