Türkiye’nin seçimi: Aslında ne oluyor?

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Prof. Dr. Ali Kahriman - Siyaset Üstü Düşünce Derneği Yön. Krl. Bşk.

Robotik çağ olarak da adlandırılan 4. Sanayi devriminin hızla yaşama geçirildiği günümüzde, esaslı sistem değişikliğini de öngören bir hızlandırılmış seçim gündemimize sokulmuştur. Sosyoekonomik durumu, 780 bin kilometre karelik alanındaki arazi ve arsa mülkiyet ve yönetim yapısı incelendiğinde, ülkemizde kamunun ekonomideki ağırlığının oldukça yüksek olduğu görülecektir. Elbette bu olgunun tarihsel, sosyolojik, ekonomik ve kültürel makul açıklaması vardır. Ancak görünen gerçek; Türkiyemizin adeta 800 milyar dolarlık ciroya sahip devasa bir iktisadi işletme olduğudur. Bu nedenle aslında iktidar olma kavgası bu işletmenin yönetiminin ele geçirilmesinden başka bir şey değildir. Kimi siyasal örgütler bunun farkında olarak, 70 yıldan beri çeşitli araçlarla bu çarkın başına geçmeyi ve sürdürmeyi başarmışlardır. Kimileri ise bu reel durumu anlayabilecek analizlerden yoksunlukları nedeniyle, işin farkına varamamışlardır. Buna ilaveten de soyut iddialarla üstelik de ilkel siyaset modelleriyle mücadele ettiklerini ve başarılı olacakları vehmine kapılmışlardır. Oysa ki modern siyaset kurumlarının; başarı için bu süreçleri; akıl, deneyim ve bilimsel yöntemlerle, örgüt kültürü ve örgütsel davranış ekseninde yönetmesi gerekmektedir.

Çok eski çağlardan beri; özgür, sorgulayan, demokrat bireylerden oluşmayan toplumlarda ekonominin çarkını ele geçirmek üzere yapılan seçimlerde; çoğunluğu oluşturacak tarzda, kimlik esaslı, ayrıştırıcı, popülist söylem ve politikaların işe yaradığı da bilinen bir gerçektir. Nitekim ilk demokrasi deneylerinde demagogların ortaya çıkışı, Platon’u çok düşündürmüş olacak ki erdemli ve eğitilmiş insanların liyakat esasına göre yöneteceği alternatif bir siyasal toplum tasarısını öne sürmüştür. O’na göre devletin ödevi, insanları erdemli kılarak birlikte mutlu bir şekilde yaşamalarını sağlamaktır. Ancak bu, toplumsal yaşamın, ahlaki bir anlayışa göre düzenlenmesi ile gerçekleşebilir. Bu da ancak bilge, ölçülü ve adaletli yöneticilerle mümkündür. Aslında günümüzde de devletin ekonomiye ve mülkiyete egemen olduğu, ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlarını çözememiş toplumlarda bu durum söz konusudur.
Bu genel değerlendirme ışığında 24 Haziran seçimleri ne anlama gelmektedir? Ne yapılmalıdır?
Referandumla birlikte konuyu gündeme getiren iktidar partisi aslında ne yapacağını bilmektedir. Zaten uzun soluklu bir süreç sonucunda ve bilinçli bir politik yaklaşımla ele geçirdiği ekonomi çarkının ve de devletin fırsatlarını doğal olarak, pekiştirerek sürdürmek niyetindedir. Bu yönde geliştirdiği argümanlarla, çoğunluğun oyunu sandığa odaklayacak bir modeli çoktan hayata geçirmiş bulunmaktadır. Bu modelin ana unsurlarını şu şekilde özetleyebiliriz:

1. Yaşanmakta olan iç ve dış sorunları hem ajite ederek büyütmek, hem de toplumun milli duygularını okşayacak yöntemlerle çözüm arayışına girmek.

2. Çeşitli altyapı ve vizyon projeleri üreterek değişik kesimlere kaynak dağıtımı yapmak, öte yandan da uygun iletişim dili ile seçmene gelecek vadetmek.

3. Seçmen davranışlarını analiz ederek, inanç, etnisite, yaşam tarzı vs. ayrıştırıcı argümanları kullanarak çoğunluğun avantajı olacak şekilde oya dönüştürmek.

