Tütün
Zihnimdeki tütün, fidesi, dikimi, sulaması, çapası, kırımı, dizimi, kurutulması, demeti, dengi ve sonunda rejideki tütün eksperinin iki dudağı arasında neye göre belirlendiği bilinemeyen fiyatı ile bir çilenin adıdır.
Tütün kısa yaz gecelerinde çoluğu çocuğuyla, kadını erkeğiyle uykusuzluğun, yorgunluğun sonucunda saz gibi sarı benizli insanlar yaratan ömür törpüsü bir üründür.
Bir iğne, bir iple en güzel yaz günlerini bir oda hapsine dönüştüren, başka çare, yol ve yordam bilinmediği için katlanılan açık hapishanelerin adıdır tütün.
Dikilirken, kırılırken, dizilirken, demetlenirken, denk yaparken teker teker elden geçirilen, onca emeğe karşın karın doyurmayan, yüzleri güldürmeyen, ahı bol, çilesi gani bir üretimdir tütün.
Yetiştireni zengin kılmayan, içenin içini kemiren, sadece alıp-satanın yüzünü güldüren anlamsız bir üretimin, insani zaafların ömür törpüsüdür tütün.
Buğdayı, mısırı, fasulyesi, nohudu, mercimeği, sütü, yağı, peyniri, elması, armudu, çördüğü ve pekmezi kendine yetmeyen, parayı sadece tütün satarak görebilen bir köyün çocuğuyum ben.
Ne çocukluğumda metal tabaklarda, üstünde Arapça yazılar olan kaçak satılan ince kağıtlara sarılan ince kıyılmış tütüne ilgi duydum, ne de gösterişli markaların sigara paketlerine…
Babamın ağzına sigara koyduğunu hiç anımsamam.
Oğlumun ağzında sigara gördüğümde, dünyamın nasıl yıkıldığını, üzerime kaynar sular dökülmüşçesine terlediğimi, nefes almakta güçlük çektiğimi, kalbimin yerinden fırlamak istercesine çarptığını anımsıyorum.
Oğlum, sigara içmeyi bıraktığını söylediğinde kanatlanıp, mutlu gökyüzünde uçtuğumu da anımsıyorum.
Şimdi neden anımsadım o çileli tütün günlerini?
Bizim çocukluk günlerimize göre tütün yetiştirme çok daha kolay olduğu halde, nerede bir tütün tarlası görsem, zihnimin derinliklerinde sarı benizli köy kızları geliyor.
Ağzından sigarasını düşürmeyen insanlar, köyümüzde verem olup çileli bir yaşamı genç yaşta bitiren insanları anımsatıyor.
Herhangi bir yararını benimseyerek, içilmesini "meşrulaştıran" bir gerekçe üretildiğine bir kez bile tanık olsaydım, belki bu düşüncelerin bir bölümünü zihnimden söküp atabilirdim.
İnandırıcı bir gerekçesi olmadan, zararlı bir davranışta ısrar eden insandan başka canlı var mı, bilemiyorum…
İnsan olarak "tütün zaafı" hayatın bütün alanlarına taşınabiliyor: Ne anlama geldiği, ne gibi yararlar ürettiği belli olmayan rakamların peşine takılarak, kendimizi bir şey yapıyormuş gibi aldatmamız aynı şey değil mi?
Ne getireceği, ne götüreceği iyice tartışılmadan, bütünün ayrıntıları üzeninde derinliğine ve yoğunluğuna tartışmadan, en temel yasa olan Anayasa taslakları sunarak, toplumun enerjisini boş yere harcamak da "tütün zaafının" bir başka biçimi olarak değerlendirilirse, ciddi bir hata yapılmış olur mu?
İnsan ve sermayeden oluşan zenginlik üretimini verimli kılacak kurumların sağlam yapılar üzerinde kurulmasına odaklanan tartışmalar yerine; ırk ve inanca dayanan eğilimleri öne çıkaran, proje-odaklı siyaseti saf dışı bırakan, toplumun olumlu yönlerini kullanarak maddi ve kültürel zenginlik üreterek refahı artıran yollardan sapılması da, bir "tütün yararsızlığı" olarak algılanamaz mı?
Benim köyümdeki insanların "çaresizliği aşacak" bilgileri, görgüleri yoktu… Ya bugünün insanları, dünya önlerine açılmışken, "tütün zaafını" aşamamalarını hangi gerekçelerle açıklayabiliriz; hangi gerekçelerle? Bana inandırıcı bir şeyler söyleyebilir misiniz?