Türkiye’de ve dünyada enflasyon gelişmeleri
Ben küresel ekonomide 1990’lardan 2020 yılına kadar geçen döneme enflasyon açısından en mutlu ve umutlu olduğumuz dönem olarak bakıyorum. Böyle bir dönemi yaşamamızın hem ekonomik hem de siyasi bir altyapısı vardı. Para ve maliye politikaları ve bunların etkileşimleri daha iyi anlaşılmıştı.
Para politikasında ‘enflasyon hedeflemesi yaklaşımı’ benimsenmiş, bekleyişleri yöneten, bağımsız merkez bankaları popüler hale gelmişti. Siyasi tarafta küresel olarak daha sakin bir dönem yaşanıyordu. Çin 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olmuş, ucuz üretimin ve ihracatın merkezi haline gelmeye başlamıştı. Çin’den gelen ucuz mal ve ucuz ara malları tüm ülkelerde enflasyonun kontrol altında tutulmasına yardım etti. Küreselleşme dalgası hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde üretkenlik artışlarını destekledi. Yabancı şirketlerin yarattığı rekabet ortamı yerli şirketleri daha üretken olmaya zorladı.
Bu süreç önce 2008 Finans Krizi, sonra ABD Başkanı Donald Trump’ın 2016’da başlattığı ticaret savaşları ile sekteye uğradı. 2020 yılında derinleşen pandemi ile küresel tedarik zincirlerine dair güven azalırken Rusya-Ukrayna savaşı batı ile doğu arasındaki siyasi gerilimi artırdı. Şimdi Donald Trump’ın ticaret savaşlarındaki ikinci dönemine şahit oluyoruz. Başkan Trump yaptığı açıklamalar ile birçok ülkeye oldukça yüksek tarife artışlarına giderken Türkiye’nin de aralarında olduğu diğer ülkelere yüzde 10 ek vergi getirdi. Açıklamalara göre 9 Nisan’dan itibaren Çin’e yüzde 34, Avrupa Birliği’ne yüzde 20 ek ithalat vergisi uygulanacak.
Trump vergilerinin küresel fiyatlar üzerindeki etkisi nasıl olur?
Bu kadar yüksek ithalat vergisi artışlarının ABD tarafında enflasyon yaratması kaçınılmaz görünüyor. Başkan Trump ithalat vergilerinden sağlanacak gelir karşısında kurumlar vergisinde indirime gidileceğini, bunun da ithalat vergilerinin enflasyonist etkilerini bertaraf edeceğini söylüyor. Bu varsayım bize göre biraz iyimser olmakla birlikte ABD’de çok yüksek enflasyon rakamlarına neden olacağını düşünmüyoruz.
ABD’de ithalat vergilerinin artması bizim gibi gelişmekte olan ülkeler açısından ne anlama geliyor? ABD’de yükselen fiyatlar nedeniyle otomotiv gibi sektörlerde ABD’nin ithalat talebi düşebilir. Bu durum küresel bir kapasite fazlası yaratacaktır.
Kapasite fazlası olan ülkeler arasında rekabet artacak ve ABD dışında ihraç pazarları aranacaktır. Bu durum ülkemiz şirketleri için de küresel arenada daha fazla rekabet demek. Türkiye’nin ucuz ithalattan kendisini koruması ve aktif bir dış ticaret politikası izlemesi gerektiği bir döneme giriliyor. İhtiyaç görülen sektörlerde aşırı rekabetin ithalat vergilerinde artış ile önüne geçilmesi mümkün.
Türkiye’de enflasyon
TÜİK mart ayı enflasyon gelişmelerini açıkladı. Buna göre tüketici enflasyonu aylık yüzde 2.46, yıllık yüzde 38’1 artış gösterdi. Yılın ilk üç ayında fiyatlar yüzde 10.1 artmış oldu. Gıda fiyatlarında hem Ramazan ayı hem de üretim yapılan bölgelerdeki soğuk havanın etkilerini gördük. Kira artışı aylık yüzde 3.4, yıllık yüzde 91.7 olarak gerçekleşti. Daha önceki yazılarımızda değindiğimiz üzere, kira enflasyonunda kayda değer yol alınmadan özellikle hizmetler sektörü enflasyonunda kalıcı iyileşme olmayacağını düşünüyoruz.
Yıl başından beri dolar kuru yüzde 7.5 değer kaydetmiş durumda. Bu durum TL’nin reel olarak değer kazanmaya devam ettiğini gösteriyor. Diğer taraftan, son dönemde yaşanan kur artışının fiyat geçişkenliğinin sınırlı olacağını düşünüyoruz. Bunun sebebi zayıflayan tüketici güveni ve talep zayıflığı. Enflasyonda aşağı yönlü eğilim devam ederken TCMB nisan toplantısında ne yapar?
Bu sorunun cevabı risk primindeki gelişmelere bağlı olacaktır. Risk primindeki artışa tepki olarak faiz koridorunun üst bandında artışa gidilmişti. Risk priminde kalıcı düşüş eğilimi sürerse koridor eski simetrik haline döndürülebilir. Politika faizinde düşüş için ise erken görünüyor. Mayıs ayında toplantı olmadığı düşünülürse haziran ayına kadar yüzde 42.5 politika faizi ile devam edilmesi yüksek ihtimal.