Türkiye’de finansal okuryazarlık
Attila Köksal
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in geçtiğimiz haftalarda finansal okuryazarlığı düşük olan yatırımcıların sermaye piyasalarında dikkatli olmalarını tavsiye etmesi ve yeni bir finansal okuryazarlık hamlesi başlatacaklarını söylemesi, bu kavramın yeniden ülke gündemimize girmesine neden oldu.
Ülkemizde finansal okuryazarlık seviyesi maalesef çok düşük. Bunun yanı sıra, vatandaşların finansal sisteme olan güvensizliği, geçmişten gelen bazı ön yargılar ve alışkanlıklar, birikimleri yüksek enflasyona karşı koruma kaygısı, özellikle gençlerde görülen kısa zamanda zengin olma isteği, dini hassasiyet nedeniyle faiz gelirine karşı olma gibi etkenler onları kısa vadeciliğe, döviz ve altın cinsi yatırımlara yönlendiriyor. Daha da önemlisi, birikimlerin finansal sistem dışında tutulmasına neden oluyor.
Türk hane halkının finansal sistem içindeki birikimlerinin toplamı 400 milyar doların biraz altında. Türk Lirası faizlerinin düşürüldüğü 2021 yılına kadar bireylerin finansal sistem içindeki birikimlerinin üçte biri TL mevduatta, üçte biri de döviz mevduatta idi. Altın ve hisse senetleri toplam birikimlerden yüzde onar, BES fonları ve yatırım fonları da yüzde beşer pay alıyorlardı. Bu oranlar zaman içinde küçük değişiklikler gösterse de, genel dağılım bu şekildeydi.
2021 yılı öncesinde, ortalama vadesi bir ayın biraz üzerinde olan Türk Lirası mevduatı, birikimleri enflasyona karşı korumaya yardımcı oluyordu. 2021 yılında faizlerin enflasyon oranının altına düşürülmesi vatandaşları önce altın ve dövize, sonra da hisse senetlerine yönlendirdi. Kurlar ve altın fiyatları hızla yükseldi, borsada balonlar oluştu, halka arzlarda ve özellikle bazı küçük şirket hisse senetlerinde irrasyonel işlemler ve suistimaller gözlendi.
Kurlardaki yükselmeyi önlemek için geçmişte ülkemize ağır bedeller ödetmiş olan ‘Kur Korumalı Mevduat’ sistemi tekrar hayata geçirildi. Vatandaşlar Türk Lirası mevduatlarının önemli bir bölümünü KKM’ye kaydırdı. Bu gelişme sonrasında artık finansal sistemdeki birikimlerimizin üçte ikisi döviz ve altın cinsi yatırımlardan oluşuyordu.
Son üç yılda ortaya altı milyonun üzerinde yeni hisse senedi yatırımcısı çıktı. Bu grubun dörtte üçünün borsadaki birikimleri 50,000 TL’nin altındaydı. Hisse senedi yatırımları hakkında bilgisi olmayan, halka arzların cazibesine kapılıp sürü psikolojisi ile hareket eden, hisse senetlerini ortalama birkaç hafta elde tutan bu kesimin borsada iyi sonuçlar elde etmeleri imkansızdı, nitekim de öyle oldu. Birçoğu piyasa dolandırıcılarının tuzağına düşerek birikimlerini kaybetti.
Türkiye finansal sisteminin temel sorunu, vatandaşların sisteme güven duymayarak birikimlerini kısa vadeli yatırım araçlarında, ağırlıklı olarak döviz ve altında değerlendirmeleri ve bu birikimlerin önemli bir kısmını da “yastık altında” tutmalarıdır. Hane halkı birikimlerinin yaklaşık üçte birinin finansal sistem dışında olduğu tahmin edilmektedir.
Finansal sistem dışında olan varlıkların Türkiye ekonomisine katkısı çok sınırlıdır. Vatandaşların döviz ve altın ağırlıklı olan, TL kısmının da kısa vadeli mevduatta bulunduğu portföyünün getirisinin artması için faiz oranlarının ve kurların yükselmesi, Türkiye ekonomisinin gelişmesi için ise faizlerin düşük olması, kurların da istikrarlı seyretmesi gerekmektedir. Siyasetçilerin yıllardır şikayet ettikleri “döviz ve faiz lobileri” yurt dışında değil, ülke ekonomisi ile vatandaşların finansal refah hedefleri arasında bir çıkar çatışması yaratan bu varlık dağılımı nedeniyle yurt içindedir.
