Üçüncü parasal gevşeme kapıda, küresel riskler artıyor

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

Geçen haftaki yazıda, ABD'de petrol fiyatlarındaki gerilemeyle birlikte enflasyon üzerindeki baskının azaldığını; bunun, Amerikan Merkez Bankası'nın (FED) gevşek para politikasına devamını kolaylaştırdığını belirtmiştim. FED'den gelen son haberler bunu doğruluyor. FED Açık Piyasa İşlemleri Komitesi son toplantısında, faiz oranlarındaki düşüşün ekonomideki canlanmayı sağlamada yetersiz kalması üzerine yeni bir parasal gevşemeye gidilebileceğinin sinyallerini verdi. 2009'un Mart ayında başlayan ilk parasal gevşeme operasyonuyla FED, bir yıl içinde 1.75 trilyon dolar tutarında hazine bonosu alımı gerçekleştirmişti. Geçtiğimiz yılın Kasım ayında başlayıp geçen ay sona eren ikinci parasal gevşeme ile 600 milyar dolar tutarında daha bono alımı yapılmıştı.

Parasal gevşeme, Büyük resesyon'dan sonra birçok ülkede ekonomileri canlandırmak için uygulamaya konulan bir para politikası aracı. Faiz oranlarındaki düşüşün iç talebi canlandırmada yetersiz kalması durumunda, merkez bankalarının para basarak kamu borçlanma senetlerini satın alması ve bu yolla likidite bolluğu yaratması anlamına geliyor.

***

ABD Merkez Bankası'nın yasayla kendisine verilmiş iki görevi var: fiyat istikrarını korumak ve tam istihdamı sağlayıcı para politikaları uygulamak. Bu iki hedeften birinin seçilmesi gerektiğinde tercih hangisi yönünde kullanılacak? FED, düşük enflasyonu yüksek işsizliğe tercih edecek mi? Ya da işsizliği düşürmek için yüksek enflasyona katlanacak mı?

1980'lerin başında enflasyonun yüzde 12'yi aşması üzerine, zamanın FED Başkanı Paul Volcker enflasyonu aşağı çekmek için işsizliğin artmasına göz yummuştu. 1983'de enflasyon yüzde 3.2'ye gerilerken işsizlik de yüzde 10'a kadar yükselmişti. Bu defa bu politikanın tersi uygulanabilir mi? Bu tamamıyla, yönetimin ekonomideki önceliklerine bağlı. Yüksek enflasyonun ekonomide yarattığı olumsuzluklar görmezden gelinemez. Enflasyonun belirsizlikleri arttırdığı, ekonomideki dengeleri bozduğu bir gerçek. Ancak, işsizliğin ekonomi üzerindeki olumsuz etkisinin de enflasyondan geri kalır tarafı yok. FED'den yapılan açıklamada fiyat istikrarının öncelikli hedef olduğu vurgulansa da, yüzde 9.2'ye yükselen işsizlik enflasyon hedefinin ikinci plana itilmesine yol açabilir.

***

Dolarda değer kaybına yol açacak parasal gevşemenin ABD ekonomisinin sorunlarını çözüp çözemeyeceği bilinmese de, dünya ekonomisindeki riskleri arttırması kaçınılmaz. Merkez ülkelerinde para arzında artışa yol açan gevşek para politikaları, gelişen ekonomilerde döviz rezervlerini arttırarak ekonomik istikrarı bozuyor. Merkez ülkeleri denince akla ilk gelen hiç şüphesiz ABD. 1994'ün başında FED'in uygulamaya koyduğu sıkı para politikası sonucu faizlerdeki artış, Asya ve Latin Amerika'nın yükselen ekonomilerinde yatırımların cazibesini azaltmıştı.

Büyük resesyondan bu yana ise bunun tam tersi bir gelişme izleniyor. Bu defa, ABD ve diğer ileri ekonomilerde gevşek para politikası sonucu gerileyen faizler, gelişmekte olan ülkelerdeki yatırımları daha çekici kılıyor. Yükselen ekonomilere yönelen spekülatif sermaye bu ülkelerde yalnızca yüksek büyüme hızlarına yol açmıyor; aynı zamanda fiyat istikrarını da bozuyor.

Gelişmekte olan ülkelerin döviz rezervlerindeki artışların ekonomiye maliyeti iki şekilde ortaya çıkıyor. İlki, döviz rezervlerine yapılan yatırımların ekonomideki fiziksel yatırımlarla karşılaştırıldığında getirilerinin daha düşük oluşu. İkincisi, döviz girişlerini sterilize etmek için başvurulan açık piyasa işlemlerinin yol açtığı bono satışlarının devletin faiz giderlerinde artışa neden olması.

***

Geçen yıl dünyanın ikinci büyük ekonomisi olma unvanını Japonya'nın elinden alan Çin, ABD'de olası bir parasal gevşemeden en fazla çekinen ülkelerden biri. Bu yılın ilk aylarında Başbakan Wen Jiabao da, Amerikan yönetimini gevşek para politikasından dolayı eleştirmişti.

Dünyanın en büyük döviz rezervine sahip Çin'de yılın ikinci çeyreğinde rezervlerdeki artış 153 milyar doları buldu. Bu artışın bir kısmı ihracat gelirlerinden, geri kalanı ise kısa vadeli sermaye hareketlerinden kaynaklanıyor. Ucuz döviz politikasından taviz vermek istemeyen Çin Merkez Bankası, döviz piyasasına müdahale ettikçe para arzı artarak enflasyon yükseliyor. Haziran ayında yüzde 6.4'e ulaşan yıllık tüketici enflasyonu son üç yılın en yüksek enflasyon rakamı. Çin Merkez Bankası bu ayın başında çeyrek puanlık bir artışla yıllık kredi faiz oranını yüzde 6.5'a yükseltti.

Bu, yılın başından bu yana yapılan üçüncü faiz artırımı. Faiz artırımı dışında büyümeyi yavaşlatmak ve enflasyonu kontrol altına almak için uygulamaya konulan araçlar arasında mevduat munzam karşılık oranlarının artırılması da yer alıyor.

***

Dünya ekonomisinin istikrarı, ABD ekonomisinin toparlanmasını gerektiriyor. Bu ise, borç limiti ile ilgili görüşmelerin olumlu sonuçlanmasına olduğu kadar, FED'in para politikasının başarısına da bağlı. Gevşek para politikasının yol açacağı likidite bolluğunun yarattığı risklere karşı gelişen ekonomilerin yapabileceği fazla bir şey yok. Görünen o ki, 2011 gelişmekte olan ekonomiler açısından büyümeden çok, istikrarın ön plana çıktığı bir yıl olacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016