Üçüncü kattaki ışık
“Nasıl oldu biz de anlamadık, anaokulunda okumayı sökmüştü” diyor babası Onur için. Anne de çalıştığı için Onur, okul dönüşü dedelerinde kalırmış. Yaşlı dedenin kulakları iyi duymuyormuş. Bu nedenle Onur’la diyalog kuramıyormuş. Onur da dedesinin ilgisini çekmek için onun gazetesini kapıp okurmuş. Gazetede de Yavuz Donat’ın köşesini. Çünkü köşede, Yavuz Donat’ın sempatik bir resmi varmış. Okuduklarını da anneanneye anlatırmış. Anneanne bir gün “Madem Yavuz Donat’ı bu kadar seviyorsun. Telefon etsem onunla konuşur musun?” demiş. Onur “Evet” deyince, Anneanne Yavuz Donat’ın ofisini aramış. Yavuz Donat ofiste yokmuş. Durumu sekretere anlatmış. Sekreter de “Yavuz Bey gelince sizi arar” demiş. Birkaç saat sonra Yavuz Donat, Onur’u aramış ve şöyle demiş: “Sen benim yazılarımı okuyormuşsun. Kaç yaşındasın bakalım?” Onur “Beş” deyince Yavuz Donat hayretle sormuş: “En son hangi yazımı okudun?” Onur, heyecanla en son okuduğu yazıyı anlatmış. Yazı, dünyada kadınların ülke yönetimine katılım oranları ile ilgili bir yazı imiş. Yavuz Donat, beş yaşındaki okurunu ilgi ile dinlemiş ve ona iltifat etmiş.
İşte bu olay yüzünden, Onur’u Yavuz Donat bizden önce tanımış oldu. Onur’un babası Azmi ile İTÜ’den tanışırdık. Bir güzel rastlantı sonucu, Ataköy’de aynı binada oturduk. Arkadaşlığımız burada daha da gelişti. Pazar günleri evden çıkar Yeşilyurt’a doğru yürürdük. Onur da bizim yürüyüşlere katılırdı. Onur, ilkokula gidiyordu. Ama yaşının üstünde bir olgunluğa sahipti. Bizi çok iyi dinlerdi, zaman zaman yorum da yapardı. O dönem, akşamları hep bir iş yemeği veya sosyal bir etkinliğe katılma zorunluğumuz olurdu. Gecenin geç saati, arabayı park edip eşimle eve doğru yürürken şöyle bakardık binaya. Üçüncü katta, Onur’un odasında hep bir ışık yanardı. Eşimle birbirimize bakar gülümser, “Onur, çalışır” derdik.
Onur, sınavlarda başarılı oldu, Robert Kolej’e girdi. Haberi duyunca eşimle birbirimize bakıp gülümsedik “Onur, kazanır” dedik. Bir gün Onur beni aradı: “Uğur Amca, ben bu yaz DÜNYA Gazetesi’nde staj yapmak istiyorum. Acaba mümkün mü?” dedi. Onur, hedefini koymuştu, A.B.D.’deki okullara başvuruyordu. Bu hedefine ulaşacak taşları diziyordu. Kabullerde önemli olan iş deneyimini de sağlamak istiyordu. Onur, DÜNYA Gazetesi'nde staj yaptı. Bir gün Azmi’den telefon gelmişti. Konuşma sonunda eşim sordu: “Var mı bir haber?” “Onur kabul edilmiş, Harvard’a giriyor” dedim. Eşim gülümsedi “Onur, girer” dedi.
Aradan bir iki yıl geçmişti. Onur’un staj işini konuştuğum gazeteden bir arkadaşımla bir toplantıda karşılaştık. Laf, lafı açtı. “Hani bir genç yollamıştım, staj için; hatırlıyor musun? O, şimdi Harvard’ta” dedim. Arkadaşım “Şaşırmadım, çok iyi bir delikanlı idi. Onu, Dış Haberler Servisi'ne yollamıştık. İlk iş olarak ona yabancı bir yayından bir haber vermişler. ‘Bunu çevir de, gazetede kullanalım’ demişler. Delikanlı, biraz sonra iki çeviri ile gelmiş. ‘Bu sizin verdiğiniz haber. Ama bana göre bu ikincisi daha ilginç haber, onu da çevirdim’ demiş. Gerçekten de, ikinci haberi basmışlardı. Staj süresince çok faydalı olmuştu.” Güldüm ve “Onur, öyledir” dedim. Onur, Harvard Üniversitesi’nde matematik okudu. Sonra İsviçre’deki ETH’da master yaptı. Bu yıl Courant Institute of Mathematical Sciences’dan (NYU) matematik doktorasını aldı. Şimdi Amerika’nın ünlü üniversitelerinden biri olan Purdue Üniversitesi’nde “Visiting Assistant Professor” olarak işe başladı.
SONUÇ
Bu başarı öyküsünü anlatmak istedim. Onur, çocukluğundan beri hep farklı idi, yetenekli idi. Ama yetenek tek başına yeterli değildir. O, yeteneğini alınteri ve azmi ile daha farklı hâle getirdi. Üçüncü katta yanan ışık, Onur’un hep önünü aydınlattı. İnanıyorum ki hep bir yerlerde ışığı yanacak ve onu daha büyük başarılara taşıyacak. Başarı için hep bir yerlerde bir ışık yanmalıdır.