Tutumluluk Paradoksu

UZMAN GÖRÜŞÜ
UZMAN GÖRÜŞÜ dunyaweb@dunya.com

Murat Berk / Yapı Kredi Yatırım

USD likiditesi ve genişlemeci para politikalarının daha da arttırılabileceğine yönelik algılar, piyasalardaki en önemli faktörlerden biri olmaya devam ediyor. Burada, FED'in ikinci bir niceliksel gevşemeye başlayıp başlamamasının yanında sözkonusu başka noktaların da olduğunu söylemeliyiz.

Asyalı merkez bankaları, kendi para birimlerinin fazla değer kazanmasını önlemek amacıyla döviz rezervlerini büyüterek yeni bir likidite yaratıyorlar. Yaratılan likidite de şimdiye kadar yerel bono piyasalarında giriyor. Böylece borçlanma maliyetleri aşağıya iniyor ve reel ekonomi de bundan olumlu etkileniyor.

Öte yandan, bu "olumlu" sarmalın Avrupa'daki gelişmelere ve politika yapıcılarının bu gelişmelere vereceği tepkiye bağlı olacağını düşünüyoruz. Avrupa'nın Almanya gibi merkez ülkelerinde ekonomik verilerin nispeten güçlü kaldığını görüyoruz. Özellikle Almanya örneğinde, güçlü ihracat performansının iç talebi de canlandırmaya başladığını görüyoruz.

Öte yandan, çevre Avrupa ülkelerindeki sorunların pek de hafiflemediği anlaşılıyor. İrlanda ile Almanya arasındaki 10 yıllık tahvil faizleri farkı geçen hafta da yükselerek yeni bir rekor kırdı. Böyle bir durumda politika yapıcıları kim için doğru olan politikayı uygulayacak? İrlanda, Yunanistan ve Portekiz mi, yoksa Almanya için olanı mı?

Çevre Avrupa ülkelerinde artan sorunlara rağmen Euro'nun ABD doları karşısında değer kazanması son derece ilginç ve içinde bulunduğumuz konjonktür hakkında önemli ipuçları barındırıyor. "Büyük Durgunluk" diye de tabir edilen dönemin yeni yeni atlatılmasıyla, düşen büyüme momentumu ve çift dip endişeleri nedeniyle esasında hiçbir ülke kendi parasının aşırı değer kazanmasını arzu etmiyor. Altın fiyatlarındaki artışın temelinde de bu yatıyor diye düşünüyoruz. Büyüme, enflasyon gibi dinamiklerin farklı olduğu, aralarında Türkiye'nin de olduğu bazı gelişmekte olan ülkelerin kurlar konusunda daha "toleranslı" olmaları da, bu ülke kurları üzerinde değerlenme yönünde baskı yaratıyor.

İçinde bulunduğumuz konjonktürdeki esas önemli riskin Avrupa'nın zayıf halkalarında olduğu görüşündeyiz. 17 Ağustos tarihli yazımızda da dikkat çekmeye çalıştığımız gibi özellikle İrlanda'nın gittikçe daha fazla gündeme gelebileceğini düşünüyoruz.

İrlanda örneğini son derece ilginç buluyoruz. Bunun sebebi ise İrlanda'nın kısa zaman öncesine kadar özellikle yabancı yatırımcıların gözbebeği olması ve "Kelt Kaplanı" olarak nitelendirilmesi. Başarı öyküsü olarak alkışlanan İrlanda'nın kendisini şu an içinde bulduğu durum, bizim dikkatini çekmeye çalıştığımız bazı ikilemleri yansıtıyor.

Bir aralar "piyasaların" büyük aşkı olan İrlanda'nın, bütçe kesintilerinin de etkisiyle büyüme sekteye uğradığı anlaşıldığı anda "cezalandırıldığını" da hatırlatmak istiyoruz. Nitekim geçen hafta, İrlanda'nın yüzde 1,2 daraldığı haberinin ardından, kredi piyasasındaki baskı arttı. Keynes'in "Tutumluluk Paradoksunun" bir örneği Avrupa'da yaşanıyor diye düşünmeye devam ediyoruz.

Avrupa'da olup bitenlerin nasıl sonuçlanacağı, neler yapılması gerektiği, bunların diğer ülkelere etkileri gibi konular belirsizliklerini koruyor ve bunların basit ve çabuk çözümleri bulunmuyor. Özellikle yatırımcı ve politika yapıcılarının bunun farkında olması gerektiğini düşünüyoruz. Rekabetçi piyasalar müdahaleye gerek kalmadan dengeye gelir yaklaşımı ne kadar hatalıysa Keynesçi yaklaşımlar da her soruna çözüm olmayabilir. Bizce en önemli konu ise, ülkeler arası koordinasyonun sağlanması., Tüm bunların yanında tepkisel, korumacı ve içe kapanmacı politikaların nasıl sonuçlar verebileceğini 1930'lu yıllarda gördüğümüzü hatırlatmak isteriz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Euro nereye koşuyor? 03 Ağustos 2017