Türkiye’nin kırık hikayesi
Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Robert Shiller, insan beyninin olayları gerçeklerle bazen örtüşen, bazen de örtüşmeyen hikayelerle algılamaya eğilimli olduğunu ve insanların ekonomiyi etkileyen davranışlarını da çoğu zaman bu hikayelerin belirlediğini gösteren bir kitap üzerinde çalışıyormuş. Prof. Shiller, 2007- 2009’da yaşanan büyük krizin ve halen yaşanmakta olan politik ve ekonomik gelişmelerin de popüler olan hikayelerle açıklanabileceğini ileri sürüyormuş.
10 Mart günü yayınlanan yazısında bu bilgileri aktaran Financial Times yazarı John Auters, ABD ekonomisinin bugünkü durumunu anlatan hikayeler arasında Trump’un gündeme getirdiği MAGA (Make America Great Again/ Amerika’yı Yeniden En Büyük Yapma) hikayesinin öne çıktığını ancak son verilerin ABD ekonomisinin bu hikaye ile uçuşa geçebileceğini göstermediğini belirtiyor. Auters’e göre hemen önümüzdeki dönemde gündeme damgasını vuracak olan hikaye, enflasyondaki ve ücret artışlarındaki gelişmelerin ABD Merkez Bankası’nı (FED) bu yıl dört kez faiz artırmak zorunda bırakması olacak. Oysa piyasalar hala bu hikayeye inanma noktasında değil ve bu nedenle uyum sorunları yaşanması olası görünüyor.
Türkiye ekonomisinde hikayenin önemi
Prof.Shiller’in popüler olan hikayelerle ekonomideki gelişmeler arasında ilişki kuran tezlerinin geçerli olduğunu gösteren çarpıcı örnekler ülkemizde de yaşandı ve yaşanıyor. Örneğin 2008-2009’ da dünyada yaşanan kriz Türkiye ekonomisinde de ciddi bir daralmaya yol açtı. Ancak Türkiye çabuk toparlanan ülkelerden biri oldu. O dönemde başbakan olan Sayın Erdoğan’ın ısrarla vurguladığı “kriz bizi teğet geçiyor” söyleminin ve bu söyleme dayanan iyimser hikayenin krizin çabuk atlatılmasında etkili olduğu görüldü. Türkiye, krizden sonra %10’u aşan bir büyüme hızına erişen sayılı ülkelerden biri oldu.
Şimdi bugün gelinen noktada da Türkiye ekonomisine yön verenlerin herkesi inandırmak istediği iyimser bir hikayeyi yaymaya çalıştığını görüyoruz. Geçen yıl kredi garanti fonuyla kredi hacminde gerçekleşen büyük genişlemeyle birlikte hemen her kesime sağlanan destek ve teşvikler ekonomiyi ciddi biçimde canlandırdı ve sonuçta %7 dolayında bir büyüme hızına erişildi. Önümüzdeki günlerde 100 milyar liralık yeni bir kredi paketinin devreye gireceği ve yeni teşviklerin de devreye girmesiyle hızlı büyümenin 2018 yılında da süreceği belirtiliyor.
Hikayeler geniş toplum kesimlerinin bu hikayelere inanması halinde başarılı olabilir. Ülkemizde de özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iddialı söyleminin ve gündeme gelmesi beklenen önlemlerin Türkiye ekonomisi için 2018 yılının parlak bir yıl olacağına inananların sayısını etkilediği düşünülebilir.
Hikayemiz neden kırık?
Ancak bu iyimser hikayenin gerçekleşmesi için ülke içinde inandırıcı olması ve insanları motive etmesi yeterli değil. Dış dünyanın da bu hikayeyi inandırıcı bulması gerekiyor. Oysa dış dünya ve küresel piyasalar Türkiye’yi yönetenlerin yazdığı bu iyimser hikayeye inanmıyor ve bunu çeşitli vesilelerle ortaya koyuyor. Türkiye’yi yönetenlerin, küresel piyasaların dikkate aldığı kurumlardan gelen uyarıları dikkate alacak yerde “biz sizi tanımıyoruz” şeklinde ilkel tepkiler vermesi ve kendi yöntemlerinde ısrar etmesi de dış dünyadaki Türkiye karamsarlığını daha da artırıyor.
Türkiye, petrol ve gaz satarak yüz milyarlarca dolar döviz rezervi biriktirme şansına sahip olan bir ülke değil. Tasarruf oranı yüksek değil. Küresel rekabet gücü yüksek olup dış ticarette fazla verme şansına sahip olan bir ülke de değil. Tam tersine The Economist dergisinin verilerini izlediği 42 ülke arasında cari açık/GSYH oranı en yüksek olan ülke. Ekonomisini büyütmesi büyük ölçüde dış kaynak girişine bağlı olan Türkiye’nin dış kaynağın gelmesini zorlaştıracak bir söylemi benimseyerek yoluna devam etmesi ve yüksek büyüme hızlarını sürdürmesi olanaksız. Üstelik söz konusu 42 ülke arasındaki en yüksek faizle borçlanabilen ülke ve en yüksek enflasyona sahip olan üçüncü ülke. Ayrıca hukuk düzeni erozyona uğramış, yabancı yatırımcıya güven vermeyen ve parası dolara karşı değer kaybeden ülkelerin başında geliyor.
Türkiye’nin hikayesinin ülke içindeki gücüyle ve taşıma suyla elde ettiği yüksek büyümenin sürdürülebilirliği konusunda ciddi kuşkular var. Bu kırık hikaye ile yola devam etmenin kolay almayacağı da ortada.