Türkiye’de kargoculuk
Geçen hafta “Bayram Lojistiği” başlığı ile kaleme aldığım yazım hayli ilgi çekmiş olmalı ki, o günden sonra epeyce bu konuda esprili mesajlar aldım. Ama konunun önemini vurguladığım için teşekkür ve beğeni dolu mesajlar da bir hayli fazla idi. Pek çok kişi, ki bu tür kişilerin sade okur diyebileceğim türde insanlardan oluştuğunu düşünüyorum, kargoyu çok da bugüne kadar lojistiğin bir parçası olarak görmediklerini, ayrı bir sektör gibi düşündüklerini, oysa ki gerçekte ana çıkış noktasından, son noktaya kadar olan tüm sürecin lojistik tanımında yer aldığını daha fazla kavramalarında kargonun da önemli bir halka olduğunu görmelerini sağladığımı itiraf etti. Çocuğunun üniversite tercihini yapma kararını lojistikten yana kullanmaya karar vermesinde etken olduğumu duymak da benim için sevindirici oldu. Kargoculuk ve dağıtım, gerçek manada bu tarz yurt içi lojistiğin, tabiri caizse son deliği.
Geçen haftaki yazımda, televizyon programımda konuk ettiğim MNG Kargo Genel Müdürü ve Türk KARİD Başkanı Aslan Kut ile yaptığımız röportajdan alıntılar yapmış ve bu yazımda da devam edeceğimi belirtmiştim. Sayın Kut bize kargo şirketlerinin nasıl ortaya çıktığını anlatıyordu ile de sürdürmek istiyorum, kendisinin ağzından: “1990’lı yılların başında Türkiye’de ticaretin artması ve serbest ekonominin yaygınlaşması ile kargo ve kurye şirketleri ortaya çıkmaya başladı. Ve bununla da yetinmeyip, kargocuların depolar ile entegrasyon süreçlerine başlandı. Süreç bir yandan böyle devam ederken, bir yandan konuyu kavrayıp yatırım yaparak sektöre giren yeni oyuncular olmaya ve sayıları artmaya başladı. 2000 ve sonrasında ise artık her şey daha netti. Firmalar tüm Türkiye’de hizmet vermeye başladı, kurye şirketlerinin de bir kısmı, şehir sınırlarını aşıp, ülke geneline yayılmaya başladı. Kargo ve dağıtım şirketleri ile depolama hizmetleri arasındaki entegrasyon gelişti. 2000’den 2013’e kadar ise sektörel yapılanmanın çok daha hızlı geliştiği bir dönemin başladığını görmek gerekir. Bugün Türkiye kargo sektörü, pek çok anlamda bir çok gelişmiş ülkenin önündedir, bugün kargo sektörü günde dört buçuk milyon ila beş milyon adet arasında ürün dağıtımı yapmaktadır. Eşya ile yük taşımalarını birbirinden ayırmak gerekir. Kargo hizmeti kargonun toplanması, elleçlenmesi ve dağıtılması ile ilgili çok yönlü bir sektördür ve kara taşımacılığından ayırılması ve ayrı görüşmesi şarttır.” Sayın Kut ile biraz da Yeni Posta Kanunu’nu konuşuyoruz. Bakın ne diyor: “Yeni Posta Kanunu, sektörü gayet iyi analiz ediyor ve ileriyi tarif ediyor, ancak bazı sıkıntılar var, özellikle tekelleşme ile ilgili olarak. Posta idaresi kişiler arası haberleşmeyi tesis ediyor, ancak herkesin malumu haberleşme şartları değişti, teknoloji farklılık yarattı. Dolayısı ile posta idaresi günümüz şartlarına yanıt vermiyor, onlar ürünü adresten toplamaz ama biz hem toplarız, hem de elleçleriz..O günkü şartlarda oluşan koşullar ile bugünküler farklı.”
Posta Kanunu, zarf niteliği taşıyan ve henüz kg’ı tartışılan hafiflikte gönderilerin, kargo firmaları tarafından yapılmasını engelliyor ve PTT üzerinden yapılmasını zorunlu hale getiriyor. Başkan’ın yukarıda bahsettiğim tekelleşme kelimesinin gerçek anlamda manası bu. Ve yasaya göre Bakanlar Kurulu 2 yılda bir bu tekeli tekrar gözden geçirecek, ve bunu ilelebet değil ve belli bir süre için PTT’yi güçlendirme adına yapacak. İyi ama o sırada kendisini tümü ile yapılandırmış ve yatırımlarını bu doğrultuda yapmış, kadrolarını buna göre motiflendirmiş, bu önemli sektör ne yapacak ve kendisini nasıl pozisyonlandıracak, bunu henüz bilen yok. Başkan’da nazikçe buradaki sıkıntıyı dile getiriyor ve yine nazikçe sitemini iletiyor.
Günümüz Türkiye’sinde, ve başarılı işler yapan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığımızın, bu konuda, eğer var ise bir hata ve düzeltme gereği, mutlaka konuya el atarak tekrar gündeme alacaklarına inancım hayli fazla. Ben biraz sabredip, hep birlikte süreci takip etmeyi öneriyorum, en azından ben öyle yapacağım. Haftaya kadar, kalın sağlıcakla.