Ukrayna-Rusya krizi öncesi, olası sonuçlar ve sonrası kazanan var mı? - 4
Yazı dizimizin önceki üç bölümünde Ukrayna-Rusya krizinin öncesini, ABD ve AB’nin krize bakışını ve mevcut durumunu incelemeye çalıştık. Geldiğimiz nokta, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimiyle oluşan krizin, sadece söz konusu iki ülkeyle sınırlı kalmadığı küresel çapta büyük bir krize dönüştüğüdür. Bu dönüşümü, sistem içinde etkin olması beklenen Çin’i ele almadan açıklayamayız.
Çin için krize yönelik söylenecek en güzel deyim “aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık” olacaktır. Çin, bir taraftan stratejik ortağı olan Rusya’nın, diğer taraftan ise kendisi için ekonomik açıdan vazgeçilmez olan ABD başta olmak üzere Batı ülkelerinin ve Çin’in Avrupa’ya uzanan kuzey köprüsü konumu nedeniyle stratejik öneme sahip Ukrayna’nın bu süreçteki politikalarını göz önünde bulundurmak zorunda.
Bu zorunlulukta en önemli faktör Rusya ve Rusya ile olan ilişkisini stratejik kılan iki unsur var. Biri iki ülkenin ABD politikalarına yönelik karşıtlığı, diğeri ise ekonomik ilişkiler ve tabii ki enerji...
Çin, Rusya’nın en büyük ticaret ortağı haline geldi
Çin, krizle birlikte ABD’nin olduğu gibi Rusya’nın da en büyük ticaret ortağı haline geldi. Çin Ticaret Bakanlığı’nın verilerine göre, 2021 yılında Çin’in, Rusya’dan enerji ürünleri ithalatı yüzde 47,4 artış (yaklaşık 51,82 milyar dolar) gösterdi. Çin’in toplam ithalatının yüzde 65,3’ünü, Rusya oluşturuyor.
Bu artışla Çin, Rusya’dan ucuza hammadde satın alıp karşılığında işlenmiş değeri yüksek mallar ihraç edebilme şansı yakalıyor. Bu durum bir nevi Rusya’yı ekonomik olarak kolonileştirmek anlamı taşıyor.
Tabii bir de Çin’in, Rusya’nın kazanmasını isteyip, istemediği de şüpheli. Keza yenilmiş, zayıflamış ve dışlanmış bir Rusya’nın küçük ortak olmaktan başka seçeneği kalmayacak. Ancak unutulmamalıdır ki Rusya, Çin-Rus ittifakının küçük ortağı olmaz.
Asya ekonomik krizinden bu yana sekteye uğrayan küresel ekonominin açıklarından fazlasıyla yararlanan Çin, pandemi sonrası Batı’nın kendisine yönelik değişen ekonomi politikaları, Batı’nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımlar konusunda kendisine baskı yapma ve hatta Rusya ile iş yapmaya devam eden Çin finans kurumlarını kara listeye alma ihtimalleri nedeniyle fazlasıyla endişeli...
Ticaret nasıl şekillenecek?
Bu endişe Pekin’in, Moskova’ya askeri yardım olasılığını düşük kılıyor. Böylesi bir yardım Çin’i ABD ve müttefiklerinin ekonomik yaptırımlarına maruz bırakacak ki, bu Çin tarafından Rusya ile sübvanse edilebilecek bir risk değil. Ayrıca çatışmaların uzaması durumunda ticaretin nasıl şekilleneceği de belirsiz...
Bu saptamaları doğrular nitelikte, ABD politikalarına yönelik karşıtlık, Rusya’yı askeri seçenekleri kullanmaya kadar götürülebilirken Çin, Rusya’yı stratejik bir ortak olarak nitelendirmenin ötesine geçemiyor. Bu nedenle Çin, önümüzdeki dönemde çatışmaların gidişatına göre denge politikasını devam ettirecek. Ancak Çin’in kendisini doğrudan etkilemeyen küresel krizlerde denge temelli yaklaşımları, uluslararası kamuoyunda pasif kalmakla eleştirilmesine neden oluyor ve küresel sorumlulukları üstlenen büyük güç iddiasını çürütüyor. Tüm bunların yanında Ukrayna işgali nedeniyle Batı ülkelerinin odak noktasının Pasifik’ten Avrupa’ya kaymasının Çin’in çıkarına olduğunu da belirtilmemiz gerekir.