Türkiye'nin zayıflayan büyüme dinamikleri

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Başlığı okuyan bazıları diyebilir ki “Ya sen neden bahsediyorsun, Türkiye ilk çeyrekte yüzde 5 büyüdü, 2. çeyrek büyümesinin de bu seviyelere yakın gelmesi bekleniyor, 3. çeyrekte ise ekonomi durgunlaşsa bile geçen seneden gelen baz etkisiyle büyüyeceğiz; bu şartlar altında büyüme dinamikleri neden zayıflasın ki?” Evet, doğru bu seneyi her halükarda yüzde 4’ün üzerinde bir büyüme oranıyla kapatacağız. Ancak bugünden orta ve uzun vadeye baktığımızda o kadar da iyimser olamıyoruz maalesef. Nitekim büyüme dinamikleri ile ilgili gelişmelere madde madde bakarsak:

- Herkesin mutabık olduğu bir konu Hükümetin doğru bir kararla ekonominin belirgin bir şekilde sıkışmaya başladığı bir zamanda kamu harcama musluklarını açması, bazı teşvikleri ve vergi ertelemelerini devreye sokması. Ancak son gelen bütçe rakamlarının da gösterdiği gibi burada tabir yerindeyse “deniz bitmiş” gözüküyor. İlk 6 ay bütçe açığı 25 milyar TL’yi, son 12 ayın açığı ise 55 milyar TL’yi geçmiş bulunuyor. Bu durumu bir perspektife koymak gerekirse bir önceki 12 aydaki (7/2015-6/2016) açık 24 milyar TL civarındaydı. Kısacası maliye politikası ile yapılabileceklerin sonuna gelmiş bulunuyoruz.

- Yeni milli gelir istatistiklerinin de belirgin bir şekilde gösterdiği gibi Türkiye’nin son 10 yıldaki büyümesinde inşaat sektörünün ve özellikle konut satışlarının önemli bir payı söz konusuydu. Belki son dönemdeki istatistikler bu sektörde çok belirgin bir duraklamaya işaret etmiyor ama sektör temsilcilerinin satışların yavaşladığı ile ilgili yakınmalarını daha fazla duyar olduk. Keza, ticari gayrimenkullerde de belirgin bir durgunluk olduğu yadsınamaz.

- Gene son 10 yılda ekonomiyi ivmelendiren önemli bir olgu tüketici kredilerinin iç tüketime yapmış olduğu katkıydı. Ancak artık bu portföyün belirli risk sınırlarını aşmadan eski hızlarda büyütülmesi oldukça zor gözüküyor. Bu krediler ancak sabit ve düzenli bir iş ve maaşa ve alım gücüne sahip bireyler tarafından kullanılabilmekte. Türkiye ekonomisindeki iş ve gelir dağılımına bakıldığında ise bu portföyün çoğunluğunun zaten istismar edilmiş olduğu görülüyor. (Yanlış anlaşılmasın burada “istismar” deyimini ekonomik anlamda kullanıyorum.)

- Her ne kadar bankacılık kesimi kar konusunda rekor üstüne rekor kırmaktaysa da, kredi portföyünün değerlendirilmesi ile ilgili bazı kuralların mümkün olabildiğince esnetilmiş olmasının da bu performansta etkisi var. Şahsen bu esne(til)menin artık limitlerine gelmiş olduğunu düşünüyorum. Ayrıca üzerinde çok yazılıp çizilen TL kredilerin hacminin TL mevduatların çok üzerine çıkmış olması da bugünden sonra önemli bir kısıt olmaya devam edecektir.

- Türkiye’nin en çok katma değer yaratan ve döviz girdisi sağlayan sektörü turizm 2016 yılında önemli bir darbe almıştı. Bu sene bu durumun büyük ölçüde düzelmesini bekliyorduk. Ancak gelen veriler bir düzelme olmakla birlikte hacmin hala 2014 ve 2015 yıllarının oldukça altında kaldığını göstermekte. Böyle olmasında kısmen AB ve özellikle Almanya olan ilişkilerimizde bir türlü normalleşme sağlanamayışının da bir etkisi olmalı. Ayrıca özellikle yaz turizminde bizimle rekabet içinde olan ülkelerin ellerinin armut toplamadığı da bir gerçek.

- Döviz kurundaki zayıflamanın ihracatımızda önemli bir ivmelenmeye ve kronik cari açığımızda belirgin bir gerilemeye yol açması bekleniyordu. İhracatta çok güçlü bir ivmelenme henüz göremedik. Tam bir hesabını yapmadım ama otomotiv sektörünü dışladığımızda, ihracat performansımızın yerinde saydığı bile söylenebilir. Öte yandan, son rakamların da teyit ettiği gibi cari açık artmaya devam ediyor. Sene sonunda yüzde 5’in üzerini bile görebiliriz.

- Milli gelir içindeki payı çok fazla olmamakla birlikte tarım ve hayvancılık gene de önemli bir sektör. Burada da artan maliyetler, bu durumun enflasyon üzerindeki etkileri ve iç pazarı terbiyevi amaçla bazı fasıllarda ithalata izin veriliyor olması herkesin malumu. Ancak, bu durumun orta vadede tarımsal üretimi menfi yönde etkileme ihtimali de var.

- İş adamlarının yatırım kararı alabilmeleri kredi faizleri ve teşviklerden daha çok, önlerini görebilecekleri bir ekonomik ortam içinde bulunmalarına bağlı. Keza, aynı durum yabancı yatırımcılar için de geçerli.

Uzun lafın kısası büyüme dinamiklerini devam ettirebilmek için Türkiye’nin yeni bir hikayeye, yeni bir iç ve dış mutabakata, liyakatın öne çıktığı yeni bir yönetim kadrosuna, yeni bir soluk ve vizyona ihtiyacı var. (Dün yapılan kabine revizyonunun bu konulardaki beklentilerin ne kadarını karşıladığını zaman gösterecektir.)

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019