Türk'ün dolarla imtihanı
Efsanevi müzisyen Ray Charles, popüler şarkıları yerine, kendi müziğini yapmak istediği bir konserinde, dinleyenlerin protestolarına maruz kalır. Onların istediği hit şarkılarını dinlemektir. Ancak ortam ona müsade etmez. Tam bu sırada, sahnenin arkasındaki bir kişi, Ray’in ekibinde olmamasına rağmen bir anda ışıkları kapatır.
Herkes şaşırır ve susar. Ardından Ray kendi müziğini yapmaya başlar. Herkes onun istediği müzikten de keyif alınabileceğini görmüştür.
Konser sonunda Ray, ışıkları kapatan kişiye sorar: “Işıkları neden kapattın?”
Aldığı yanıt, “Çünkü o anda onun yapılması gerekiyordu” olur. Ray, bu kişiyi yanında işe alır, ölene kadar da yanından ayırmaz.
Hikayenin özü, doğru zamanda yapılan doğru şeyin en büyük zorluğu dahi aşabileceğidir.
2000’lerden bu yana 3. büyük atak
Türk Lirası, 2000’li yılların başından bu yana üçüncü büyük kur atağını yaşıyor. Her gün 8-10 kuruş artarak 3.90’a dayanan kur, ister istemez herkesin vücut kimyasını bozuyor.
Dolar ülkede yaşayan herkesin sorunu. Sadece bizim değil, bizim gibi tüm gelişen ülkelerin de sorunu.
Türk halkı, dolarla sınanmış, onunla mücadeleyi bilen bir geçmişe sahiptir. 1994, 2001 devalüasyonları, 2008 krizi, hepsinde acıyla yoğrulmuş, iyi döviz trader’ı olmuştur.
Moody’s not indiriminden bu yana TL’de değer kaybı %23’leri buldu. Bunun son 20-25 kuruşu çok hızlı oldu. Bu kısmın spekülatif olduğu net, ama speküle etmek isteyenlerin ellerine az malzeme vermediğimizi unutmayalım.
Bu atakları daha önce de gördük. Her seferinde konvansiyonel yöntemleri kullanmak zorunda kaldık. Daha önceki örneklerde geciktiğimizde, daha yüksek maliyetle karşılaşmışlığımız var. Yani ne yapacaksak (ya da bir şey yapacaksak), Ray örneğindeki gibi doğru zamanda yapmak gerek.
Bunları anlatırken, elbette büyük resmi de kaçırmamak lazım.
Biz bir gelişen piyasayız. Ve gelişen piyasalar, belirli aralıklarla kur ataklarına maruz kalıyor. Bunun iki temel nedeni var.
1) Dış sermaye ihtiyaçları var. Büyük ekonomilerin durumu ya da sermaye akımlarının yavaşlaması onları her dönem etkiliyor.
2) İç siyaset (bazen jeopolitik), bu ülkelerde her zaman risk barındırıyor. Çünkü kurumsal yapılar tam oturmamış oluyor. Bireysel siyasi bakışlar, kurumlara üstünlük sağlayabiliyor. Siyasetçilerin yanlışı, ülkelerin ekonomik gidişatının bozulmasına neden olabiliyor.
Gelişen ülkelerin kaderi
Grafikler, bunların örnekleriyle dolu. Örneğin Brezilya, 1998 Asya ve Rusya krizi döneminde darbe yemiş. Ardından 2002’de Latin Amerika borç krizi gelmiş. 2008’de global kriz kur atağı yaratmış. BRIC iyimserliği, 2013’te Bernanke konuşması, 2015’te ise hükümet kriziyle sona ermiş. Kimi bölgesel, kimi siyasal, kimi global nedenlerle, belirli dönemlerde real darbe yemiş.
Diğer grafik, Hindistan’dan. Hint Rupisi de 1998 Asya krizinden olumsuz etkilenmiş. 2008’de global kriz ile bozulmuş. 2012 yılında hükümet değişimi öncesinde ağır kur atağı görmüş. Ardından 2013’te Bernanke konuşması. Yine kimi iç gelişmelerden kimi dışardan kaynaklanan 4 büyük kur atağı. Örnekleri çoğaltabiliriz.
Bu yüzden gelişen ülkeyiz
Sözün özü şu:
Gelişen piyasalarda frekansı değişse de her 6-7 yılda bir kur atağı görülüyor. Kimi siyasi, kimi global. Zaten bu yüzden gelişmiş değil, gelişen piyasalar.
Türkiye’nin şu anda yaşadığı da böyle bir kur atağı. Bunu iyi yöneten ülkeler, önünde sonunda diğerlerinin ortalamasına dönüyor. Buna da yabancılar (mean reversion) diyorlar.
Süreci kötü yönetip akıma karşı durmak istendiğinde, bu dönüş daha uzun sürebiliyor. Arjantin gibi hiç dönemeyen uç örnekler de var. Türkiye bu tür dönemsel ataklar ile başa çıkmayı daha önce başardı. Tek sesliliği sağlarsa bugün de başarır. Obama’nın veda konuşmasında söylediği gibi (istersek): Yes we can.