Hane halkı varlık dağılımı yatırımcıları olası krizlere karşı kendilerini güvende hissettiren bir yapıda olsa da, risk/getiri açısından doğru bir yapıda olmadığı kesindir.
Dış kaynak bulmakta sıkıntı çekilen dönemlerde sistem dışındaki varlıkların, özellikle altının sistem içine çekilmesi için kampanyalar başlatılmakta, ancak bunlar başarısız olmaktadır. Çünkü, temel neden sisteme duyulan güvensizliktir.
Sisteme duyulan güvensizlik, finansal okuryazarlık çalışmalarının başarılı olmasının önünde de önemli bir engeldir.
Bir dönem yönetim kurulu başkanlığını yaptığım Finansal Okuryazarlık ve Erişim Derneği’nin (FODER) hedefleri şunlardır:
- Finansal okuryazarlığın eğitim sistemine dahil edilmesini ve ilkokul müfredatına girmesini sağlamak;
- Birikim oranlarının artırılmasına katkıda bulunmak;
- Yastık altı birikimleri azaltmak, vatandaşların finansal sistemi yaygın olarak kullanmalarını sağlamak;
- Ülkemizin bireylerini birikim ve yatırım konularında bilgilendirmek ve onlarda bu konularda olumlu yönde davranış değişiklikleri oluşturmaktır.
Özellikle finans/maliye ile ilgili siyasetçilerimizin ve bürokratlarımızın sık sık dillendirdikleri ve üç-dört senede bir üzerinde projeler ürettikleri ‘Finansal Okuryazarlık’ kavramının ülkemizde tam olarak anlaşılmadığını gözlemliyorum.
Finansal okuryazarlık, ‘Finansal Bilgi’, ‘Finansal Tutum’ ve ‘Finansal Davranış’ kavramlarının tümünü içerir. Yurdumuzda yapılan finansal okuryazarlık çalışmaları genellikle finansal bilgiyi arttırma yönünde olmuş, bu amaçla geliştirilen kısa süreli eğitim programlarının, web sitelerinin ve portallerin etkileri çok sınırlı kalmıştır.
Finansal bilgi, bireylerin finansal prensipleri ve kavramları anlamalarını ve bu konularda hesap yapabilecek bilgi düzeyinde olmalarını ifade eder. Bu, örneğin enflasyonun birikimler üzerindeki olumsuz etkilerini anlamayı, reel getiri ve bileşik faiz hesabı yapabilmeyi, bütçe, borç yönetimi, tasarruf, birikim, yatırım ve sigorta gibi konular hakkında bilgi sahibi olmayı içerir.
Finansal tutum ise bireylerin finansal konulardaki inanç, değer ve duygularını kapsar. Örneğin, birikim yapmanın finansal refaha ulaşmak için gerekli olduğuna inanmak, varlıkları korumak için sigorta yaptırmanın önemli olduğunu düşünmek, ihtiyaç duyulmayan şeyleri satın almanın israf olduğunu bilmek, altın, gayrımenkul gibi yatırım araçlarına sermaye piyasası araçlarından daha fazla güven duymak finansal tutumun unsurlarıdır. Finansal tutumun temelleri ailede atılır, yetiştirilme şekli, kültürel etkiler, kişisel deneyimler, eğitim ve rol modelleri gibi faktörler ile şekillenir.
Finansal davranış, bireylerin finansal konularda aldıkları kararları ve eylemleri içerir. Birikim yapmayı ertelemek, kredi kartı harcamalarında disiplinli davranmamak, düzenli bütçe yapmak, hisse senetlerinde ve kripto paralarda kısa vadeli işlemler yaparak aşırı riskler almak gibi olumlu veya olumsuz eylemler buna örnek gösterilebilir.
