Tutanaklardaki uyarılar!..
Federal Reserve’nin haziran ayı toplantı tutanakları geride bıraktığımız hafta ortasında açıklandı. Tahvil alım programının ekim ayında sonlanacağı, söz konusu durum ile faiz artışının birbirinden bağımsız olduğu, piyasalardaki aşırı iyimser eğilimlerin pek normal sayılamayacağı gibi tespitler ön plana çıktı. Bu söylemler söz konusu para otoritesi ile finansal sermayeyi yeniden yönlendiren kesimler arasında ciddi bir iletişim kopukluğu olduğunu düşündürüyor; taraflar sebebi ne olur ise olsun birbirlerini anlamamakta ısrarlı bir görüntü sergiliyorlar…
Belli ki ABD’nin para otoritesi finansal piyasalardaki durum ve küresel gelişmelerden bağımsız olarak tahvil alımını belli bir tarihte sonlandıracak, devamında ise bir takım dengesizlikler ve sorunlar açığa çıkacak, sancılı bir denge arayışı yaşanacak. Başka bir deyişle bugünkü iyimserliğin, fırtına öncesinde sessizlik olduğu çoğunluk tarafından inkar edilemeyecek şekilde anlaşılacak. Faizlerin durumu bu süreçte yaşananlara bağımlı olarak şekillenecek. Bu aşamada sormak gerekiyor; yaşanacak sarsıntıların merkez üssü neresi olacak ve küresel ekonomiyi nasıl etkileyecek?
Yukarıdaki soruya gerçekçi bir yanıt verebilmek için Arap Baharı sonrasında küresel ekonomide yaşananlara bir göz atmak gerekiyor. Spotlar gelişmekte olan ekonomilere çevrilmişti ve risk alma isteği dalgalı bir şekilde azalmaya başlamıştı. O günden bugüne başta altın olmak üzere emtia fiyatları durgunlaşma beklentilerine bağlı olarak kısmen geriledi. Sermaye piyasalarındaki rüzgarlar ise gelişmişler lehine ve gelişmekte olanlar aleyhine duraklayarak esti. Yaklaşık bir yıl önceki Fed uyarısı sonrasında söz konusu eğilimler hızlandı fakat sonra durdu. Kafalar iyice karışır, kırılganlık endişeleri yeni rekorlara tırmanırken piyasalar bu durumu ve yaklaşan tehlikeyi fiyatlayamadı. Evet sarsıntı galiba güçlü bir şekilde yaşanacak ve merkez üssü gelişmekte olan ekonomiler olacak; küresel ekonomi bu durumdan olumsuz yönde etkilenecek, kazananı olmayan bir süreç yaşanacak. Gelişmekte olanların yaşayacağı sıkıntı gelişmişlere de bugünlerini aratacak. Faizler öncelikle gelişmekte olanlarda seri bir şekilde yükselecek ve küresel ölçekte tüm bilançolar az veya çok yıpranacak, güvensizlik ve kırılganlık artacak. Bugünküne benzer iyimserlik görünümleri ne zaman israfı ödenecek bedelleri daha da büyütmekten başka bir işe yaramayacak. Yukarıda özetlemeye çalıştığımız tabloyu bilmesi gerekenlerin önemli bir kısmı biliyor. Fakat bilmek çözüm için uzlaşmak ve en doğruyu yapmak üzere harekete geçmek anlamına gelmiyor. Birileri korku ve çaresizlikten pasif tavır sergiliyor ve olduğu gibi görünmekten kaçınıyor; o birilerini yönlendirmesi gerekenler ise son on yılda yaşananları hatırladıkça iyice rahatsız oluyor ve korkuyor. Korku ve çaresizliğin esiri olanlar iletişim problemi yaşamaktan ve buna bağlı olarak ek zararları üstlenmekten kurtulamayacak gibi görünüyor.
Zaman daralıyor, hayali iyimserlik yaklaşan fırtınanın tahrip gücünü artırıyor. Basiretsizliğin egemenliği iyi şeyler söylemiyor…