Peki, Cumhuriyetin Kurucusu olan CHP başta olmak üzere, irili ufaklı muhalefet örgütleri ne yapmaktalar? Ne yazık ki yukarıda değindiğim sosyoekonomik yapının farkında olarak ”MODERN BİR TÜRKİYE SENARYOSU” ekseninde kapsamlı ekonomik, sosyal, kültürel projeler üreterek siyasal söylemlere dönüştürerek halka ulaştırmak yerine, kişi bazlı yaklaşımları öne çıkarmakta ısrarcı davranmaktalar. Yani dayatılmış seçimlerde adeta bir kısır döngü şeklinde adayımız Ahmet mi olsun, Mehmet mi olsun diye mesai sarfetmekte, bununla da politika yaptıklarını sanmaktadırlar. Üstelik bunu yaparken de başka bir popülizm yada hamaseti tetikleyerek adaylaştırma süreci oluşturmaktalar. Yani medya popülizmi ile karşı tarafı en fazla sarsacak sert dili kullanan öğeleri öne çıkararak onlardan medet ummaktadırlar. Ne yazık ki, kendilerine doyurucu alternatif çareler sunulmayan, iktidar uygulamalarından bizar olmuş topluluklar da farkında olmadan bu yaklaşıma alkış tutmaktadır. Öyle ise ne yapılmalıdır?

1. Sadece otoritenin eleştirisini yaparak bir yere varmak pek mümkün değildir. Otoriteyi yada sistemi değiştirebilmek için sunduğu fırsat yada fantezilerden daha güçlüsünü ortaya koymak gerekmektedir.

2. Öncelikle de “ister Parlamenter, ister Cumhurbaşkanlığı” sistemi olsun Türkiye’de yapılacak seçimin; özünde kocaman bir iktisadi işletmeye CEO belirlemek olduğunun farkında olunmalıdır.

3. Bu seçimde başarılı olmanın tek yolu; kimlik ve ötekileştirici politikaların acımasızca bilinçli olarak kullanılarak çoğunlukların sandığa kanalize edilmesini engellemektir. Bunun yolu da, bu tür yaklaşımlara, hiçbir değer katmayacak, medya fenomeni ya da popülist olmaya yol açacak kişisel arzularla alet olmadan, ekonomik, sosyal ve kültürel programlar ve söylemler ekseninde oyun kurucu olmaktır.

4. Her şeyden önce Türkiye’nin tarihi çizgisi içinde “realizm, pragmatizm, idealizm, hak, hukuk ve adalet” temelli “doğruluk, açıklık, dürüstlük” eksenli 'Eşdeğer Saygınlıklı Yurttaşlık' tesisine yönelik söylemler öne çıkarılmalıdır.

5. Bunun yanında, makroekonomik üretim süreçlerini dikkate alarak, her bir sektörel alan için; insan kaynaklarını, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını mobilize edecek, kapsamlı gerçekçi projeler üretilerek söyleme dönüştürülmelidir.

6. Halkın gelir olanaklarını artırıcı söylemlerin öne çıkarılacağı politika ve modeller geliştirilmelidir.

7. Deprem başta olmak üzere afet riski altındaki ülkemizde halkın korkularını araçsallaştırmayan, kentsel yenilenme modelleri geliştirilerek herkese modern bir konut olanağı sunacak alternatif yaklaşımlar sunulmalıdır.

8. Türkiye geneli için herkesi mülkiyete kavuşturacak “Arsa-Arazi Yönetimi ve Kullanımı” projeleri üretilmelidir.

9. Endüstri 4 devrimini ülkemizde yaşama sokacak daha fazla katma değer yaratacak üretime dayalı ulusal projeler sunulmalıdır.

10. Sağlık ve eğitim sorunlarını çözmeye yönelik çağın gereklerine uygun politikalar geliştirilmelidir.

11. Seçim sathı mahalli, kitlelerin güncel hislerini, merhamet duygularını kullanarak; onları, uzun soluklu asal amaçlarından saptırmaya, düşünce bulanıklığına hizmet edecek psikolojik savaş ortamına dönüştürülmemelidir.

12. Amaç; uzun soluklu bir iktidar süreci için kitlelerin kapasitesini artıracak çok yönlü çabaları kaos ortamı yaratmadan birlikte yönetebilmek olmalıdır.

13. Bu bağlamda özgürlükçü demokrasi ekseninde, eşdeğer saygınlık esasına dayalı bir yurttaşlık tesisiyle birlikte, insan odaklı kalkınma, üreten, hakça paylaşan bir ekonomi vaadiyle toplumun önüne çıkılması doğru bir yaklaşım olacaktır.

Sonuç olarak, belirlenecek Cumhurbaşkanı adayının bu yaklaşımları esas alarak ekip çalışmasını ön plana çıkaran, uzman görüşlerinden yararlanmayı önemseyen, toplumun her kesimini demokratik karar alma süreçlerine katan, “Özgürlük, Adalet, Demokrasi Ve Sosyal Dayanışma” konseptli “Ulusal Ekonomik-Sosyal-Siyasal Politikalar” üretilmesine fırsat veren inandırıcı bir Türkiye öyküsü ile kitlelerle buluşabilecek bir kimlikte olması önem taşımaktadır.

Umarım bu fırsat, kişisel heves ve ilkel siyasi yaklaşımlara kurban edilmez.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar