Üçüncü parasal genişleme beklenen etkiyi gösterecek mi?

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

 

 
 
Amerikan Merkez Bankası'nın (FED) geçen haftaki toplantısında ekonomiyi canlandırmak için her ay 40 milyar dolarlık ipotek senedi alınacağına ilişkin açıklamasının sürpriz bir yanı yok; Bernanke'nin bir önceki toplantıdaki açıklamasından sonra zaten bu yönde bir karar bekleniyordu. Asıl sürpriz olan, operasyonun herhangi bir süreyle sınırlandırılmamış olmasıdır.
Uzun vadeli kredi faizlerinin dışında, kısa vadeli faizler de 2015'in ortalarına kadar sıfıra yakın düzeyde tutulacak. FED Açık Piyasa İşlemleri Komitesi üyelerinin biri dışında tamamının karara destek vermesi, üyeler arasında güçlü bir konsensüsün olduğunu gösteriyor. FED'den yapılan açıklamada operasyonun, bankanın yüksek istihdamı teşvik etmek ve fiyat istikrarını korumak şeklinde ifade edilen ikili misyonuyla uyumlu olarak yürütüleceği belirtiliyor. Ancak dolar bolluğunun, şimdiye kadar kontrol altında tutulan enflasyonu arttırması ve gelişmekte olan ülkelerde yeni krizlere yol açması ihtimali de yüksek. Kararda mutabakat sağlanmış olsa da, para politikasının her derde deva olmadığını; ekonominin iyileşmesi için asıl aksiyonun siyasilerden gelmesi gerektiğini vurgulaması, Bernanke'nin önceki görüşlerinden bir sapma olmadığını gösteriyor. FED Başkanı'nın ihtiyatlı ifadesinden, bu son operasyonun da beklenen etkiyi göstermeyebileceği sonucu çıkarılabilir. Bu bakımdan, Bernanke ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Draghi arasında bir görüş ayrılığı yok. Draghi de ABD'li meslektaşı gibi Avrupa'nın ağır ekonomik sorunlarının çözümünün anahtarının siyasilerin ellerinde olduğu; mali birlik sağlanmadan ve rekabeti güçlendirici adımlar atılmadan mevcut sorunların çözülemeyeceği kanaatinde. Her iki merkez bankasının fiyat istikrarının korunacağına dair açıklamalarının ise gelinen noktada pek bir önemi yok. FED ve ECB açıkça ifade edilmese de, enflasyonu ikinci plana atmış durumda. FED için öncelikli hedef işsizliği geriletmek, ECB için ise euro ve Avrupa Birliğini ayakta tutmaktır. Alman Anayasa Mahkemesi'nin kararını bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Kararın, önümüzdeki yıl yapılacak genel seçimlerde sandığa ne şekilde yansıyacağını, Merkel'in liderliğindeki Hristiyan Demokratların oylarında kayba yol açıp açmayacağını öngörmek zor. Bununla birlikte, Yüksek Mahkeme'nin bu kararı siyasi önceliklerin ekonomik olanların önüne geçtiğinin bir göstergesi ve aynı zamanda Birleşik Avrupa idealinin sürdürülmesi konusunda yargıdan, Merkel hükümetine ve de ECB'ye verilmiş önemli bir destek.
***
Toplam gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYİH) beşte birinden fazlasını üreten ABD, tüketim harcamalarının GSYİH'daki oranı açısından da gelişmiş ülkeler arasında birinci sırada yer alıyor. Tüketim harcamalarını etkileyen faktörlerden biri de servetteki artış. 1990'lı yıllarda sağlanan yüksek büyümede, Amerikan sermaye piyasalarındaki gelişmenin servette yol açtığı artışın tüketim harcamaları üzerindeki etkisi yadsınamaz. Özellikle, 1990'lı sonundan başlayarak 2000'li yılların ortalarına kadar geçen sürede meydana gelen servet artışında konut fiyatlarındaki artışın payı büyük. Bernanke'nin geçen hafta açıkladığı politikanın en önemli amacı geçmişte olduğu gibi, konut sektörünün önünü açmak suretiyle ekonomik büyümeye ivme kazandırmak.
FED Başkanı, "konut fiyatlarının artmaya başlamasıyla insanlar kendilerini daha zengin hissedecekler. Bu, onları daha fazla tüketmeye teşvik edecek" derken aklından ve gönlünden bunu geçiriyor. ABD'de servet artışının tüketim üzerine etkisini ölçen çalışmalar servet artışının tüketimi etkilediğini gösteriyor. FED tarafından servetin tüketime etkisini ölçen bir çalışmada ortaya çıkan sonuç, servetteki her bir dolarlık artışın, tüketimi yaklaşık 5 sent arttırdığı yönünde. Son zamanlarda düzelme sinyalleri gösteren konut piyasası iyileşmeye devam ederse, büyümeye beklenen ivmeyi kazandırabilir.
***
Konut piyasasını canlandırmak suretiyle ekonomiyi harekete geçirmeye çalışan FED'in gevşek para politikası, muhtemelen dış ticaret ve sermaye hareketleri üzerinde de etkili olacaktır. Dolarda meydana gelecek değer kayıplarının ekonomileri ihracata dayalı gelişmekte olan ülkeleri etkilemesi; büyüme hızlarını yavaşlatması muhtemeldir. Çin başta olmak üzere, Uzakdoğu'nun gelişmekte olan ekonomilerinden karara karşı yükselen sesleri bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Doların değerinde meydana gelecek düşüşler, sadece ekonomileri ihracata dayalı ülkelerin tepkisini çekmiyor. Cumhuriyetçiler de buna karşılar. Cumhuriyetçilerin karşı çıkışlarının altında, değer kayıplarının ülkeye girecek sermayeyi caydıracağı, yatırımları yavaşlatacağı endişesi hakim. Cumhuriyetçiler, Demokratların aksine büyümenin hızlanması için doların değer kazanması gerektiği düşüncesindeler. Kim düşüncesinde haklı, kim haksız, bugünden kestirmek güç. Uzun süreden beri beklenen üçüncü parasal genişleme büyümedeki tıkanıklığı giderir mi? Büyük resesyonun ortaya çıkışında önemli payı olan konut sektörü, bu defa ekonomik büyümeye istenen ivmeyi kazandırır mı? Konut sektörü, GSYİH içindeki yüzde
3'lük payıyla pek önemsenmiyor. Ancak konut, para politikasındaki değişmelere çabuk tepki veren bir sektör. Sıkı para politikası konut yatırımlarını azaltırken, gevşek para politikası sektörün çabuk toparlanmasına yol açıyor. Kim bilir, konut sektörünün gelişmesinin büyümenin önünü açacağını ileri süren Bernanke belki de haklıdır.
 
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016