Türkiye’nin borçlanma seyri nasıl gidiyor?...
Önce bir yanlış anlamayı düzeltme…Geçen haftaki yazımızın başlığı “Bürokrasi daha da merkezileşiyor” idi. Yazıda; geçmişte bürokrasideki 30 yıllık en üst düzey görevleri yapmış olmanın deneyimi ile şifreleri çözebilen birisi olarak Türk bürokrasisinin giderek merkezileştiği işlenmişti. Ankara’nın; giderek artan etkinliği ile bürokrasinin tartışılmaz merkezini oluşturduğu, hatta Ankara’nın içinde bile bu gücün giderek Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı makamlarında yoğunlaştığı ifade edilmişti.
Çok yeni bir örnek olarak da Başbakanlığın genelgesiyle oluşturulan Enerji Yatırımları Takip ve Koordinasyon Kurulu ele alınmıştı. Bu kurulun üyeleri arasında çok sayıda müsteşarın bulunduğu ve bunun pratiğinin olmadığı yazılmıştı.
Bürokrasinin birinci adamı konumundaki Başbakanlık Müsteşarı Kemal Madenoğlu aynı gün arayarak bir yanlışa dikkat çekti. Kişisel olarak saygı duyduğum eski adıyla DPT kökenli bu dostumuz bazı açıklamaları yapma gereği duydu. Bu zarif ve duyarlı tavrı dolayısıyla kendisini kutluyoruz. Ayrıca bazı bakanlık müsteşarlarının bu Kurul’un üyesi olmadığı halde yanlış ifade etmemizi düzeltme fırsatı verdiği için de kendisine müteşekkiriz. Ancak; bürokrasinin merkezileşmesi, giderek hantallaşması ve hatta denetim dışı kalması yönündeki kanaatimiz devam ediyor. Öyle ki; bu ülkenin en temel sorunlarının başında devlet yapılanmasının ve bürokrasinin işleyişinin geldiği yönündeki yargımız giderek de perçinleşiyor.
Bu parantezi kapatalım ve konumuza dönelim. Hazine borçlanmasının seyri nasıl?...Önce bir tespiti yapalım. Hazine, uzun süreden beri başsız (!) ama sessiz ve hatasız işini yapmaya çalışıyor. Bu yargımızın en önemli nedenlerinden birisi, Hazine Müsteşarlığında en üst düzeyde 3-4 yıllık yöneticilik yapmış olmamız. 5 Nisan 1994 kararlarının içinde ve daha sonrasında Hazine’de bulunmamız. Açıkçası son zamanlarda hiç gündeme gelmeyen Hazine’nin borçlanma seyrine bir göz atmak istedik. Aslına bakarsanız ekonominin gündemde olmadığı günümüzde bunun da gündeme gelmemesi normal. Yine de bazı rakamlara kısa bir göz atalım.
Makro ekonomik göstergelere bakıldığında anlaşılıyor ki, Hazine’nin merkezi yönetim iç borç stoku normal seyrinde gidiyor. AK Parti hükümetlerinin göreve geldiği 2003 yılının sonunda iç borç stoku 194 milyar lira. Bu rakam 2016 yılı Ocak ayı sonu itibariyle 443 milyar liraya yükselmiş. Görülen o ki bu süre içerisinde iç borç stoku toplamda sadece yüzde 128 kadar artmış. Özellikle AB ülkelerine bakınca hiç de ürkütücü olmayan hatta başarı hikayesi sayılabilecek bir sonuç. Hazine’nin merkezi yönetim dış borç stokuna gelince… Türk Lirası cinsinden dış borç stoku 2003 sonunda 88 milyar lira iken 2016 Ocak sonu itibariyle 243 milyar lira olmuş. Dış borç stoku da bu süre içerisinde yüzde 176 artmış. Bu da çok iyi bir gelişme. Dolayısıyla merkezi yönetim toplam borcu 2013 yılı sonunda 282 milyar lira iken 2016 Ocak sonu itibariyle 686 milyar liraya yükselmiş ve yüzde 143 artış kaydetmiş.
Bilindiği üzere; borçlanmanın seyir defterinde İç Borç Çevirme Oranı önemli. Yani; her 100 liralık borç ödemek bir başka anlatımla iç borç servisi için ne kadar borçlanma gerektiğini açıklayan formül. Bu rakam 2003 yılında yüzde 92 civarında. Demek ki 2013 yılında borcumuzun yüzde 92’sini yeniden borçlanarak ödemişiz. Bu oran 2015 yılında yüzde 84.4 civarına kadar gerilemiş. 2015 yılı somut rakamlarına bakmak gerekirse; 2015 yılının içinde toplam 107 milyar lira borç ödemek için 90 lira civarında yeniden borçlanma yapmışız. Oransal olarak borcumuzu borçlanarak değil, diğer kaynaklarla ödemişiz. Borçlanma vadesinde ve yapısında da belli iyileşmeler göze çarpıyor. Yani; toplam iç borçlar içerisinde Türk Lirası cinsi ve sabit faizli borçlanma oranının arttığı ve aynı şekilde borçlanma vadelerinin uzadığı görülüyor.
Bu sonuçlarda dış dünyada esen olumlu rüzgarların etkisi çok fazla. Şöyle ki 2005 sonrası ve özellikle 2008 krizine kadar dünyada muhteşem bir likidite fazlası ve Türkiye’ye ilgi söz konusu.
Ancak; şimdilerde rüzgarın yönü değişken. Her yöne esen ve giderek zayıflayan bir rüzgar. Kaldı ki dış dünyada imajı giderek bozulan, artık çok farklı algılanan bir Türkiye var. Ne yazık ki; ekonomi ile ilgili olarak devreye konulan çok hızlı ve güçlü bir program yok. Hatta uzun bir süreden beri Hazine’nin başında da Müsteşar yok.
Bu genel iştahsızlık, programsızlık, rahatsızlık, başsızlık bundan böyle Hazine’nin borçlanmasını olumsuz etkileyebilir.