Türkiye’nin döviz açık pozisyonu tablosu
IMF, Haziran’da Türkiye’deki farklı ekonomik aktörlerin döviz poziyonlarıyla ilgili bir makale yayınladı.*
(Foreign Currency Balance Sheets in Türkiye: Exposure and Interconnectedness) Hanehalkı, şirketler, devlet, merkez bankası gibi ekonomide öneme sahip grupların ne kadar döviz borcu var, ne kadar döviz alacakları var, bu pozisyonların yıllar içindeki seyri, birbirleriyle ilişkisi ve bunun ekonomiye etkileri gibi konuları ele almışlar.
Bu kadim problemimize biz de bakalım. Risk yönetimi konusu konuşulurken bizim gibi ülkelerde ilk sıraya genelde döviz riski yazılır. Bundan da anlaşılması gereken şudur; döviz yükümlülükleriniz (borçlarınız) döviz varlıklarınızdan fazlaysa kurdaki bir yükseliş borçlarınızı artırırken varlıklarınız yerinde sayacaktır ve nette zarar ettiğiniz için toplam varlıklarınız azalacaktır. Bu hem bireyler, hem şirketler hem de devlet için geçerli bir risktir.
Nice şirket bu yolla kur zararı yazdığı için batmıştır. Bizde 2009’dan beri bireylerin döviz cinsi borçlanmaları yasak olduğu için hane halkının döviz riski yok. Hatırlayanlar olacaktır, 2009 öncesi Japon Yeni cinsinden konut kredisi alma modası vardı.
Çünkü hem yen stabil bir para birimiydi hem de faizi TL’ye göre düşüktü. Ama bir gün yen o stabilitesini yitirip TL’ye karşı yükselince kredi anaparaları TL cinsinden bir anda çok yükselmiş ve birçok mağdur oluşmuştu. Kamuoyuna en fazla yansıyan ünlü mağdur da Kahtalı Mıçı’ydı.(Bu örnekle hatırlamış olmalısınız).
Döviz riskinin şirketler tarafından yönetilmesi için birçok araç mevcut. Opsiyon, forward, futures gibi türev ürünler bunlardan en fazla kullanılanları. Bir de ihracatçı olan firmaların gelirleri döviz cinsinden olduğu için doğal olarak dövizden korunmaları yani doğal bir hedge mekanizması işlemesi söz konusu.
Yine de devlet şirketleri de bu konuda başıboş bırakmak istemedi ve döviz riski alma konusunda kısıtlamalar getirdi. Belli bir tutarda döviz varlığın yoksa, döviz cinsinden gelirin yoksa, döviz kredisi almanın önünde bir takım kısıtlamalar var. Bu kısıtlamalar işe yaradı ve özel sektörün de döviz riski son yıllarda düştü. Ama hala şirket bazında baktığımızda kur artışından zarar görebilecek hatta batabilecek şirketlerin olduğu malum.
Yük devletin omuzlarına kaldı
Şimdi gelelim işin problemli tarafına. Ülkenin toplam döviz pozisyonu bu kadar kısa sürede katastrofik bir şekilde değişmeyeceğine göre, hane halkı ve şirketlerin döviz açık pozisyonları düşerken birilerinin de artması lazım. İşte o birileri devlet ve merkez bankası. Artık bu risk hepimizin omuzlarına yüklenmiş ve tabana yayılmış durumda.
Devletin döviz cinsinden borçları büyük ölçüde Eurobond’lar üzerinden geliyor, bunun yanında yurt içinde de yabancı para cinsinden borçlanmalarımız var. Bu konudaki Türkiye’deki belki de en sıcak mesele Merkez Bankası döviz pozisyonu. Biz bunu Merkez Bankası rezervleri tartışması üzerinden takip ediyoruz. Yukarıda bahsettiğim döviz varlıklarından yükümlülüklerin çıkarılmasıyla oluşan döviz pozisyonuna biz “net rezervler” diyoruz.
Seçimden hemen önce hiç olmaması gereken bir şey oldu ve TCMB’nin net rezervleri eksiye döndü. Yani TCMB döviz açık pozisyona geldi. Burada durumun kendisi vahimken asıl vahamet trendde. Özellikle 2018 sonrası durumun ne kadar bozulduğu çok net ortaya çıkıyor. Şu anda uygulanan ekonomi politikalarının da temelinde bu trendi tersine döndürme çabası yatıyor.
Bu trend dönmeden bize ekonomide kalıcı huzur yok. https://www.imf.org/en/Publications/ WP/Issues/2023/06/23/Foreign-Currency-Balance-Sheets-in-Trkiye-Exposure-and-Interconnectedness-534737