Türkiye’yi gelişen pazarlardan ayrı düşünebilir miyiz?

UZMAN GÖRÜŞÜ
UZMAN GÖRÜŞÜ [email protected]

 

Alper Koç / Yatırım Finansman

 

Bir önceki yazımızda Türkiye’nin büyük resimde nerede olduğunu sorgulamıştık. Aradan geçen yaklaşık 1 aylık süre içerisinde BIST 100 endeksinde düşük momentumla ve yassı bir kalıpta ilerleyen geri alış çabası, USDTL’de 1.97 seviyesine doğru ilerleyen atak ve gösterge faizde % 10 seviyesine yaklaşan yükseliş, Türk piyasalarının geçtiğimiz dönemlere kıyasla önümüzdeki dönemlerde daha kırılgan ve yüksek volatilite ortamı içerisine girebileceğinin de sinyallerini üretmiş oldu. BIST 100 endeksinin haftalardır 2009 yılı diplerinden gelen trend desteğinden yukarıya uzaklaşamıyor olması ( bugünlerde 74.500 civarından geçiyor)  ve USDTL kurunun Merkez Bankası’nın çok sayıdaki müdahalesine rağmen 1.90’lı seviyelerde tutunmaya devam ediyor oluşu, uluslararası yatırımcıların uzun vadeli yatırımlarını yeniden gözden geçirdiklerine dair kuşkularımızı pekiştirdi.

Bu noktada sorulması gereken; “Mayıs sonundan başlayarak Türk piyasalarında başlayan sert düzeltme sürecinin temel gerekçeleri arasında Türkiye’ye özel düşüş dinamikleri mi devreye girdi? Yoksa Türkiye, Meksika, Endonezya gibi piyasaların haricinde Asya-Pasifik ve Latin Amerika piyasalarının öncülüğünde gelişen pazarlarda çok önceden baskınlaşmaya başlayan düşüş dünamikleri kaçınılmaz olarak sözkonusu ülkeleri de mi etkisi altına almaya başladı?” sorusudur. Bu sorunun cevabı gelişen pazarlar endeksinin ve gelişen pazarlar/gelişmiş pazarlar endeksinin büyük resim görünümlerinde net olarak gözükmektedir. Gelişen pazarlar endeksinde 1998 yılında başlayan ve 2007 yılında zirve yapan büyük dereceli yükseliş trendi sonrası son olarak Mayıs 2011’de tükenen geri alış çabası, o tarihten itibaren yerini yeni bir düşüş fazına bıraktı. Gelişen pazarlar/gelişmiş pazarlar endeksinde 2010 yılı sonlarında başlayan düzeltme yapısı ise bu yılın Ocak ayından beri hızlanmış durumda. Geçtiğimiz Mart ayından sonra da bu endekste önemli bir kırılma gerçekleşti.

Türkiye’yi gelişen pazarların genel görünümü içerisinde ele aldığımızda geçtiğimiz 2 yıllık dönemde Endonezya ve Meksika ile birlikte  Latin Amerika, Asya Pasifik bölgelerinden oldukça olumlu ayrıştığını görüyoruz. Peki genel çerçeve içerisinde bu ayrışmaların uzun yıllar kalıcı olması beklenebilir miydi? Uluslararası fon akımlarının son dönemde küresel çaptaki devir hızının, birbirleriyle korelasyonlarının ve etkileşim gücünün oldukça arttığını göz önüne aldığımızda bu ayrışmanın uzun süre kalıcı olmasını beklemek büyük bir yanılgıdan başka bir şey olmayacaktı. Bu noktada zamanlamanın önemi ortaya çıkıyor. Nitekim geçtiğimiz Mayıs ayında MSCI Gelişen Pazarlar endeksinde çok önemli bir kırılmanın gerçekleşmesiyle, bir dönem için çeşitli gerekçelerle göreceli olumlu ayrışmayı başarmış birkaç ülke de gelişen pazarların genel görünümüne ayak uydurabilmek için geriden gelerek hızla aradaki  farkı kapatmaya başladı.

Baskınlaşmaya başlayan düşüş dinamikleri ister istemez bir süre sonra beklentileri, umutları, aşırılıkları törpüleyerek kendine doğru çekmeye başlar. Trendin ilerleyen aşamalarında ise kitlesel duygudurumda ( social mood) baskınlaşmaya başlayan negatif geri besleme süreciyle birlikte başlangıçta olumlu yöndeki aşırılıkların yerini zamanla olumsuz yöndeki aşırıklar almaya başlar. Gelişen pazarların genel görünümüne baktığımızda gördüğümüz, yakın zamanda düşüş dinamiklerinin dünyanın çeşitli bölgelerinde kitlesel çekim alanı yaratmaya başlamış olduğudur. Geçtiğimiz dönemde Endonezya, Meksika, Türkiye gibi ülkelerin finans piyasalarında yaşananlar da, bu pazarlarda son yıllarda oluşan göreceli aşırılıkların yavaş yavaş törpülenmeye başladığının işaretleridir.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Euro nereye koşuyor? 03 Ağustos 2017