"Türkler gerçekten hayat sihirbazı!”

Suat TAŞPINAR
Suat TAŞPINAR AVRUPA'NIN DOĞUSU [email protected]

“Biz dayanamadık, ayrıldık. O pahalılıkta yaşamak zorunda kalan Türkler gerçekten hayat sihirbazı!” diyor Sergey. O bir Rus IT uzmanı. Eşi Tatyana, Ukraynalı ekonomist.

20’lerin sonundalar. St. Petersburg’dan düşmüşler yola, seferberlik korkusuyla. Zagreb’in meydan kahvelerinin birinde tesadüfen tanışıyoruz, anında derin muhabbetlere dalıyoruz. Dört ay önce İstanbul’dan Zagreb’e taşınmışlar. Hırvatistan’dan bir yıllık ‘digital nomad’ (dijital bedevi- freelancer) vizesi almayı başarmışlar.

Ama daha yarım yılı bulmadan bu mütevazı, şehir hem sıkıcı hem ummadıkları kadar ‘pahalı’ gelmiş. Sonbaharda bu kez şanslarını Vietnam’da denemek istiyorlar. Dijital de olsa ‘bedevi ruhu’ böyle bir şey olsa gerek! Şairin deyişiyle “Bir limana demir atarken, aklın yeni bir yolculukta…”

Yabancısı olduğu ülkede ‘yerli gibi’ yaşayan biri

 Bir turistin yabancı bir ülkeye dair tespitleri, genelde körün fili tarifine benziyor. Ama Türkiye’de uzun zaman yaşayıp sonra ayrılmaya karar veren bir yabancının izlenimlerini dinlemek epey şaşırtıcı, bazen öğretici olabiliyor. Yabancısı olduğu bir ülkede ‘yerli gibi’ yaşayan birinin, hele de antenleri açık ve gözlem-analiz kabiliyeti varsa, size söyleyecek sözü oluyor.

Sergey Türkiye’de kalmakla ilgili idari zorluklar da başladığını ama bunların ‘aşılamaz engeller olmadığını’, ayrılma kararında asıl etkenin hayat pahalılığı olduğunu söylüyor. “St. Petersburg’u, Moskova’yı biliyoruz, yılardır özellikle Avrupa’da pek çok şehri gezdik, fiyatlara aşinayız. Kiralardan kafe restoran fiyatlarına Türkiye’de durum o kadar mantık dışı seviyelere geldi ki, kendimizi İsviçre’de yaşayan bir yabancı gibi hissetmeye başladık. Oysa yıllardır tatile Türkiye’ye gelirdik, eskiden böyle değildi” diyor.

“Türkiye’de aile bağları çok güçlü ve geniş”

Sergey’in tam anlamadığı mevzu, geliri düşük Türklerin bu fiyatlarla nasıl yaşayabildikleri. Tatyana, bir ekonomist olarak şöyle izah ediyor: “Bence Türkiye’de aile bağları çok güçlü ve geniş. Herkes bir şekilde birbirini destekliyor. İkinci mantıklı neden, kayıt dışı ekonominin çok büyük olması olabilir.” Sohbetin ortasında Sergey’in telefonu çalıyor.

Rusya’dan ayrılınca Tiflis’e yerleşen doktor ağabeyi. Keyifsiz, kısa bir konuşma geçiyor aralarında. Kapatınca önce eşine dönüp, “Yine geçememiş Almanca sınavından” diyor ağlamaklı. Sonra bana dönüyor: “Uzman doktor olarak Almanya’ya başvurdu, tek sorun dil. İki yıldır deli gibi Almanca çalışıyor ama yine olmamış… Kaderin cilvesi, ben okulda Almancayı seçtiğimde ‘Hayat Almanca öğrenmek için çok kısa’ diye benimle dalga geçmişti…

Hayat!” Bu arada kahveleri tazeliyoruz, servisi Güneydoğu Asyalı olduğunu tahmin ettiğim bir garson yapıyor. Meydandan, yakındaki bir şantiyede çalıştıklarını tahmin ettiğim birkaç Türk inşaat işçisi hafif küfürlü şakalaşarak geçiyor. Yandaki sokakta trafiği engelleyerek park eden Ukrayna plakalı pahalı bir cipin sürücüsü kadının birisi Hırvatça, öfkeyle uyarıyor.

Onun yanından 32 derece ağustos sıcağında üşüdüğünden mi bilinmez, deri mont giymiş Hintli bir bisikletli kurye sipariş yetiştirmek için pedal basıyor. Oysa daha birkaç yıl önce Zagreb yabancı namına sadece diplomatlara alışıktı ve berberde bana memleketimi söyleyince, akıllarına başka bir şey gelmediğinden olsa gerek “Türk elçiliğinde mi çalışıyorsunuz?” diye sordukları olmuştu.

Sonu gelmez göç mevsimindeyiz

Zagreb gibi kuş uçmaz kervan geçmez bir başkentte bile, artık birkaç yüz metrekarelik bir alanda birkaç milletten epeyce göçmen olduğunu fark edip şaşırıyorum… Tarihin tekerleğinin hızlı dönmeye başladığı bir dönemdeyiz. Sonu gelmez bir göç mevsimindeyiz. Kuşlarınkine inat, biz insanlarınki her mevsimde, her iklimde, her memlekette… Kuşlar iyi kötü döneceği adresi, zamanı biliyor; ötekiler ’tek yön bilet almış yolcu’ duygusundan muzdarip...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar