Türkiye’de kömür üretmenin şartı ne olmalı?
Soma’dan sonra, Ermenek’te yaşanan facianın ardından, “Kömür” konusunu dünyadaki ve ülkemizdeki durumuyla ilgili olarak konunun uzmanlarıyla konuştum. Vardığım sonuç, “Biz kömür üretimini sosyal yarara bağlı olarak ya devlet destekli kamu zararını üstlenerek sürdürebiliriz, ya da özel sektöre ürettireceksek sübvansiyonla ve denetimle ürettirebiliriz.”
Beni bu sonuca vardıran dünya ve Türkiye’de kömür konusuna uzmanların verdiği yanıtlar vardırdı.
Önce dünyaya bakalım: Dünyada 2004-2005 yıllarında kömür üretimine önemli yatırım yapılarak arzda önemli artış yaşandı. 6.000 dolayında kalorili termal kömür fiyatları 2008 yılında 140 dolar ton fiyatıyla tepe noktasını gördü. 2010 yılında 80 dolarlara geriledi. Dün itibariyle 51.5 dolar seviyesine düşmüş durumda.
Bunda sözünü ettiğim arzı arttıran yatırımlarla, Amerika’nın kaya gazı üretimiyle kömür kullanımını azaltması ve kömür fazlasını dünya piyasalarına arz etmesi etkili oldu. Buna bağlı olarak fiyatlar düşerken dünyada daha önce 70 dolar maliyetle üretim yapan birçok kömür üreticisi üretimlerini durdurup, sistem dışına çıktılar.
Şimdi bir de bizim durumumuza bakalım:
Biz bir yandan Rusya’dan 6.300 kalorilik, Güney Afrika’dan 5.800 kalorilik kömür ithal ediyoruz. Buna karşılık ülkemizde üretim yaptığımız kömürler 2.300-2.500 düşük kalorili.
Bizim kömür ocaklarımızın verimi düşük. Bunda bir yandan kalori değerinin düşüklüğü rol oynuyor. Bir yandan da Anadolu coğrafyası nedeniyle ocaklarda kömürün hem kırık olarak katmanlı ve kısa, hem de ince tabakalar halinde oluşması üretimi yüksek maliyetli kılıyor. Bunun sonucunda kömür üretimi hem verim hem fiyat açısından dünyada rekabet edemeyecek bir konumda kalıyor.
Zonguldak başta olmak üzere kömür havzalarında yeni ve farklı bir üretim ile bölge insanının geçimini sağlayacak imkanlar yaratılamadı. Devlet sosyal sorumluluğu içerisinde uzun süre kamu desteğiyle kömür ocaklarını açık tutarak işletti. Son yıllarda ocakların işletme haklarını özel sektöre devrederek, onlardan belirlenen fiyatla kömür alımını garantileyerek yeni bir model geliştirdi.
Ancak, bu yeni sistemde iş güvenliği değil, üretim artışları önde tutuldu. Bu da “vahşi kapitalizm” kuralının işlemesine, “denetimsiz ölümüne üretime“ yol açtı. Soma faciası sonrası torba yasa ile madendeki işçiler lehine ücret ve çalışma süreleri konularında işverenlere yeni yükler getirildi. Karlarının düşeceğini hesap eden bazı özel sektör işletme sahipleri, daha sert koşullarla, denetimleri artırmadan üretimlerini artırmanın yollarını aradılar. Verimi düşük olan ve rekabet şansı olmayan bu alanlardaki kamu desteksiz ve kamu denetimsiz üretim, Ermenek’te olduğu gibi yeni kazalara yol açtı. Bunun sonucunda 2014 yılında Ocak-Ekim dönemindeki 1415 ölümlü iş kazasının 354’ü, yüzde 25’i kömür ocaklarında ve madencilikte yaşandı. Bunların içerisinde de kamu da sadece 3 ölüm yer alırken, büyük bölümü özel sektör ocaklarında yaşandı.
Bu tablo ülkemizde bu şekilde kömür üretiminin sürdürülemez olduğunu açıklıkla ortaya koyuyor. Sosyal nedenlerle kömür üretimi sürdürülecekse ya kamu zararı yüklenerek üretimi kendi üslenecektir. Ya da özel sektöre devredilecekse, doğru şartlarda sübvansiyonla ama sıkı denetimle üretim yapmalarının yolu bulunmalıdır.