Ukde!
Pera Müzesi ve İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nü de içinde barındıran Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın kurucularından Suna Kıraç’ın yaşam öyküsünü anlatan kitabın üzerinden 10 yıl geçti. “Ömrümden Uzun İdeallerim Var!” başlığını taşıyan o eser, özellikle kadınlara, gençlere, iş dünyasının parlayan yeni yıldızlarına, sayıları yüz binleri bulan evlatlarına yol gösterici, ufuk açıcı bir ilham kaynağı oldu. Suna ve İnan Kıraç’ın adı, katkısı ve desteği olan bu projeler bugün, “ömrü aşan” bir ideale dönüştü.
Bu idealler çerçevesinde gelişen hayatları, Suna Kıraç’ın çizdiği hedefe doğru ilerleyen, bu uğurda emek veren yol arkadaşlarını ve onların umut, inanç, özveri ve başarı ile taçlanmış öykülerini içeren “İdealler Gerçekleşirken: Suna Kıraç’ın izinde, 10 yılın öyküsü”, geçen döneme ışık tutan bir devam kitabı olarak geçtiğimiz günlerde yayınlandı…
Kitabı, 3 Şubat Cuma günü yayınlanacak DÜNYA Kitap’ta anlatacağım. Bugün, Suna Kıraç’ın eşi İnan Kıraç ve kızı İpek Kıraç’ın Pera Müzesi’nde verdikleri basın yemeğinde konuşulduğunda içimi “cızz” ettiren bir konudan söz etmek istiyorum. Kitapta da anlatılan bir ukdeden…
Suna Kıraç’ın bir hayali vardı. İstanbul’a ve kültür sanata imzasını atacak bir projeydi bu. Kıraç ailesi 200 milyon dolara yakın bir harcamayı göze almıştı. Biz de bundan 12 yıl önce onu işittiğimizde çok heyecanlanmıştık, çünkü İstanbul’a şehrin sembollerinden biri haline gelecek bir kültür sanat merkezi kazandırmak istiyorlardı…
İnan Kıraç, bu amaçla 2005 yılında Kadir Topbaş ile buluşup Tepebaşı’nda bugün TRT’nin ve otoparkın bulunduğu yer hakkında konuşacaktı. Arazi, TRT ve Büyükşehir Belediyesi’ne aitti; Kıraç’ın anlattıkları başkanı da heyecanlandıracaktı.
Projenin mimarı olarak Walt Disney Konser Salonu, Guggenheim Bilbao gibi çarpıcı eserleri yaratan Amerikalı mimar Frank Gehry düşünülmüştü. İstanbul’a gelen Gehry de etkilenecek, Ayasofya ve Sultanahmet camilerinin karşısında kültürleri birleştiren birleştiren bir yapı tasarlayacaktı.
12 bin metrekarelik bir alanda, 24 metre yükseklikte ve kapalı alanı 24-36 bin metrekare olacak çok katlı bir kültür merkezi yapılacaktı. İçinde 2 bine yakın seyirci alan çok amaçlı bir konser salonu, 400-500 kişilik bir tiyatro salonu, sergi salonları, lokanta, kafe ve mağazalar da bulunacaktı.
O dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan da projeye tam destek verecek, TRT tarafında pürüz yaşanabileceğini bu nedenle TRT arazisinin de büyükşehre devri için talimat verdiğini söyleyecekti.
Ancak proje, bürokrasinin çarklarına takılacak, üç yıl boyunca sürüncemede kalacak, bir netice alınamayacaktı. İstanbul’un 2010 Kültür Başkenti seçilmesi nedeniyle yeniden girişimlerde bulunulsa da ne yazık ki bu sürecin sonucu da hayal kırıklığı olacak, İnan Kıraç yaşananları anlatmak için kaleme aldığı, ancak yayınlanmayan kitabını, “Frank Ghery’nin bu eserini İstanbul’a kazandırabilseydim, Suna çok mutlu olacaktı. Ben de onun sanat ve kültüre ne kadar yakın olduğunu bilen biri olarak huzur duyacaktım. Ne yapalım, olmadı.” diye bitirecekti.
İnan Bey, davette “ukde” diye söz edince bu projeden konuyu yakından izleyen bu satırların yazarının da içinin sızlamaması mümkün değildi. Herkesin olumlu bakmasına ve çok istemesine rağmen neden gerçekleşemediği “Ömrümden Uzun İdeallerim Var” kitabında “İstanbul’a bir broş” diye tanımlanan kültür merkezinin hayata geçirilmesine kimlerin, nasıl engel olduğu bugün de bilinmiyor.
Ama hayaller daim baki. Proje, kültür sanata yakın olan, İstanbul’u sevenlerin hayallerinde hâlâ yaşıyor. Tepebaşı’nın bir sanat vadisine dönüştüğü, yapılacak kültür merkezinin Pera Müzesi’ne bir tünelle bağlandığı, yine o yıllarda sözü edildiği üzere Odakule’nin de Sadberk Hanım Müzesi olarak düzenlendiği bir İstanbul’da bugün yaşıyor olmamamız için görünür hiçbir neden yoktu.
İnan Kıraç, “ukde” sözcüğünü kullandığına göre hâlâ da umut var, ne dersiniz?