Ukrayna-Rusya krizi öncesi, olası sonuçlar ve sonrası kazanan var mı? - 6
Yazı dizimizin son iki yazısını Türkiye’ye ayırdık. Kriz öncesinde bölgesinde yalnızlaştırılmaya çalışılan Türkiye, izlediği politikalarla bir anda diplomasinin merkezine oturmuş durumda. Diplomasinin merkezi haline gelmek çoklu faktörlere bağlı. Türkiye için Karadeniz ülkesi olmak, krizin içerisinde Batı ile Rusya arasında bir denge unsuru olmayı ve iki ülkeyle olan ilişkilerinde tarafsız olmayı; Boğazlara sahip olmak, uluslararası hukuku doğru işletmeyi; NATO üyesi olmak Batı politikalarını olabildiğince gözetmeyi mecbur kılıyor.
Türkiye’nin çevresinde tek istikrarlı bölge kalan Karadeniz’de Montrö ile oluşan istikrarın bozulmaması önem taşıyor. Bu istikrarın devamı için Karadeniz’e en uzun kıyısı olan Türkiye, krizin uzağında duramaz ancak taraf olup krizin içerisinde de yer alamazdı.
Türkiye'nin iki ülkede de ciddi inşaat yatırımları var
“Neden?” sorusunun cevabı öncelikle ekonomik. Türkiye’nin dış ticaret hacminin yüzde 8’lik kısmını Rusya ve Ukrayna oluşturuyor. Gıda ve gıda hammaddesi ithalatının yüzde 40’ı bu iki ülkeden sağlanırken, turizm gelirlerinin de yüzde 25’i yine bu iki ülkeden. Demir çelik sektörü hammaddenin çoğunluğunu bu iki ülkeden tedarik ediyor. Türkiye’nin bu iki ülkede çok ciddi inşaat projeleri var. Tabii ki, Türkiye’nin yaptığı ithalatın en önemli maddesi enerjiyi unutmamak lazım.
Stratejik açıdan bakıldığında Rusya’nın 2008’de Gürcistan’a saldırması, 2014’te Kırım’ın ilhakı Karadeniz’deki dengeleri Rusya lehine çevirdi. Türkiye Kırım’ın ilhakına karşı çıkarak Rusya’nın işgallerini baştan reddettiğini sürekli dile getirdi. Nitekim Nisan 2021’de imzalanan Türkiye-Ukrayna ortak bildirisinde Türkiye, “Kırım Özerk Cumhuriyeti ve Sivastopol şehri ile Donetsk ve Luhansk bölgelerinin işgalden kurtarılması başta olmak üzere, Ukrayna›nın uluslararası kabul görmüş sınırları içinde toprak bütünlüğünü yeniden sağlamayı amaçlayan adımlar konusunda koordinasyonu sürdürmeyi” kabul etmiştir. Bu koordinasyon içerisinde Türkiye, Ukrayna’ya kendi ürettiği savunma silahlarını satmaktan çekinmemektedir.
Türkiye’nin Ukrayna’ya olan yaklaşımlarına başka bir bakış açısıyla değerlendirirsek Türkiye, Rusya ile birçok yerde aktif olarak savaşan tek NATO ülkesidir. Suriye, Libya ve Ermenistan Rusya’nın vekalet vererek yürüttüğü çatışmaların merkezinde. Bu tabloya baktığınızda Türkiye=NATO diye düşünebilirsiniz. Keza ittifakın geri kalanı Rusya’ya karşı kınama ve ekonomik yaptırımların dışında bir hamle yapamıyor.
Rusya ile savaşan bir Türkiye var ise Rusya ile olan ilişkiler nasıl bu kadar yakın ilerliyor? Çünkü Türkiye iki ülkeyle ilişkisini birini diğeriyle ikame edecek ya da dengeleyecek tarzda değil, politikalarını ayrıştırarak yapıyor. Bu yaklaşımda Rusya ile ilişki Arthur Schopenhauer’in “Kirpi Teoremi” ile açıklanabilir.
Türkiye, Rusya'yı Batılı müttefikleriyle dengeleyen bir politika izlemiştir
“Soğuk bir kış sabahı çok sayıda oklu kirpi, donmamak için birbirine bir hayli yaklaştı. Az sonra, oklarının farkına vardılar ve ayrıldılar. Üşüyünce, birbirlerine tekrar yaklaştılar. Oklar rahatsız edince yine uzaklaştılar. Soğuktan donmakla, batan okların acısı arasında gidip gelerek yaşadıkları ikilemi, aralarındaki uzaklık, her iki acıya da tahammül edebilecekleri bir noktaya ulaşıncaya kadar sürdü.”
Türkiye, ulusal güvenlik hesaplamalarında Rusya’yı merkeze alan ve Rusya’yı Batılı müttefikleriyle dengeleyen bir politika izlemiştir. Bugün Rusya ile yakınlaşma da benzer bir stratejik hesaplamanın tersten işleyişinin bir sonucudur. Bu hesaplamada ilk etken Türkiye’nin ABD ve AB ile olan ilişkilerinde yaşanan güvensizlik olurken ikinci etken Ukrayna kriziyle hem Batı’nın hem Rusya’nın Türkiye’nin diplomasisine ihtiyaç duymasıdır.
Türkiye bugüne kadar bu etkenleri doğru politikalar izleyerek kullanmayı başarmıştır. Bu politikaların gelecekte getirebileceklerini veya götürebileceklerini haftaya yazalım…