Türkiye’de dijital ekonomi

Edip Emil ÖYMEN
Edip Emil ÖYMEN YENİLEŞİM [email protected]

Yabancı bilgi toplumları farklı sözcükler ve kavramlar kullanarak tek bir olguyu ölçmeye çalışıyor üniversiteleri, kurumları, araştırma şirketleriyle: Dijital ekonomi. İnternet ekonomisi. Bilgi temelli ekonomi. Bilgi yoğun etkinlik. İleri teknoloji ekonomisi. 

Yabancı dildeki sözcükleri bizim, Türkçeye “çevirip” kullanmamız sorunlu. Bu sözcüklerin kavramsal altyapılarına ölçüt getirmek zorundayız. Bunun ise operasyonel tek yöntemi yok. Böylece, görme özürlülerin fili tanımlaması gibi, herkesin tanımı kendine göre. Türkiye’de var olan, ama sınırını, tanımını yapamadığımız sisli puslu bir olguya, ilgili herkes kendi metodolojisini yakıştırıyor. 

Örneğin İngiltere’de dijital ekonomi diye tanımlanan olgunun kaç sterlin katma değer ürettiğini, bunun ülke ekonomisine (GSYH) ne kadar katkı yaptığını kolayca öğrenebiliyoruz, ama Türkiye için bu bilgiden –vatandaş olarak- yoksunuz. Bazı akademisyenler bunun hesabını kendi makaleleri için yapıyordur. Ama bunlar, akademik yayınlarda gömülü kalıyor. 

Ülkemiz ekonomisi açısından önemli bu konuda yabancı araştırma şirketleri imdadımıza yetişiyor. 2012’de McKinsey, “İnternetin Yükselen Ekonomilere Etkisi” raporunda Türkiye’de “internetin” GSYH payını yüzde 0.9, GSYH büyümesindeki payını yüzde 1.5 olarak açıkladı. Aradan geçti 3 yıl. Yeni durumu bilmiyoruz. 

2013’te Boston Consulting Group, “Çevrimiçi Türkiye” raporunda internetin, 2011-17 arasında GSYH’ya katkısının yüzde 2.6 olacağını (64.3 milyar TL) hesapladı. Hatta genişbantın daha artması ve diğer olumlu koşullarla bu oran yüzde 3 bile olabilir (76.4 milyar TL). Ama bu hesabın da üzerinden geçti 2 yıl. Yeni durumu bilmiyoruz. 

Tam bu semtten olmasa da yan mahalleden yeni bir bilgiyi ABD’de Tufts Üniversitesi (Boston) Fletcher İş Yönetimi Okulu’nun 2014 Dijital Evrim Endeksi’nden aldık. 2008’de ilk kez ülkelerin dijital ekonomiyle ilişkilerini veriye dökmeye başlayan akademisyenler, bulgularını “DEI-Digital Evolution Index”- te açıkladılar. Türkiye, 50 ülke arasında 30’uncu sırada. Puanı 100 üzerinden 31.95. Dört ölçüte dayanıyor bu puanlama: Dijital konusunda tüketici talebi ne düzeyde? Devletin sağladığı teknoloji alt yapısı yeterince arz sağlıyor mu? Devletin dijital ekonomiye dair kurumsal politikası ne düzeyde? Bu ekonomide inovasyon ve rekabetçilik ne durumda? (Metodoloji için: http://fletcher. tufts.edu/eBiz/Index) 

Türkiye bu konumuyla dijital ekonomiden ne kadar katma değer üretiyor? Bu sorunun yanıtı burada yok. Zaten bu konu, en ele avuca gelmeyen, jöle gibi kaygan. Dört ana ölçütteki durumumuza bakarsak: Talepte puanımız 100 üzerinden 27.65. Arzda puan 32.60. Devletin politikası 19.43. İnovasyon 48.11. 

En azından bu raporda dijital ekonomimizde yenilikçiliğin yüksek puan alması, muhakkak dijital girişimcilerimizin bireysel çabaları ve başarılarıyla mümkün oldu. DEI Raporu’na yetişmese bile, yemeksepeti.com geçen ay 589 milyon dolara Alman Delivery Hero’ya satıldı örneğin. Daha önce gittigidiyor.com 2001’de 170 milyon dolara, Pozitron 2014’te 100 milyona, bu yıl ise hepsiburada.com’un yüzde 25’i ve Makinist satıldı. 

Öte yandan, Türkiye’de mobil cihazlara 2016’da 310 milyon uygulama indirilmesi bekleniyor. Türkçe uygulama geliştirenler artıyor. Turkcell Gelecegi Yazanlar sitesi bu konudaki en büyük portal: 41 bin geliştirici kayıtlı. Ayrıca, Apple’ın ödemeli geliştirme programında üye sayısı 3 yılda 7 bine yaklaştı. Bu rakamlar güzel, ama kaç kişi gerçekten uygulama geliştiriyor? Bunlar ne işe yarıyor? Bunun da değerini ölçmek lazım. Elbette bütün bu hareketlilik, dijital ekonominin GSYH katkısını artıracak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Hollywood’a yapay zekâ 02 Ağustos 2019