Üçlem üzerine uygulamalı ders
Küreselleşmenin yarattığı en önemli iktisadi süreçlerden birisi finansal serbestleşmedir. Bu dinamik uluslar arası sermaye akışında da önemli bir liberalleşmeye yol açtı. Sermaye giriş ve çıkışları üzerindeki bütün kısıtların ve kontrollerin kaldırılması (konvertibilite) anlamına gelir bu.
Uluslar arası sermaye akışının serbestleşip hızlı hareket etmeye başlaması (konvertibilite) özellikle 1990’larda bir çok sorunun sorumlusu olarak görülmeye başladı. Gittikçe sıklaşan finansal krizler serbestleşen ve sıcaklaşan para hareketlerine bağlanan sorunlardan görünür olanıdır. Bir de görünür olmayan ama ciddi kısıtlar yaratan bir sonuç var. Uluslar arası sermaye hareketlerinin serbestleşmesi, elektronik devrelerde hızla hareket edebilmesi, yani ısınıp sıcak para kimliğini kazanması, ulusal iktisat politikası uygulamasına önemli bir kısıt getirdi. Bu kısıt para politikasının bağımsızlığını adeta ulusal para otoritesinin elinden aldı.
Serbestleşme öncesinde sermaye giriş çıkışını denetleyip kısıtlama imkanına sahip olan ulusal otorite hem döviz kurunu hem de faiz oranını belirleme imkanına sahipti. Sermaye girişi serbestleşip, kendi kazancı doğrultusunda hızla hareket etmeye başlayınca ulusal para otoritesi bu imkanını kaybetti, adeta kısıt altında politika belirlemek zorunda kaldı.
* * *
Üçlem (trilemma) adıyla tanımladığımız bu politika kısıtı ulusal para otoritesini sermaye hareketi serbestisi (konvertibilite) – faiz oranı – döviz kuru üçlüsü arasında bir tercih yapmaya zorluyor. Eğer konvertibilite sürdürülecekse faiz oranı-döviz kuru ikilisinden sadece bir tanesini belirleyip, sürdürebiliyor. Her iki fiyatı da belirlemeye ve bu arada serbest sermaye rejim,ini de muhafaza etmeye kalkınca sıkıntı çıkıyor.
Örneğin, para yönetimini kendi hedeflerine göre (enflasyon) yürütüp, faizi belirlemeyi seçerse, yani başka kaygılardan uzak bağımsız bir para politikası izleyen bir para otoritesi, döviz kurunu belirlemekten vazgeçip, kurun belirlenmesini döviz piyasasına bırakmak zorunda kalıyor. Mesela ekonomide ısınma kaygısı ile faiz yükseltilince sermaye girişi hızlanıyor, döviz arzı büyüyor, döviz kuru düşüyor, ulusal para aşırı değerleniyor sonuçta dış denge bozuluyor. Buna tedbir olarak döviz kurunu da istediği düzeyde tutmak isteyen para otoritesi ya sermaye girişini kısıtlamak (konvertibiliteden vazgeçmek) veya artan döviz arzını dengeleyecek döviz talebi yaratmak, durumunda kalıyor. Bu gelen dövizi satın alarak yapılacağı için karşılığında yerli para verilecek ve bu durumda faizin istenen düzeyde kalması mümkün olmayacak.
Bunun tersi de mümkün. Örneğin, para otoritesi dış açık kaygısıyla döviz kurunu belirleyip, hareket ettirmeyi seçerse bu kez faiz oranının belirlenmesini piyasaya bırakmak zorunda kalıyor. Piyasada belirlenen faiz sıcak para için cazip değilse sermaye çıkışı oluyor, döviz arzı daralıyor, sermaye çıkışı etkisiyle döviz talebi artıyor, döviz kuru yükseliyor, para çıkışı etkisiyle likidite kuruyor faiz üzerinde baskı oluşuyor. Bu durumda para otoritesi ya konvertibiliteden vazgeçip sermaye çıkışını sınırlamak ya düşük tutmayı hedeflediği faizi yükseltmek zorunda kalıyor. Bu ikisini de yapmak istemezse rezervinden döviz satıp döviz kurunu kontrol altına alırken genişleyen likiditenin faiz üzerindeki aşağı yönlü baskısını sineye çekmek zorunda kalıyor.
* * *
Bütün bunları neden anlattım? Son haftalarda bizim Merkez Bankamızın ne tür bir sıkıntı yaşadığını görelim diye anlattım. Neden durup dururken faizi yükseltme sinyali verdiğini anlamak için anlattım. Döviz kuru piyasada belirlenirken faiz aracını kullanmadan neden sermaye kaçışını ve sonuçlarını kontrolü altına alamayacağını göstermek için anlattım. Hem içeriden hem dışarıdan beslenen türbülansla faiz silahı kullanmadan baş etmenin mümkün olmayacağına işaret etmek için anlattım.
Üçlemi derslerde anlatıyoruz. Bazen örnek vermek de gerekiyor. Sıkıntı oluyor. Son haftalarda yaşananlar adeta uygulamalı üçlem dersi gibi oldu. Kimsenin işine yaramazsa bizim öğrencilerin işine yarayacağı kesin.