Finansal tutum ve finansal bilgi, finansal davranışlarımızı önemli ölçüde etkiler. Disiplinli ve sabırlı olmak, finansal sisteme ve piyasalara güvenmek gibi özellikler bireylerin uzun vadede finansal refaha ulaşmalarına yardımcı olur. Ancak, tutumlar da davranışlardan etkilenebilir. Hatalı davranışlar ve bunların olumsuz sonuçları tutumların hatalı yönde gelişmesine neden olabilir. Örneğin, borsada kısa vadeli işlemler yaparak zarar eden birisi, hisse senedi yatırımının kumar olduğunu düşünmeye başlar. Eksik sigorta yaptırmış olan birisi, bir hasar durumunda tüm zararının karşılanmaması üzerine sigortaya olan güvenini kaybeder. Bireysel Emeklilik Sistemi’nde portföyünü sadece para piyasası fonlarından oluşturarak enflasyondan düşük bir getiri elde eden bir birey BES’in kötü bir sistem olduğu inancına kapılır.
Teknolojinin gelişmesi ile birlikte artık finansal teknoloji uygulamaları üzerinden her türlü finansal işlemi yapabiliyoruz. Ancak, yedi gün, 24 saat işlem yapabilmek, sürekli haber akışına maruz kalmak, sosyal medya ortamlarında yazılanlardan etkilenmek, şirketlerin dijital pazarlama faaliyetlerine maruz kalmak, piyasa dolandırıcılarının kurdukları tuzakların etkisine kapılmak finansal kararlarımızı önemli ölçüde etkiliyor ve bizleri bilişsel ve duygusal yanılgılara sürüklüyor.
Korku, endişe, aşırı güven, hırs, gurur, pişmanlık, ümit, kıskançlık, hayranlık gibi duygularımızın kararlarımızı etkilemesi duygusal yanılgıları ortaya çıkarır.
Bilişsel yanılgılar ise genelde geçmişten gelen yanlış inançlardan, bilinçaltımızın yönlendirmelerinden, hafıza yanılmalarından, bilgileri yanlış sınıflamamız veya hızlı işlememizden ve istatistikleri hatalı değerlendirmemizden ortaya çıkıyor.
Yeterli bilgi veya deneyime sahip olmamak bilişsel yanılgıların etkisini arttırır. Bu tür yanılgılar eğitimle önemli ölçüde azaltılabilir veya düzeltilebilir. Finansal okuryazarlık eğitimlerinin bu yanılgıların kontrol edilmesinde (bir derece) faydalı olduğunu düşünüyorum.
Duygularımızın yarattığı yanılgıları ve yanılgıları kontrol etmek ise kolay değildir ama onlar hakkında bilgi sahibi olmamız zaman zaman onları engellememize yarayabilir.
Davranış bilimciler, psikoloji, nöroloji, ekonomi ve sosyoloji bilim alanlarından yararlanarak devletler, şirketler ve sivil toplum kuruluşları için bireylere yönelik davranışsal müdahaleler üretirler. İyi planlanmış davranışsal müdahaleler ile bilişsel ve duygusal etkilerden kaynaklanan hatalar bir derece engellenebilir ve bireyler doğru karar almaya yönlendirilebilir.
Son yıllarda birçok ülkede kamusal müdahaleleri planlamak ve uygulamak üzere birimler kurulmuştur. ABD, Almanya, Avustralya, Danimarka, Fransa, Hollanda, İngiltere, Kanada ve Peru bu alanda en aktif olan ülkelerdir. Bu ülkeler organ bağışı, vergi tahsilatı, geri dönüşüm, eğitim, finans, sağlık gibi alanlarda yaptıkları müdahalelerden olumlu sonuçlar almışlardır.
Bu alanda öncü olan İngiltere'nin davranışsal kamu politikaları ünitesi Behavioural Insights Team, 2010 yılında kurulmuş ve bugüne dek yedi değişik ülkedeki ofisleri vasıtası ile yüzlerce farklı proje üzerinde çalışmıştır.
