Türkiye’nin dört bir tarafı sorunlarla çevrili
Türkiye açısından peşpeşe gelen zorluklarla dolu bir hafta geride kaldı. Her ne kadar uluslararası manşetlerde Türk Lirasının çöküşü yer alsa da, hemen her açıdan Türkiye'nin jeopolitik sorunları endişe verici bir hızla artıyor. Türkiye bir kez daha bulunduğu coğrafyanın hem lehine hem de aleyhine olduğunun farkına varıyor. Türkiye değişim zamanlarında daima jeopolitik entrikaların merkezinde hayati öneme sahip bir ülke olmuştur. Coğrafi konumu bir yandan nimet, diğer yandan bir külfet teşkil etmiştir. Günümüzde dünya tahmin edilemez biçimler alan bir değişim yaşarken, Türkiye yine kendini sert rüzgarlara yakalanmış buluyor. Bazıları krizin Türkiye'nin kendi eylemlerinin sonucu olduğunu savunurken, Dünya Gazetesi’nin kıdemli siyaset bilimcisi İlter Turan jeopolitik oyunun aslında bu kadar basit olmadığını belirtiyor. Şüphesiz, uluslararası ilişkilerde coğrafyanın sonuçları belirlemekte büyük ağırlığı var; ve Türkiye'nin bulunduğu coğrafya dünyanın en karmaşık bölgelerinden birini oluşturuyor. Türkiye bu gibi belirsizliğin hakim olduğu süreçlerde çıkarlarını nasıl yönetebilir?
Kuzey, güney, doğu ve batı… Türkiye döndüğü her yönde zorluklarla yüz yüze geliyor. Sizce Türkiye’nin karşılaştığı en önemli sorunlar neler?
Gerçekten de, Türkiye'nin bir dizi cephede baskı altında olduğu görülüyor. Hemen hemen hepsini daha önceki mülakatlarımızda dile getirdik. Türk-Amerikan ilişkilerinde karşılaşılan zorluklar; Amerikalıların, İran’a karşı yeni ambargolar getirmesi ve bunlara Türkiye’nin uymasını istemesi; Türkiye'nin sorunlu Suriye ilişkileri ve özellikle Esad güçlerinin şu sıralarda İdlib'e girmek istemesi ve Rusların Suriyelilere tam olarak hayır diyememesi gerçeği gibi önemli konuları okuyucularımıza sunmuştuk. F35’lerin teslimatı, S-400 ve Rahip Brunson sorunları da hala gündemde. Galiba aklınıza gelebilecek her alanda sorunlarla karşı karşıyayız..
Bu sorunların hepsinde şu veya bu şekilde bir Amerikan bağlantısı bulunuyor. Söz konusu sorunlar çoklu da olsa, tek kaynaktan gelen tehditler mi?
ABD ile sorunlu ilişkilerin birden fazla nedenden kaynaklandığını düşünme eğilimindeyim. Ancak, bu karmaşık ve gerilimli ortamda, tüm sorunlar birbirini etkileyip tek bir kümeye dönüşüyor. ABD Türkiye'nin davranışlarını değiştirmeye çalışırken, ekonomik olan ve olmayan bir dizi enstrümanı fark gözetmeksizin kullanıyor. Böylece, ayrı alanları ilgilendiren ihtilaflar kapsamlı bir sorunun ayrılmaz parçaları haline gelip, karmaşıklaşıyor. Bunların ayrı ayrı ele alınıp çözümlere ulaşılması zorlaşıyor. Ancak, Amerikan ilişkilerine odaklanmamız, başka sorunlarla da karşı karşıya olduğumuz gerçeğini gözden kaçırmamıza neden olmamalıdır. Daha önce de belirttiğim gibi, Suriye ile ilgili birçok sorun var. YPG'nin işin içinde bulunması, bu sorunlarla ABD’yi de ilişkilendiriyor. Buna karşılık, YPG'nin Rusya ve Suriye rejimi ile olan ilişkileri, onu aynı zamanda bir Türk-Rus sorunu haline de getiriyor. Bütün sorunların tek kaynaklı olduğunu ileri sürmek haksızlık olur.
Suriye’de işler tehlikeli bir noktaya ulaşıyor. Suriye rejimi Idlib'de bir saldırı başlatmak istiyor. Türkiye'nin orada gözlem noktaları bulunuyor ve bölgeyi koruma sözü verdi. Bazı haberlerde, Türkiye'nin bölgeye uçaksavar silahlarını getirdiği ileri sürülüyor. Bu, Suriye’de daha büyük bir savaşa yol açabilir mi?
