Üç haber ve bir soru: Bu ülkede yapısal reform yapılabilir mi?
İlk haberimiz “proje okullar”a ilişkin. Özü: Başarılı okullarda belli bir sürenin üzerinde görev yapmış öğretmenlerin başka okullara tayin edilmesi öğrencilerin ve velilerin tepkisini çekiyor. Ben, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) “proje okullar” listesindeki bir okuldan –güncel adıyla Meram Anadolu Lisesi’nden, ilk ve benim zamanındaki adıyla da Konya Maarif Koleji’nden- mezunum. 1955’te Türkiye’de beş tane açıldı bu liselerden: Bornova, Eskişehir, Kadıköy, Konya ve Samsun Maarif Kolejleri. MEB internet sitesinden 2016 listesini aradım; bulamadım ama Eylül 2015’teki listeye göre bunların tümü “proje okullar” arasında. Kurulduklarında, ilk yılı İngilizce hazırlık olmak üzere yedi yıl yüksek kalitede eğitim veriyorlardı. Yetenek sınavıyla öğrenci alınıyordu. Mesela ben Ağrı’dan gelip sınava girmiş ve yatılı olarak okula başlamıştım. Parasız yatılı okumak da mümkündü. Yüksek kaliteyi sağlayan temel olarak elbette öğretmenlerdi. Mesela son üç yıldaki üç öğretmenimizin doktoralı olduklarını, bir yıl bizim lisede görev yaptıktan sonra ikisinin ODTÜ’ye birinin de Hacettepe Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak geçtiklerini hatırlıyorum. Rahmetle ve minnetle anmadan asla olmaz: Matematik hocamız Ömer Ateşoğlu bir efsaneydi. Sayesinde, çoğu arkadaşımın hiç dershaneye gitmeden üniversite giriş sınavındaki tüm matematik sorularını eksiksiz yanıtladığını biliyorum.
İkinci haberimiz eğlenceli cinsten: Ağır tonajlı araçların yeni açılan Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden geçmeleri zorunlu tutuldu. Ama “ufak” bir detay atlandı: Köprüden geçiş parası ve kullanılacak yolun uzunluğuna bağlı olarak harcanacak mazotun bedeli dikkate alındığında, Yavuz Sultan Selim Köprüsü yerine ceza ödeyip Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nden geçmek kamyoncular açısından daha kârlıydı. Üstelik gece yarısı bu köprüden geçilirse bir de sol şerit kullanılırsa “yakalanmama” olasılığı, yani ceza ödememe ihtimali de az değildi.
Üçüncü haber de şu: “Enflasyonun yükselmesinden ve dalgalanmasından sorumlu tutulan gıdanın enflasyon hesabındaki ağırlığının düşürülmesi tartışma yarattı. Ekonomi Bakanı, tüketici fiyat endeksinde yer alan mal gruplarından gıdanın ağırlığının yılbaşından itibaren düşürüleceğini” açıkladı. Tüketici fiyat endeksini ve enflasyonu açıklayan kurum Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). Haber üzerine, acaba
TÜİK’in bağlı olduğu bakanlık mı değişti diye internete başvurdum. Yok, değişmemiş; TÜİK Kalkınma Bakanlığı’nın bağlı kuruluşlarından biri.
Haberler birbirleriyle çok ilgisiz gibi duruyorlar. Öyle değil oysa. Bakın neden değil:
İki hafta önce Londra’da bir grup yatırımcı ile öğle yemeği yedim. Biri, hiç sevmediğim ve uzun zamandır duymadığım bir soruyu sordu: “Türkiye’de önümüzdeki dönemde verileri makyajlama ihtimali var mı?” Haydaaa; al başına belayı. “Valla billa yok” diyerek inandırıcı olamazsın; başka türlü ikna etmek gerekiyor: Ben de verileri makyajlamak yüzünden Yunanistan’ın 2009’dan bu yana başına gelen belaları hatırlattım. Türkiye, bu denli kötü bir örnek hem de yanı başında duruyorken, neden böyle bir şey yapsın diye sordum. Ne kadar ikna edici oldu bilemiyorum. Kıssadan hisse şu: Tüketici fiyat endekslerinin ağırlıkları zaten her ülkede belli aralıklarla güncellenir. Zira halkın tüketim kalıbı değişir; bazı mallar giderek daha az tüketilir, bazı yeni mallar piyasaya girer falan. Bu teknik bir iştir. Güncellemeden sorumlu kuruluş ülkenin istatistik kurumudur. İlla bir açıklama gerekirse, teknik düzeyde o ülkenin istatistik kurumu açıklar. İstatistik kurumundan sorumlu olmayan bir bakan hem de kırılgan olarak nitelenen bir ülkede durup dururken böyle bir açıklama yaparsa bu açıklama ne yazık ki teknik bir açıklamanın hak edeceği haber değerinin çok üzerinde yer kaplar basında. Londra’daki yatırımcı da Dubai’deki de New York’taki de irkilir. Yunanistan’ı hatırlar, Arjantin’i hatırlar.
Öte yandan kamyoncunun şu yolu değil de bu yolu kullanmasını sağlamak istiyorsanız, bu zor bir iş olmamalı. Alt tarafı geçilmesini istemediğiniz köprü ve ona ilişkin yollardan geçilmesi halinde göze alınacak maliyeti (geçiş ücreti + yakıt parası + illa çok hassas olmak istiyorsanız aracın aşınma parası + geçilmeyecek köprüden geçmenin ceza parası), kullanılmasını istediğiniz köprü ve ona bağlı yolların kullanılması halinde ortaya çıkacak maliyetten belirgin biçimde fazla yapacaksınız. Bunu da kamuoyuna, özellikle de şoför esnafına esaslı biçimde duyuracaksınız.
Artık haberlerin ortak noktası sanırım açık: Bir “eğitim şart” durumu ile karşı karşıyayız. MEB’den beklediğimiz ne? Hem eğitimde fırsat eşitliğini sağlama yolunda güçlü adımlar atması hem de Türkiye’de iyi okul sayısını artırması. Kaliteli öğretmeni, bu liseden şu liseye atayınca eğitimde fırsat eşitliğini sağlamıyorsunuz. Kaldı ki, bu yer değişikliklerinin “fırsat eşitliğini” sağlamak gibi masum bir amaçla yapıldığına inanmak da, Türkiye’de son yıllarda yaşananlar dikkate alındığında, biraz “saflık” oluyor. MEB, neden başarısız okulların öğretmenlerini azımsanmayacak bir süreliğine kaliteli bir eğitimden geçirmeyi düşünmüyor? Neden öğretmenlerin yetiştiği üniversite lisans programlarının kalitesinin artırılması için çabalamıyor? Neden yurtdışından kaliteli öğretmen getirmeyi düşünmüyor?
Şimdi lütfen elinizi vicdanınıza koyun ve şu soruyu cevaplayın. Allah aşkına bu ülkede yapısal reform yapılabilir mi?