2017 yılında Ticaret Bakanlığı bünyesinde kurulan 'Davranışsal Kamu Politikaları ve Yeni Nesil Teknolojiler Daire Başkanlığı' Türkiye'de bu alandaki ilk çalışmaları başlatmıştır. ODTÜ, Boğaziçi, Sabancı, Koç ve Hacettepe Üniversitesi gibi Türkiye'nin önde gelen üniversitelerin akademisyenlerinden oluşan bir Akademik Kurul ile çalışmalarına başlayan dairenin 2019 yılında düzenlediği 'Birinci Ulusal Davranışsal Kamu Politikaları Konferansı' bu alanda bir ilk oldu. Yine bu ekibin kaleme aldığı 'Senin Kararın! (mı?) - Kamu Politikası Tasarımında Davranışsal Yaklaşım' adlı kitap davranışsal ekonomi ve müdahaleler konusunda referans bir kaynak oldu. Türkiye'de önemli bir hamle başlatmış olan, davranışsal politikalar üretmek ve yeni nesil teknolojiler geliştirmek amacıyla birimler oluşturmuş olan bu dairenin Ticaret Bakanlığı bünyesinde olması nedeni ile çalışmaları dış ticaret, E-ticaret ve dijital pazarlama ile sınırlı kalmıştır. Kendi alanında başarılı işlere imza atmış olan bu önemli girişimin finans alanına da katkıda bulunması için yeniden yapılanmasında, geliştireceği projelerin kamu ve özel sektör tarafından sahiplenmesinde ve desteklenmesinde kanımca büyük yarar olacaktır.
Sonuç olarak, ülkemizde finansal okuryazarlık çalışmaları sadece finansal bilgiyi geliştirmek ile sınırlı kalmamalıdır. Finansal tutumun sağlıklı oluşması için ilkokul çağından itibaren çocuklara finansal okuryazarlık eğitimleri vermek, ilerleyen yaşlarda da bireylerin finansal davranışlarını onlara yarar sağlayacak yönde düzeltecek müdahaleler uygulamak ve BES’i anlaşılması ve ulaşılması kolay, teknoloji (robo-danışmanlar) ve yeni ürünler (örneğin zaman hedefli fonlar, borsa yatırım fonları) ile desteklenen bir yapıya dönüştürmek gerekir.
Finans alanında teknoloji kullanımının yaygınlaştığı ve para transferleri, ödemeler, yatırımlar gibi işlemlerimizin çoğunun fintek uygulamaları üzerinden yapıldığı bu dönemde artık dijital okuryazarlık kavramını da gündemimize almalıyız.
Dijital okuryazarlık, bireylerin dijital dünyada başarılı, güvenli ve bilinçli olarak yer alabilmeleri için gerekli temel becerileri sağlar. Bu beceriler, bilgi teknolojilerini etkili bir şekilde kullanma, güvenilir bilgi kaynaklarını saptama ve eleştirel düşünme yeteneğini içerir. Bireylerin dijital ortamdaki bilgileri sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmeleri, bilgi kirliliğinin ve yanıltıcı bilgilerin gittikçe yaygınlaştığı bu dönemde büyük önem kazanmıştır.
Dijital okuryazarlık gelişmezse, bireyler giderek dünyadaki teknolojik gelişmelerin gerisinde kalır, üretkenliklerini arttıramaz; manipüle edilme, kişisel verilerini koruyamama ve hesaplarının hacklenmesi gibi önemli siber güvenlik sorunları ile karşılaşabilirler. Bu durum, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ciddi sonuçlara yol açabilir; çünkü dijital dünyada bilgili olmak ve teknolojiyi etkin kullanmak, günümüz toplumunda başarılı ve güvende olmanın temel unsurları arasına girmiştir.
Finansal ve dijital okuryazarlık çalışmalarının hedeflerinin başında tasarrufları ve birikimleri arttırmak olduğu kadar yukarıda özetlenen çarpıklıkları düzeltmek de gelmelidir. Vatandaşlarımızın tüm birikimlerinin finansal sistem içine çekilmesi, uzun vadeli yatırım yapma anlayışının yerleşmesi, birikimlerin bir kısmının döviz veya altın cinsi yatırımlar yerine yerel ve global sermaye piyasası araçlarına yönlenmesi onların daha verimli değerlendirilmelerini ve ülke ekonomisinin yararına kullanılmalarını sağlayacaktır.