Bu gibi durumlarda, yanlış anlamalar çatışmayı tırmandırabilir. Bazen hiç kimsenin istememesine rağmen, bir savaşın başlama noktasına dahi gelinebilir. Başka hiçbir ülkenin, Türkiye’nin görüşünü tam olarak desteklemediği idlib'de de böyle bir tehlike var. Görünüşe bakılırsa, ne Ruslar ne de Amerikalılar, Türkiye'nin ihtiyaçlarını tamamen algılayabiliyorlar. Kanımca Ruslar Türkiye'yi daha biraz daha iyi anladıklarından, Suriye'ye barış getirmek için Türkiye ile birlikte çalışıyorlar. Ancak son tahlilde, onlar da Türkiye'nin karşı çıktığı Esad rejimini yeniden ülkeye hakim kılmak hedefini güdüyorlar. Dolayısıyla, o cephede de çözüme varılması için ümitvar olunamıyor.
Türkiye Suriye politikasını tekrar gözden geçirmelidir. Birçok kez kamuoyu önünde de tartışıldığı üzere, eğer Esat güçleri bir anlaşma olmadan İdlib'e girerse, Türkiye bir dizi tehlikeye maruz kalır. Bunlardan ilki bir Türkiye-Suriye savaşı ise, ikincisi İdlib'den Türkiye'ye büyük bir kitlesel göç olmasıdır. Buradaki en büyük tehlike, İdlib'in Türkiye'ye girmesine kesinlikle izin verilmemesi gereken çok sayıda radikal unsuru barındırmasından kaynaklanmaktadır. Suriyelilerle çözüme kavuşturulması gereken şeyler, İdlib’ten ayrılacak insanların Türkiye'de sığınmayıp Suriye’nin başka yörelerine gitmesini sağlamak ve Suriye'nin kuzey bölgesinin YPG'nin Türkiye'ye karşı operasyonlar yaptığı bir üs haline gelmeyeceğinden emin olmaktır. Eğer bu endişeler güvenceye bağlanabilirse, Türkiye Esad ile anlaşmaya varmalı ve Suriye’de rejim değişikliği hedefinin gerçekleşemeyeceğini kabul etmelidir.
Türkiye'nin sorunları açısından hep güney cephesine baktık. Biraz da ABD’nin önde gelen unsuru olduğu batı cephesine bakalım. Trump yönetimi Türkiye'yi cezalandırmak için mali ve ticari silahları harekete geçiriyor. Türkiye nasıl tepki vermeli?
Trump yönetiminin, Türk hükümetinin davranışını değiştirmek için konuyla bağlantısı olmayan ekonomik araçlar kullanması cesaret kırıcı bir yaklaşımdır. ABD bunu yaparak, arzu edilmeyen ve belki de tehlikeli bir yol açmaktadır. Çünkü piyasa toplumları genellikle dış politikalarını şekillendirirken, iktisat, güvenlik ve siyaset araçlarını birbirinden ayrı tutmayı tercih etmektedirler. Trump, tüm küresel iktisadi sistemin işleyişine zararlı olacak bir trendi başlatıyor. Görebildiğim kadar, Türkiye Amerikan beklentilerini karşılamaya çalışıyor ama Amerikan beklentileri gerçekçi olmaktan uzak düşüyor. Türk hükümetinin yargıdan Brunson'u derhal serbest bırakmasını emretmesini istiyorlar ancak Amerikan yönetiminin kullandığı tehditkar üslup, istediklerini elde etmelerini zorlaştırmaktan başka bir işe yaramadı. Biraz sabırlı olmaları gerekiyor. Bu noktada Trump'ın kişiliğinin etkili olduğunu sanıyorum. Bir ihtimal, Brunson'un hemen serbest bırakılmayınca kişisel bir ihanete uğradığını düşündüğünden kızgınlık sergiliyor.
Geçen hafta İran’ı konuştuk. Kuzeyde Rusya var. Türkiye yardım için yönünü giderek daha fazla Rusya'ya dönüyor gibi görünüyor. Bu ilişkiyi geliştirmenin uygun bir seçenek olduğunu düşünüyor musunuz?
Türkiye'de bazı çevrelerde, ülkenin yönünü ABD yerine Rusya'ya dönmesi konusunda bir iyimserlik olduğunu görüyorum. Bu gerçekçi değil. Rusya orta ölçekli bir ekonomiye sahip. Onun gücü, kitle imha silahlarına sahip olmaktan kaynaklanıyor, diğer güç unsurları bakımından zayıf. Onunla da aramızda ihtilaflar var. Bunun ciddi ve güvenilir bir seçenek olmadığını aklımızda tutmalıyız. Hem AB ve ABD ile, hem de Rusya ve diğer ülkelerle de iyi ilişkilerimizi sürdürmeliyiz. Bu çizgi şimdi daha da önemli hale geldi. Soğuk Savaş'ın hakim olduğu dönemde bir dünya düzeni vardı ama şimdi ortadan kalktı. İki kutuplu bir sistem yok ve yerini alan net bir küresel sistem de yok. Dolayısıyla, tüm seçeneklerimizi açık tutmak zorundayız.