Türkiye'nin zamanı kısalıyor
Ekonomide tek denge yoktur. Ekonomi dengeler üzerinden ilerler. "İstikrarlı" denge, bir dış şok sonucu ondan uzaklaşıldığında tekrar ona yaklaşılan dengedir. Ancak şok büyük ve kalıcıysa ekonomi öncekine değil bir başka dengeye kavuşabilir. Bu denge normal şartlarda devam ettirtilemeyeceği halde değişen iç ve dış şartlar sebebiyle bir süre kendini muhafaza edebilir. Hatta bu denge ekonominiz için uzun vadede birikien zararlı özellikler taşıyabilir. Örneğin, belli bir süre için ekonominizin temel dengeleri güçlü olmasa da çok rahat borçlanabilirsiniz. Sonrasında geçmiş borçlanmanın ağır yükü ekonominiz üzerinde uzun ve maliyetli bir "uyum" kabusunu beraberinde getirebilir.
Brezilya geçen hafta kamu kağıtlarına olan sermaye girişlerine koyduğu "Tobin" vergisini yüzde 6'ya yükseltti. Yakında bir çok gelişmekte olan ülkenin Tobin vergisine başvuracağını görebiliriz. Sebebi basit, ABD merkez bankası son iki senede zaten aşırı seviyede artmış olan dolar arzını daha da artıracak. Bu durumda, hangi ülkeden bahsederseniz bahsedin yerel paranın dolara karşı değeri yükselecek. Bu yükselmenin miktarı ve hızı her ülkenin şart ve politikalarına göre değişecek. Dolar bolluğu ekonominiz için "tatlı" bir "yeni" denge sağlayacak; değerli yerel para, yerli veya yabancı bankacılık sektörü tarafından finanse edilen ucuz ve yüksek ithalat; yani "lüküs hayat." Ama dikkat etmeniz gerekiyor; rüyadan uyandığınızda hayatınız borç ödeme ("debt overhang") kabusuna dönebilir.
Bunu önlemek için bazı ülkeler para arzlarını artırıyorlar; daha fazla dolar varsa daha fazla yerel para olmalı ki yerel para değerlenmesin üzerinden giden bir mantık. Bu politika bazı ülkelerde kısa vadede başarılı olabilir. Yerel paranın değer kaybetmesini sağlamıyorsa, en azından daha fazla değer kazanmasını engelleyebilir.
Ancak, para basmanın da bilinen limitleri var; kısa vadede olmasa da uzun vadede enflasyon üretirsiniz. Japonya gibi ülkelerin derdi deflasyon riski olduğu için bu konuda rahatlar. Zira artan para arzı kısa devre yaparak neredeyse sıfır faiz ödeyen kamu kağıtlarına gidiyor. Tüketimi artırmıyor. Bu da daha fazla para basılmasını zorunlu kılıyor. Fasit bir daire; ancak en azından kısa vadede enflasyon üretmiyor.
Diğer ülkeler, Brezilya gibi, rekabetçi güçlerini kaybetmemek için ülkelerine "sızan" yabancı paraya girişte vergi koyuyorlar. Yüzde altılara varan rekor vergilere rağmen yabancı para ülkeye girmeye devam diyor. Ancak en azından yavaşlıyor ve merkez bankasının elini güçlendiriyor.
Gelelim ülkemize. Bir süredir Türkiye'ye Türkiye açısından büyük, dünyadaki dolar stopuna göre ise oldukça minimal rakamlarda sermaye girişi yaşanıyor. Bu İMKB endeksini şişiriyor. Gelen para ne kadar "iyi" derseniz: hiç de iyi değil. Bu sene başından beri Şangay ve Şenzen borsalarında 60 milyar dolara yakın yeni halka arz yapıldı. İstanbul borsasında yapılan halka arz ise pratik olarak sıfır kabul edebiliriz (1,2 milyar dolar). Gelen yabancı para zaten likit olan bir borsayı daha likit hale getirdi. Piyasa kapitalizasyonu da büyük olmadığı için rahatlıkla borsayı şişirdi.
Bu süreç devam edecek gibi gözüküyor. Gelen para geçmiş senelerde olduğu gibi TL'yi de şişirmeye devam edecek. Bu gerçekleşirse net ihracat (ihracat - ithalat) eksi yönde büyüyecek. Para girmeye devam edecek, TL değerlenecek, yurt dışından yabancı para bozdurarak yatırım yapanlar iki defa getiri elde etmiş olacak. Süreç böylece kendini tekrarlayacak. Yani fasit bir daire. Bir kırılma noktasına kadar...
Türkiye'deki kafa karışıklığı ve kararsızlığı bir an önce ortadan kaldırmamız gerekiyor. Hükümetin merkez bankasıyla işbirliği halinde kapsamlı bir tedbir paketi hazırlayıp uygulamaya koyması için zaman azalıyor. Dünyada yaşadığımız ve yaşayacağımız dolar bolluğu ortamında, bu paketin temelini "iyi" parayla "kötü" para arasında yapılması gereken ayrım oluşturmalı. İkincil hisse senedi piyasasına giren yabancı paraya vergi konulmalı, birincil halka arzlara ve devlet borç kağıtlarına ise şimdilik sıfır ya da düşük vergi olmalı.
Bunlar gelecek "kötü" parayı engeller mi? Tek başına hayır. Ancak en azından merkez bankasının elini kolaylaştırır. O yüzden kapsamlı ve hükümet - merkez bankası işbirliğine dayalı "kapsamlı" bir paketten bahsediyoruz.