Üç dörtlük eğitim

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

Toplumda gerginliğe yol açan yeni eğitim yasası, resmi adıyla 6287 sayılı "İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" geçen hafta TBMM'de yapılan oylamada kabul edildi. Sonuç hiç kimse için sürpriz değil. Ancak kanun tasarısına kabul oyu veren milletvekili sayısının 295 olması, Meclis'te 326 sandalyeye sahip AKP içinde çatlakların olduğuna işaret ediyor. Belli ki, iktidar partisi içinde bazı milletvekilleri kanunun hazırlanış biçiminden, getirdiği düzenlemelerden ve de oldubittiye getirilmesinden rahatsız. Tabii, bu rahatsızlıkların parti içinde rahatça dile getirilememesi diğer önemli bir sorun. Demokrasimizin yeterli olgunluğa ulaşmadığının bir göstergesi, AKP'nin çoğunluğa sahibim, o halde istediğimi yaparım mantığıyla Meclis'ten geçirdiği bu kanunun ülkenin eğitim sorununa köklü bir çözüm getirmesi uzak bir ihtimal. Umarız yanılırız.
***
Kimse eğitimde yeni bir yasaya karşı değil. Herşeyin süratle değiştiği günümüz toplumlarında eğitimin statik bir yapıda olması düşünülemez. Eğitim sistemlerinin çağın gereklerine göre düzenlenmesi ülkelerin rekabet güçlerini geliştirebilmelerinin ve gelişmişlik derecelerini iyileştirmelerinin ön şartı. Tepkiye neden olan, ülkenin geleceğini yakından ilgilendiren bu çok önemli konuda toplumun tüm kesimlerinin görüşlerinin alınmadan kanunun alelacele çıkarılmış olmasıdır. Bir konsensüs sağlanması şüphesiz daha iyi olurdu. Kanunla sekiz yıllık kesintisiz eğitim sistemi terkedilerek, ilköğretim dörder yıl süreli iki kademeden oluşan bir yapıya dönüştürülüyor. Birinci dört yıllık eğitimi tamamlayan öğrenciler, ilköğretimin ikinci dört yıllık periyodunu istedikleri bir eğitim kurumunda -genel, mesleki veya teknik- tamamlayabilecekler.
Kanunun getirdiği diğer önemli bir değişiklik ilköğretime başlama yaşının aşağıya çekilmesi.
Halen geçerli olan düzenlemeye göre ilkokula 6 yaşında başlayan çocuklar yeni kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte 6 yaşını doldurmadan ilkokula başlayacaklar. Gelişmiş ülkeler arasında ilköğretimin 4 yıl olduğu ülke olarak aklıma gelen Almanya (Berlin ve Brandenburg'ta ilköğretimin 6 yıl olduğunu da hatırlatalım). Birçok gelişmiş ülkede ilkokula başlamak için 6 yaşın doldurulması gerekirken bizde geriye çekilmesinin nedenini anlamak zor. Almanya'da ilköğretime başlayacak çocukların 6 yaşını doldurmuş olmaları, yani 7'den gün almaları gerekiyor. Amerika ve Japonya'da ise ilköğretim süresi 6 yıl. Her iki ülkede de ilkokula başlama yaşı 6. Bu üç ülke arasında ilköğretim öncesi anaokulun (Kindergarten) zorunlu olduğu ülke Amerika.
***
Yeni kanuna göre 9 yaşında ilkokulu bitiren öğrenciler ilköğretimin ikinci kademesine başlayacaklar. Öğrenciler bu ikinci kademede genel eğitim veren bir okulu seçebilecekleri gibi, meslek okulunu da tercih edebilecekler. Sorun da zaten burada başlıyor. Yüksekokul yaşına gelmiş öğrencilerin bile zorlanıp, danışmanların yardımına ihtiyaç duydukları bir konuda, 9 yaşındaki çocuklar tercihlerini nasıl yapacaklar? Yapmaları da zaten beklenmiyor. Kararı aileler verecek. Ailelerin kendi çocukları üzerlerinde söz haklarının olmasına kimsenin bir diyeceği olamaz. Ancak eğitim düzeyinin düşük olduğu muhafazakar bölgelerde yaşayan aileler, farklı yönde tercihlere sahip olsalar bile üzerlerindeki baskı nedeniyle genel eğilime uymak zorunda kalacaklar. Kimse bunun böyle olmayacağını iddia etmesin. Başbakan Erdoğan kimseyi formatlama düşüncesinde olmadıklarını, bilakis özgürlüklerden yana olduklarını söylüyor, ancak özgürlüklerin bizzat çevre tarafından kısıtlanabileceği, çocukların yaşadıkları çevrenin ister istemez etkisinde kalacakları gerçeğini unutuyor. Başbakan, dindar bir gençlik yetiştirmek arzusunda olduklarını söylememiş olsaydı bu tartışma belki de çıkmayacaktı. İnsanların din dahil istedikleri konularda öğrenme isteklerinin karşısına geçmek ne kadar formatlamaksa, bunun karşıtı bir düşünceyle dindar bir gençlik yetiştirmek istemek arzusu da bir o kadar formatlamaktır.
***
Başbakan Erdoğan'ın 12 Haziran akşamı AKP Genel Merkezi'nin balkonundan yaptığı konuşma aklıma geliyor. Başbakan, çıraklık dönemlerinin geride kaldığını ustalık döneminin başladığını, sadece kendilerine oy veren seçmenlerin değil 75 milyonun sesine kulak vereceklerini, tüm Türkiye'yi kucaklayacaklarını söylüyordu. Gelinen noktada demokratikleşmeden giderek uzaklaşıldığı, otoriter eğilimlerin güçlendiği düşüncesi yaygınlaşıyor. Korkum, dünyanın ilk on ekonomisinden biri olacağız derken kendimizi Ortadoğu'nun ikinci sınıf ülkesi olarak bulmak. Muhalefetin ve sivil toplum örgütlerinin uyarılarına aldırış etmeden tasarının apar topar Parlamento'dan geçirilmesi verilen taahhütlerin sözde kaldığını, AKP'nin iddia ettiği gibi toplumun tamamını kucaklamak gibi bir düşüncesi olmadığını gösteriyor. Kanun şimdi Cumhurbaşkanı Gül'ün önünde. Cumhurbaşkanı geçtiğimiz ayın başında Tunus'a giderken uçakta gazetecilerle yaptığı sohbette 28 Şubat'a göndermede bulunarak rövanşizmin her zaman kötü olduğunu söylemişti. Bu sözlerden Cumhurbaşkanı'nın yaratılan gergin ortamdan rahatsız olduğu sonucu çıkarılabilir. Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin geleceğini yakından ilgilendiren
Meclis'ten aceleyle geçirilmiş bu kanunu yeniden incelenmesi için geri gönderebilir mi?
Cumhurbaşkanlığı makamının konuya partiler üstü bir anlayışla yaklaşacağını düşünüyor, Çankaya'nın kararını merakla bekliyoruz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016